|
| Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:37 pm | |
| KONJENITAL ADRENAL HIPERPLAZI
Böbrek üstü bezlerinin aşırı büyümesi ve buradaki bazı enzimlerin eksikliği sonucu meydana gelen bir hastalıktır. Ortaya çıkan bulgular eksik olan enzime göre değişiklik göstermektedir.
21 Hidroksilaz Eksikliği
Çekinik geçiş gösterir, yani hem anne hem de babanın hastalığı taşıması gerekir. Konjenital adrenal hiperplazi hastalarının %95 inde bu enzik eksiktir. 6. kromozomun kısa kolu üzerindeki bir gen hastalıktan sorumludur. 15000-20000 bebekte bir gözlenir. Topuk kanından alınan kan analizi ile tanı konabilmektedir. Hastalığın genelde iki tipi bulunur : tuz kaybettiren tip (%75) ve virilizan (erkeksi özellik veren) tip (%25).
1) Klasik Tuz Kaybettirici Tip : bu hastalarda kortizol ve aldesteron enzimi azalmış, ACTH ve 17-OH Progesteron artmıştır. Artmış andorjenlerden dolayı kızların cinsel organlarının olmasına rağmen yapışıklık ve anormallik gözlenir ve kız bebekler yanlışlıkla erkek bebek sanılabilirler. Erkeklerin cinsel organlarında anormallik olmaz. Tuz kaybına bağlı olarak yaşamın ilk haftalarında aşırı su kaybı ve şok gelişebilir. Laboratuvarda kan analizi ile tanı konur. Tedavide kortizon ve fludrokortizon verilir, kızlardaki cinsel anormallikler ameliyatla düzeltilir.
2) Virilizan 21 Hidroksilaz Eksikliği : Tuz kaybı olmaksızın sadece androjen artışına bağlı bulgular vardır. Kızlar cinsel organlarında anormallikle doğarlar. Tedavide kortizol verilir.
11 Beta Hidroksilaz Eksikliği
8. kromozomun uzun kolunda hasar vardır. Bu hastalığı diğerlerinden ayıran özellik hastalarda tansiyon yüksekliği olmasıdır. Erkeksi özellikler gelişmiştir. Kanda 11-deoksikortizol ve DOC artmıştır. DOC tansiyon yüksekliğine neden olur ve tuz kaybını engeller. HAMİLE BAYANIN İDRARINDA VEYA AMNİYOTİK SIVIDA ARTMIŞ 11 DEOKSİKORTİZOL SEVİYESİNİN TESPİTİ İLE DOĞUM ÖNCESİ TANI (PRENATAL TANI) MÜMKÜNDÜR.
17 Alfa Hidroksilaz Eksikliği
Bu enzimin eksikliğinde DOC seviyeleri artar ve tansiyon yüksekliği ile potasyum seviyelerinde düşme meydana gelir. Cinsel hormonların sentesi yetersizdir ve bunun sonucunda; erkeklerde psödohermafroditizm (yalancı çift cinsiyet), kızlarda cinsel gelişim geriliği meydana gelir.
3 Beta Hidroksisteroid Dehidrogenaz Eksikliği
Kortizol, aldesteron ve androjen sentezinde azalma vardır. Klasik tipinde tuz kaybına ek olarak erkeklerde üretra ucunun normalden farklı olarak penisin üstünde olması (hipospadias) ve erkeksi özelliklerin tam gelişmemesi (kıllanma, kas gelişimi gibi); kızlarda da hafif derecede erkeksi özellik gelişimi bulunur. Hastaların bazılarında tuz kaybı yoktur. Hasta kızlar adet düzensizlikleri ve aşırı kıllanma şikayeti ile doktora başvurduklarında tanı konabilir. Artmış delta-5 steroidleri ile tanı konabilir. KONJONKTIVIT
Konjonktif tabakanın iltihaplanmasıyla ortaya çıkan bir göz hasta1ığıdır, Konjonktivitin nedenleri çok çeşit1idir. En sık görülen nedenler virüsle ilgili iltihaplar ve mekanik tahriş1erdir. Çoğun1uk1a tüberküloz, difteri ve gonore (belsoğukluğu) gibi hastalıklar sırasında da konjonktif tabaka iltihaplanabilir.
Belirtileri:
Sabahları gözkapakları çapakla birbirine yapışır. Gözler sulanır ve kızarır. Bazen gözkapağının kenarında arpacık görülebilir.
Tedavi:
İltihabın nedenine bağ1ı bir tedavi yöntemi uygulanır. Eğer mekanik bir tahriş söz konusuysa, tahriş nedeni ortadan kaldırılır. Genellikle hastalık her iki gözde birden belireceği için tedavi her iki göze de uygulanmalıdır. Virüsle ilgili iltihaplarda antibiyotik tedavisi öngörülür. Göz banyoları çapak o1uşumunu önler ve göz1erin mikroplardan arınmasına yardım eder. Hasta gözlerin üzerine herhangi bir bandaj kullanılması uygun deği1dir, ama koyu renkli gözlük kullanılabilir KOSTOKONDRIT (TIETZE)
Bu isim Latince deki costa (kaburga) ve Yunancadaki chondros (kıkırdak) sözcüklerinden gelmektedir. Bu hastalık kaburga kıkırdaklarını tutar. Kostokondrit, Tietze sendromu adıyla da bilinir.
Belirtiler
- Göğüste ağrı, özellikle göğüs kafesinin önünde
- Göğüs kemiğinin (sternum) çevresindeki dokularda şişme de olabilir.
Ağrı kaburgadaki bir iltihabın sonucu oluşur. İltihabın nedeni, göğüs kafesine gelen bir darbe olabilir, ancak çoğu kez neden bilinmemektedir. Ağrı, kaburgaların hareket ettirilmesi ya da hasta bölgeye doğrudan basınç uygulanmasıyla artabilir.
Ağrı ilk ortaya çıktığında, kalp krizi olasılığı akla gelebileceğinden endişe duyulmasına neden olabilir. Kostokondrit acil bir durum değildir, ancak göğüste ani ve şiddetli bir ağrı ortaya çıktığında, kalp krizi olasılığı nedeniyle hemen doktorunuza başvurun.
Teşhis
Kaburgaların birleşme yerinde, şişme ile birlikte ya da şişme olmadan oluşan hassasiyet ana belirtidir, ancak, herhangi bir kalp ya da akciğer hastalığı olmadığından emin olmak için göğüs röntgeni, elektrokardiyogram ve kan testleri gerekebilir.
Tedavi
Uygun dinlenmeyle, belirtiler zaman içinde ortadan kaybolabilir. Egzersiz belirtileri şiddetlendirebilir, bu nedenle şikayetleri artıran hareketlerden kaçının.
ilaç Tedavisi
Aspirin ve diğer antienflamatuar ilaçlar yararlı olabilir. Gerekirse, hasta bölgeye kortizon gibi steroid bir ilaç enjekte edilebilir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:38 pm | |
| KULAK
İşitme olaylarının alıcı organı olan kulak dışkulak, ortakulak ve içkulak olmak üzere üç bölümden oluşmuştur.
Dışkulak
Kulak kepçesi ve kulak yolundan oluşmuştur. Kulak yolunun içinde koyu sarı renkli bir madde olan kulak kiri vardır ve görevi kulağa giren tozları yakalamaktır. Kulak yolunun sonunda, dışkulağı ortakulaktan ayıran, çok ince ve gergin kulak zarı vardır.
Ortakulak
İçi hava dolu bir boşluktur ve yutağın üst kısmından uzanan östaki borusu ile hava alır. Ortakulağın hava alması kulak zarının yırtılmasını önler. Bazı hallerde östaki borusunun içini örten zar iltihaplanırsa, bu yol kapanır ve işitme biraz güçleşir. Ortakulakta işitme kemikleri olan çekiç, örs ve üzengi kemikleri bulunmaktadır. Çekiç kemiği kulak zarına bağlıdır, üzengi kemiğinin tabanı ise içkulağın kemik duvarı üzerindeki oval pencereye geçmiştir. Örs kemiği ise bu iki kemiğin ortasındadır. Kulak zarı ses dalgalarıyla titreştiği zaman kulak zarına bağlı olan çekiç kemiği sarsılır ve böylece işitme kemiklerinin hepsi titreşime katılarak titreşimleri içkulağa iletirler.
İçkulak
Kemik ve zar dolambaç olarak iki ye ayrılır. Zar dolambaç kemik dolambacın içine yerleşmiş durumdadır. Kemik dolambaç da kemik dalız, kemik daire kanalları ve kemik salyangoz olmak üzere üçe ayrılmıştır. Kemik dalız üzerinde biri oval, diğeri yuvarlak olan iki pencere vardır. Oval pencereye üzengi kemiğinin tabanı geçmiştir. Yuvarlak pencere ise, ikinci kulak zarı adı verilen bir zarla örtülmüştür. Sarmal biçimdeki kemik salyangoz, bir kenarı eksen tarafındaki duvara yapışık, diğer kenarı serbest olan kemik bir perdeyle iki kanala ayrılmıştır. Zar dolambacın içi renksiz endolenf (iç lenf) sıvısıyla doludur. Kemik dolambaçla zar dolambacın arasında ise perilenf (dış lenf) sıvısı vardır. Zar dolambacın üç-parçalı zar yarım daire kanalları, tulumcuk, kesecik ve zar salyangoz adını alan dört bölümü vardır. Zar yarım daire kanalları, kemik yarım daire kanallarının, tulumcuk ve kesecik de kemik dalızın içine yerleşmiştir ve her üçü de vücut dengesiyle görevli içkulak parçalarıdır.
Zar salyangoz, kemik salyangozun içindeki yarım perdeyle ona karşı olan duvar arasından dolandığı için bütün salyangozda üç kanal oluşur. Bu kanallardan birincisi, zar salyangozun kendi içindeki kanaldır. Zar salyangoz kanalı adını alan bu kanalın içinde, asıl işitmeyle görevli olan korti organı bulunmaktadır. İkinci kanal, kemik salyangozu dalıza bağlayan dalız kanalı ve üçüncü kanal ise, kemik salyangozdan yuvarlak pencereye giden yuvarlak pencere kanalıdır.
Asıl işitmeyle ilgili yapı korti organıdır. Korti organında işitme sinirlerinin dağıldığı, üzerlerinde titrek tüyler bulunan işitme hücreleri vardır. Bu hücrelerin sayısı yaklaşık 16-20.000 kadardır. Korti organının en önemli ve üzerinde durulacak bölümü, bu organı örten ve bir kenarı serbest olan örtü zarıdır. İçkulakta iki türlü sinir vardır. Birincisi, korti organının işitme hücrelerinde sonlanan işitme siniri, ikincisi, zar yarım daire kanalları, tulumcuk ye kesecikte sonlanan denge siniridir.
Duyma olayı
Kulak kepçesiyle toplanarak kulak yolu aracılığıyla kulak zarına gelen ses dalgaları kulak zarını ve kulak zarı da işitme kemiklerini titretir. Bu titreşimler üzengi kemiğinin bağlantısı nedeniyle oval pencereden kemik dolambaç içindeki perilenf sıvısına geçer ve böylece, zar salyangozunun endolenf sıvısında ve dolayısıyla korti organmın işitme hücrelerinde sarsıntı oluşur. Bu sarsıntı sırasında işitme hücrelerinin tüyleri, üzerinde saçak gibi yer almış olan örtü zarına çarpar. İşitme hücrelerinde oluşan bu, uyartı işitme siniri tarafından beyne ulaştırılır. Özetle, asıl işitme organı salyangozdur. Zar dolambacın bölümleri olan ve dengeyi sağlamakla görevli bulunan tulumcuk ve kesecik tabanında, zar yarım daire kanallarının dip bölümlerinde, duyu hücreleri, yani denge organları vardır. KULAK BUYUKLUGU
Uzağa taşan kulaklar başa yapışan kulaklardan ne daha iyi ne de daha kötü duyar. Onun için bu daha çok kozmetik (yüz ve cilt güzelleşmesi) bir problemdir ve nadir olarak görülür. Baştan uzaklık mesafesi azdan çok fazlaya kadar değişebilir. Bazı durumlarda kepçe kulak hissi bir problemin kaynağı olabilir. Utanma, alay konusu olma veya beğenilmeme gibi duygular gelişebilir.
Belirtiler : Anormal sayılacak kadar baştan uzağa (taşan) kulaklar
Tedavi
Kepçe kulakla ilgili yanlış bir düşünce de geceleri kulakları başa bağlayarak veya bantla yapıştırarak yatırabileceklerine inanmaktır. Bu uygulama problemle ilgili bir şeyler yapıldığı için rahatlatıcı olabilir, fakat netice vermez. Orta derecede kepçe kulağı olanların saç modellerini değiştirip kulağa daha az ilgi çeken bir modeli uygulamaları daha etkili yaklaşım olabilir.
Ameliyat
Kepçe kulak basit bir cerrahi uygulamayla düzeltilebilir. Cerrah kulağın arkasında dilinin kıvrıldığı yerin yakınını yarar. Bir çubuk (ince, uzun parçalı) deri ve bazı durumlarda kıkırdak kesip çıkarır. Kulağı başa doğru çekip yarığı kapatır. iz kulağın arkasında kalır. Ancak bu uygulama 4 yaşından küçük çocuklarda yapılmamalıdır.
Kulakları hala gelişme safhasındadır. Alay edilmeyi önlemek için tam okula başlamalarından önce yapılır. KULAK CINLAMASI (TINNITUS)
Kulak çınlaması etrafta gürültü olmadığı zaman duyulan rahatsız edici sestir. Bu hem herhangi bir kulak rahatsızlığının hem de kalp damarlarına bağlı hastalıklar ve kansızlık dahil başka hastalıkların belirtisi olabilir. Bu seslerin duyulmasına neden olan mekanizma anlaşılamamıştır. Kulak çınlaması ekseriyetle işitme kaybına bağlıdır.
Belirtiler
- Kulakta zil, uğultu, ıslık gibi sesler duymak.
- işitme kaybı.
Teşhis
Kulaklarınızdaki zil sesi, vızıltı ya da benzer seslerin görünürde bir kaynağı yoksa, muhtemelen kulak çınlaması sorununuz vardır. Bu gibi sesler ara sıra ya da sürekli olabilir ve ses yüksekliği değişebilir;kalp sesleriyle de eşzamanlı olabilir.
Kulak çınlamasında,doktorunuz önce enfeksiyon, kulak tıkanması, otoskleroz, menier hastalığı, akustik travma, irsi sağırlık ya da iş şartlarının neden olduğu işitme kaybı gibi bozuklukların varlığını araştıracaktır.
Doktorunuz kulağınızdaki sesin nedenini belirlemek için bir dizi test yapabilir; kulağınızı muayene ettikten ve işitme testlerini yaptıktan sonra bilgisayarlı tomografi çekilmesini de önerebilir.
Tedavi
Kulaktan gelen sesler çok rahatsız edicidir, fakat kendi başına sağlığı tehlikeye sokmaz. Bazı vakalarda çınlama hemen tedavi edilir ve geçer. Kulak salgısı, yabancı bir madde veya orta kulak iltihabı böyle vakalardır. Neticede işitme kaybı ekseriyetle ortadan kalkar. Ancak birçok olayda belirtiye neden olan etkenin tedavi edilmesi çınlamayı kesebilir de kesmeye-bilir de, çınlamayı durdurmanın bir yolu bulunamadığında müzik sesi ile (örneğin geceleri saatli radyoyla) veya bazı vakalarda kulak çınlaması maskesiyle (işitme aleti gibi kullanılan ve kulakta duyulandan daha hoş sesler çıkaran alet) bu ses bastırılabilir. işitme özürlülerde kullanılan alet çevredeki sesleri yükselttiğinden çınlamayı azaltabilir. Eğer kulaklarınız çınlıyorsa yüksek sesten, nikotinden, kafeinden ve alkolden uzak durun. Bunlar çınlamayı artırır. Ekseriyetle, bu rahatsız edici duruma katlanmayı öğrenmek gerekecektir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:39 pm | |
| KULAK ILTIHABI (AKUT)
Akut kulak iltihabı (otitis media) dört temel şekilde olur. Seröz otitis media (sulu kulak iltihab) akıntılı otitis media, akut pürülan otitis mefia (akut cerehatlı kulak iltihabı) ve sekretuar otitis media (salgılı kulak ilthabı). En hafif tür olan (seröz) sulu kulak iltihabında orta kulakta sıvı birikir. Bunun nedeni östaki borusunun kapalı olması veya orta kulakta aşırı miktarda sıvı salgılanmasıdır. Rahatsızlık duyulabilir ve geçici olarak işitme kaybı olur, ancak genelde enfeksiyon yoktur.
Belirtiler
- Kulakta doluluk hissi
- Şiddetli kulak ağrısı
- Yüksek ateş ve üşüme
- Bulantı ve ishal
- işitme kaybı
İkinci türde (akıcı maddeli kulak iltihabında) hem sıva hem enfeksiyon vardır. Bu ekseriyetle üst solunum yolları enfeksiyonu, adenoid büyümesi veya her ikisiyle birlikte ve onlarla ilgili olarak gelişir. Bu kulak iltihabı üçüncü tür kulak enfeksiyonuna ve en tehlikeli an akut cerahatlı (pürülan) kulak enfeksiyonuna neden olur.
Bu üçüncü türde orta kulak cerahatla dolar ve cerehatın basıncı kulak zarını patlatabilir. Neticede kan ve cerahat akar. Akut cerahatli kulak iltihabı en çok çocukları etkiler. Enfeksiyon virütik de olabilir. Bakteriden de kaynaklanabilir.
Bazen kulak iltihabı uzun sürdüğünde veya tekrarlandığında orta kulak civarındaki hücrelerde değişme görülür. Bu hücreler daha koyu bir sıvı salgılamaya başlarlar. Netice salgılı (secretory) kulak iltihabıdır.
Teşhis
işitme kaybı ve ateşle birlikte kulakta keskin bir ağrı, otitis medyanın (orta kulak iltihabı) belirtileri olabilir(Eğer bir kulak iltihabı varsa bebekler sürekli ağlar ve hasta kulağı çekiştirirler). Gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz hastalık etkenini belirlemek için bir kültür örneği alarak laboratuvara göndere-bilir.
Sulu veya salgılı (kalın sıvılı) kulak iltihabı rahatsız edici durumlardır, ancak kalıcı işitme kaybı doğurmazlar. Kulak iltihabının daha ciddi an türleri gerektiği gibi tedavi edilmezler ise enfeksiyon mastoid çıkıntısına yayılabilir ve nadiren de iç kulağa geçer. Kulak zarı orta kulak kemikleri veya iç kulak yapısı zarar görürse, kalıcı işitme kaybı olabilir.
Tedavi
Doktorunuzu görünceye kadar akut kulak iltihabının sebep olduğu ağrıyı bir miktar azaltabilirsiniz. Aspirin veya başka bir ağrı kesici alabilir ve ısıtılmış (ılık) ufak bir yastığı kulağınızın üzerine koyabilirsiniz.
İlaç Tedavisi
Berrak sıvı biriken orta kulak iltihabında (seröz otitis mediya), doktorunuz burundan daha rahat nefes alabilmeniz ve östaki borusundan orta kulağa g den hava miktarını artırmak için, dekonjestan (salgı azaltıcı) bir burun damlası verebilir. Akut ve cerahatli ortakulak iltihabında da antibiyotik tedavisi yapabilir. Eğer iltihap geçmiyorsa tedaviye başka antibiyotikler de eklenebilir
Eğer bur n akıntısı ve çeşitli burun alerjileri orta kulak iltihabının gelişmesine katkıda bulunuyorsa, doktorunuz burun damlası ve antihistaminik ilaçlar verebilir.
Ameliyat
Eğer kulak zarı üzerinde fazla basınç varsa, zar cerrahi müdahale ile açılıp (myringotomi) basınç giderilir. Çocuklarda bu uygulama hastanede genel anestezi altında yapılır. Kulak zarı 1-2 hafta içinde kapanır. KULAK ILTIHABI (KRONIK)
Akut kulak iltihaplarından herhangi biri -sulu kulak iltihabı, dökülebilen (akıcı) maddeli kulak iltihabı, akut cerahatli kulak iltihabı ve salgılı kulak iltihabı- kronik kulak iltihabına dönüşebilir. Bir kronik kulak iltihabı (chonic otitis media) akut kulak iltihabından daha tehlikelidir, çünkü ağır ve uzun süren etkisi kalıcı yıpranmaya neden olabilir. Akut bir enfeksiyon hemen gelişir ve çabuk tedavi olur. Kronik durum ise hemen hareket geçirecek kadar rahatsızlık vermez ve hastalık yerleşinceye kadar fark edilmeyebilir.
Belirtiler
- Kulak ağrısı
- Belirli aralıklarla kulaktan cerahat gelmesi.
- işitme kaybı
Kronik sulu kulak iltihabı burnun en gerisindeki adenoidin ısrarla şişmesi veya iltihaplanması nedeniyle olabilir. Şişme östaki borusunu tıkar. Adenoid problemleri ekseriyetle çocuklarda görülür. Yetişkinlerde olmasının sebepleri östaki borusunun tekrar tekrar tıkanması veya önceki enfeksiyonlar nedeniyle östaki borusunda arızalar kalmış olması veya burnun ve boğazın gerisinde kitleler bulunmasıdır. Kronik akıcı maddeli kulak iltihabı ve kronik cerahatli kulak iltihabı daha ciddi vakalardır. ilk akut enfeksiyon bazı durumlarda tedavi yapılsa bile, tamamen kurumaz ve bu enfeksiyon düşük bir seviyede varlığını sürdürürse kronik enfeksiyona dönüşebilir. Bu tür bir enfeksiyon, mastoid çıkıntısına, kulağın arkasındaki kemiğe yayılabilir. Mastoid çıkıntısındaki enfeksiyonu kökünden kurutmak daha zordur.
Bazen ilk akut enfeksiyon tamamen yok edilebilir, fakat yeri ileride enfeksiyon oluştuğunda cerahat kulak zarının delinmesine ve orta kulaktaki ufak kemiklerin zarar görmesine neden olabilir.
Teşhis
Eğer kulağınızdan cerahat geliyorsa ve kulak ağrısı veya işitme kaybı belirtileri duyuyorsanız, doktorunuzu görün. Enfeksiyonun kaynağını bulmak için kulağınızı otoskopla muayene edecektir. Ayrıca enfeksiyonun mastoid çıkıntısına yayılıp yayılmadığını belirlemek için radyolojik muayene veya CT (bilgisayarlı tomografi) isteyebilir.
Kronik salgılı kulak iltihabına sık rastlanmaz. Rahatsız edici olmakla birlikte genelde kalıcı zararlar vermez. Cerahatlı kulak iltihabı ise tedavi edilmediği zaman kalıcı işitme kaybına neden olabilir.
Tedavi
İlaçla Tedavi
Kronik sulu veya salgılı kulak iltihapları eğer burun tıkanmaları veya burun alerjilerine bağlıysalar antihistamikler veya açıcı ilaçlarla (dekonjestan) tedavi edilirler. Kronik akıcı maddeler veya cerahatlı kulak iltihaplarına ekseriyetle ağızdan alınan antibiyotikler uygulanır. Eğer kulak zarı sağlamsa kulak damlaları etkili olamaz, çünkü enfeksiyon bölgesine erişmezler.
Ameliyat
Eğer durum iyiye gitmezse ve problemin nedeni adenoidler ise doktorunuz cerrahi yolla adenoidlerin alınmasını önerebilir.
Bu problemi tedavi etmenin diğer bir metodu da kulak zanından içeri bin tüp sokup iltihabi boşaltmaktır. Tüm tedavi süresince kulaklar ıslanmamalıdır. Bu herkes için özellikle, çocuklar için çok zordur.
Eğer kronik sulu veya cerahatli kulak iltihabi şikayetiniz varsa ve mastoid çıkıntısı enfeksiyon kapmışsa, doktorunuz mastoidektomi önerebilir. Bu enfeksiyonun tekrarlanmasını ve yayılmasını önlemek için mastoid çıkıntısının alınması ameliyatıdır. KULAK KIRI (BUSON)
Dış kulak kıl folikülleri (keseleri) ve cerumen denilen salgıyı üreten bezlerle doludur. Bu tüyler ve salgı, dışardan gelen tozu ve yabancı maddeleri tutan, kulağa girmelerini önlen. Böylece kulağın hassas mekanizmasını konur. Normalde biriken az miktar salgı (kir) kulağın girişine doğru ilerler ve düşer ya da yıkanma sırasında alınır.
Belirtiler
- Kısmi işitme kaybı
- Bir veya her iki kulakta zil sesi
- Kulak ağrısı
- Kulak veya kulaklar tıkanmış hissi duymak.
Kanalda yeni salgı yapılır ancak bazı kimselerde aşırı miktarda salgılama olun. bu salgı fazlası sertleşir ve kulak kanalını tıkar. işitme kaybının en yaygın sebeplerinden bini ve her yaşta görüleni salgı tıkamasıdır.
Teşhis
Eğer haftalar veya aylar boyu artan işitme kaybınız varsa kulakta doluluk hissi, kulak ağrısı ve kulakta zil sesi duyuyorsanız doktora gidin. İlk yapacağı iş kulakta salgı tıkaması (kir) aramaktır.
Tedavi
"Dirsekten küçük hiçbir şeyi kulağa sokma" diye bir söz vardır. Kulak kanalı çok hassastır, pamuklu kulak temizleyicisi, tokaları, bükülmüş kağıt parçaları gibi maddelerle karıştırılırsa kolayca zarar görebilin. Ayrıca, bunlar ekseriyetle problemi çözmez kini çıkarmaz ancak kanalı zedeler. Birikmiş salgıyı (kini) çıkarmanın daha iyi yolları vardır.
Normal bir kulakta birkaç damla bebek yağı, (baby oil) mineral yağı veya gliserin bir damlalıkla kulağın içine damlatılınca, kuru salgı yumuşar. Üç beş gün boyu günde iki defa birkaç damla kullanılır.
Kurumuş salgı (kir) yumuşayınca aşağıda anlatılan metotla onu çıkarabilirsiniz. Bir tası vücut ısısında suyla doldurun (eğer su soğuk veya sıcak olursa, şiddetli fakat kısa bir baş dönmesi yapabilir). Başınız dikken kulağınızın üst kısmını yakalayıp yukarı doğru çekin diğer elinizle suyu ampul biçiminde lastik haznesi olan şırıngayla kanala fışkırtın. Sonra başınızı eğip suyun lavaboya veya bir tasa boşalmasını sağlayın.
Genellikle tıpa şeklinde olan kuru salgının (kinin) düşmesi için kulağa üç beş defa su fışkırtmanız gerekebilir.
Dış kulağı bir havluyla kurulayın. Dış kanalda kalmış olabilecek suyu bir saç kurutma makinesiyle kurutabilirsiniz. Doktorunuz da buna benzer bir yol kullanarak kuru salgıyı çıkaracaktır veya küret (kaşık şeklinde kazıma aleti) denen bir aletle kazıyabilin. Bazen de emici bir cihazla onu çeker. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:40 pm | |
| KULAK KISTLERI VE TUMORLERI
Yağ (sebase) kistleri,deri bezlerinin ürettiği peynirsi bir maddeyle dolu keseciklerdir. En sık geliştiği yerlerden biri kulağın arkası ya da kafa derisidir. Yağ kistleri selimdir ve genellikle farkına varılmaz.
Belirtiler
-Kulak kanalında ya da kulağın önünde veya arkasında kitle.
-Kulak kirinin birikmesi.
-Kulakta rahatsızlık hissi.
-İşitme kaybı.
Kemiğin aşırı büyümesi de kulak kanalının selim tümörlerine(ekzositoz) neden olabilir. Bütün tümörler kulak kanalını tıkayacak kadar büyüyebilir ve böylece kulak salgısı birikerek işitmeyi etkileyebilir. Bununla birlikte egzositozlar çok yavaş büyür ve çoğu kez herhangi bir soruna neden olmazlar.
Teşhis
Sık olarak sizde kist olduğunun farkına varmazsınız. Kulağın arkasındaki kemik çıkıntısının üzerinde ya da kulağın önünde yumuşakça bir kitlenin varlığının farkına varabilirsiniz. Kulağın dışındaki bu tür kistler nadir olarak rahatsızlığa neden olsalar da bazen mikrop kapabilirler. Bu tür kistlerde ağrı olmaya başlarsa doktorunuza başvurun;muhtemelen bir antibiyotik yazacaktır.
İnsanlar çoğu kez selim tümörlerin de farkına varmazlar ve kemiksi ya da siğilimsi büyüme genellikle herhangi bir soruna neden olmazlar. Bununla birlikte ara sıra bu tür bir büyüme kulak kanalını kısmen tıkayabilir. Eğer kulağınızda ağrı başlar ya da işitmenizde azalma olursa doktorunuza başvurun. Doktorunuz otoskopla kulak kanalınızı muayene edecektir.
Tedavi
Bir selim tümör dış kulak kanalını tıkayacak kadar büyürse,doktorunuz cerrahi yolla çıkarılmasını önerecektir. Girişim küçük bir ameliyattır ancak egzositozun üstünü örten derinin yerinde bırakılması gereklidir çünkü bu deri,enfeksiyona yerine gelişebilecek deriden daha dirençlidir. Selim tümörler ve kistler genel sağlık sorunlarına neden olmazlar KULAK LABIRENT ILTIHABI
Labirent iltihabı, iç kulağın dengeyi ve işitmeyi kontrol eden sıvı dolu bölümü olan labirentin iltihaplanmasıdır. Enfeksiyon bakteriden (akut kulak iltihabı veya cerahatlı menenjit in yayılması sonunda) veya virütik menenjit sonrası meydana gelebilir. Bakteriden kaynaklanan enfeksiyonun neden olduğu işitme kaybı giderilemez.
Belirtiler
- Aşırı baş dönmesi (denge kaybı olun yada siz veya oda dönüyor hissi gelin).
- Bulantı, kusma
- Gözlerin kontrol dışı hareketleri.
Teşhis
Eğer bulantı, baş dönmesi hissediyorsanız, gözleniniz bin yana kayıyor ve sonra yerine dönüyorsa ve bin kulağınızda tamamen işitme kaybı varsa, bu labirent iltihabı olabilir. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek ve yakında orta kulak iltihabı geçirip geçinmediğiniz dahil olmak üzere, bazı sualler soracaktın. Labirent iltihabı belirtileri korkutucu olabilir, ancak doğru tedavi uygulandığında bu durum tehlikeli değildir.
Tedavi
Eğer bakteriden kaynaklanan labirent iltihabınız varsa, doktorunuz antibiyotik verecektir. Hem bakteriden hem virüsten oluşan labirent iltihabında bir bulantı kesici ilaç ve bin sinirleri yatıştırıcı ilaç verilebilir. Bu baş dönmesini olumlu etkiler. Üç beş gün yatak istirahati gerekir.
Baş dönmesinin şiddeti üç beş günle bin hafta içinde geçer. Dengesizlik hissi üç beş hafta hatta aylarca sürebilin. Özellikle ani hareketler yaptığınızda bu his duyulun. Labirent iltihabı nadiren tekrarlar. KULAK TUPLERI (COCUKLARDA)
Kulak iltihabını cerrahi metotla tedavi etmenin bir yolu, kulak zarından ufak bir plastik tüp sokmaktır. Cerahat bu yoldan boşaltılır. Ancak bu metodu Kulak-Burun-Boğaz uzmanınızla görüşün. Bu uygulamayla ilgili olumlu ve olumsuz görüşler aşağıda verilmiştir.
Olumlu (Destekleyen)
1. Bu uygulama kulak iltihabı rahatsızlığının sık tekrarlama olasılığını ve şiddeti-
ni ekseriyetle azaltır.
2. işitme duyusu geri gelir.
3. Bu ameliyat orta kulakta ventilasyona (hava akımı, hareketi) neden olur, böylece hücre cidarlarında uzanan enfeksiyondan meydana gelebilecek kalıcı değişiklik riski azalır.
Olumsuz (Karşı çıkan)
1. Hastanede kalmak gerekmese de bu uygulama genel anestezi gerektirir
2. Tüp yerleşmişken kulağı su kaçırmamak şarttır.
3. Nadiren kulak zarında şiddetli zedelenme veya kalıcı delik oluşur. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:40 pm | |
| KULAK ZARINDA YIRTILMA
Kulağınıza hiçbir zaman hiçbir şey sokmamanız önerilir. Çünkü bu harekette kulak zarını parçalama riski vardır. Bazen kulak zarı, pamuk sarılmış ufak kulak temizleme saplarıyla veya küçük sivri şeylerle temizlenirken veya kaşınırken delinebilir. Diğer delinme sebepleri kulağa atılan bir tokat ve patlamalar olabilir. Her ikisi de kulaktaki hava basıncında ani olarak değişiklik yapar.
Belirtiler
- Kulak ağrısı
- Kısmi işitme kaybı
- Hafif kulak kanaması veya akıntısı.
Orta kulaktaki bir enfeksiyon (bk. Kulak iltihabı) kulak zarında iltihap yapabilir, hatta zarı kısmen tahrip edebilir. Kulak zarı delinmesinin en sık görülen sebebi budur. Ufak delikler kapanabilir. Ancak büyükler kapanmaz ve mikroplu maddelerin orta kulağa girmesine neden olur.
Teşhis
Eğer kulağınızda bir gün içerisinde,giderek artan bir ağrı ve işitme kaybı olursa ve bu durumun ardından kulağınızda kanama ve kanama sonrasında ağrının hafiflediğini görürseniz,kulak zarınız orta kulak iltihabı sonucu yırtılmış olabilir. Hemen doktorunuza başvurun.
Doktorunuz,kulak kanalının görülmesini sağlayan bir alet olan otoskopla kulağınızı muayene edecektir; kulak zarınız delinmişse, yırtık alanı ve orta kulaktaki kemikler (kulak zarının arkasında olan) görülecektir.
Yırtılmış bir kulak zarı,özellikle başlangıçta,çok ağrılı olabilir. Bazen yırtıklar herhangi bir sorun yaratmadan kendiliğinden iyileşmektedir; bu durumda işitme kaybı olmamakta ya da çok az olmaktadır. Geniş yırtıklar tekrarlayan orta kulak iltihabına neden olabilirler.
Tedavi
Eğer kulak zarınızın yırtıldığından kuşkulanıyorsanız hemen doktorunuza başvurun, Başlangıçta aspirin veya diğer bir ağrı kesiciyle ağrınızı hafifletebilirsiniz. Kulağın üzerine konulacak ılık(sıcak değil) ve kuru bir bez de yardımcı olacaktır.
Doktorunuz, orta kulakta enfeksiyon gelişmesini önlemek için bir antibiyotik verebilir. Bazen kulak zarı iyileşirken, deliği kapamak için bir parça plastik ya da kağıt ile yama yapılabilir. Ayrıca iyileşme sürecinde kulağınızı kuru tutmanız gerekir.
Kulak zarınız genellikle iki ay içerisinde iyileşir. Bu süre içinde iyileşmezse, doktorunuz yırtığı onarmak için küçük bir ameliyat önerebilir. KULAKTA KIRECLENME (OTOSKLEROZ)
Otosklerozda (kireçlenmede) iç kulağın kemik duvarı bozulur ve iç kulak girişinde sünger gibi anormal kemik oluşur. Üzengi kemiği de iç kulağa ses dalgalarını geçirmek için titreşim yapan ufak kemikten etkilenmiş olabilir ve hareket edemez. Bu iletişime bağlı işitme kaybı birbirine bağlı kemikler yoluyla orta kulaktan titreşimleri ileri geçiren mekanizmanın çalışmamasıdır. İletişime bağlı işitme kaybı, düzelebilir. İç kulak sinirlerine bağlı işitme kaybı gibi değildir. 0 düzeltilemez.
Belirtiler
- Kulaklardan birinde veya her ikisinde ağır ilerleyen işitme kaybı
- Kulak çınlaması.
Genç yetişkinlerde otoskleroz (kireçlenme) en sık görülen orta kulak işitme kaybı nedenidir. Otoskleroz Amerikan nüfusunun yüzde onunu bir dereceye kadar etkiler. Otoskleroz aileden geçer ve erkeklerden daha çok kadınlar arasında yaygındır. Zencilerden, Amerikan yerlilerinden (Kızılderililerden) ve Asyalılardan (sarı derililerden) daha çok beyazlarda görülür.
Belirtiler 15 ila 35 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu durum yavaş ilerler ve tek kulağı veya her iki kulağı birden etkiler. İşitme kaybı hafif veya ağır olabilir. Kireçlenmesi olan kadınların işitme kaybı yüzdesi hamilelik sırasında artabilir. Eğer işitme duyunuz gitgide zayıflıyorsa, doktorunuzu görün.
Teşhis
Eğer işitme duyunuzun giderek azaldığını fark ederseniz, doktorunuza başvurun. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek, işitme testleri yapacak ve herhangi bir akrabanızda erken işitme kaybı olup olmadığını soracaktır.
Otoskleroz genel sağlığı etkilemez ve çoğu zaman iyileştirilebilir bir hastalıktır. Bununla birlikte, sağırlık duygusal olarak zorlayabilir ve çevreden uzaklaşmaya neden olabilir.
Tedavi ve Cerrahi Tedavi
Otoskleroz çoğu kez, stapedektomi denilen bir ameliyatla ki bu ameliyatta, kulak kanalının derisi kesilir ve kulak zarı kaldırılır; böylece üzengi kemiği çıkarılır ve yerine ince bir tel ya da paslanmaz çelikten bir protez takılır. Daha sonra kulak zarı eski haline getirilir ve 1-2 hafta içerisinde iyileşme olur. Bazen üzengi kemiğinin tabanında küçük bir delik açmak ve protezi yerleştirmek için lazer kullanılabilir.
Ameliyattan sonra birkaç saat baş dönmesi olabilir, ancak daha sonra geçer. İşitme yeteneğiniz hızla eski haline gelir ve birkaç hafta içinde normal etkinliklerinize dönebilirsiniz. Ara sıra orta kulakta bir kan pıhtısı oluşarak ses iletimini etkiler. Genellikle bu pıhtı birkaç haftada ortadan kalkar.
Stapedektomi ameliyatı otosklerozlu hastaların çoğunda başarılı olur, ancak her 100 kişiden bir, ikisinde ameliyattan sonra tam bir işitme kaybı olabilir. Bu, ameliyattan önce düşünülmesi gereken bir durumdur. Eğer iki kulağınızda da otoskleroz varsa, önce bir kulağınızdan ameliyat olmanız, sonucu gördükten sonra ikincisini ameliyat ettirmeniz daha uygun olur. Eğer iç kulakta bir hasar varsa, stapedektomi ameliyatı sorunu çözmeyebilir.
İlaç Tedavisi
İlerleyen kemik bozulmalarını ve sünger benzeri kemiklerinn sertleşmesiyle oluşan işitme kaybını önlemek için sodyum fluorid, kalsiyum ve vitamin D tabletleriyle tedavi uygulanır. Ancak ne derece yararlı oldukları konusunda tartışmalar devam etmektedir.
İşitme Aletleri
Otoskleroza bağlı işitme kaybını düzeltmenin bir başka yolu da işitme aletleridir. Eğer bir veya her iki kulağınızda da kireçlenme (otoskleroz) varsa, doktorunuz sizi işitme aleti yerleştirmesi için bir odiolojiste gönderebilir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:41 pm | |
| LARENJIT (GIRTLAK ILTIHABI)
Larenjit, larynx (ses telleri) in enfeksiyonu veya tahrişidir. Ses telleri şişer veya tahriş olursa sesler bozulur ve boğuk çıkar, bazen de anlaşılamayacak kadar hafiftir.
Belirtiler
- Kısık ses,
- Boğazda gıdıklanma ve boğazda kuruluk,
- Sürekli boğazı temizleme ihtiyacı.
Akut ve kronik olmak üzere iki tip larenjit vardır. Belirtiler ve tedavi her ikisinde de aynıdır. Akut larenjite genelde virüsler sebep olur ama bakterilerin enfeksiyonuna da rastlanır. Virüs nedeniyle olanlar tedavisiz geçebilir. Başka bir hastalık sırasında, örneğin basit üşütme, bronşit, grip, veya zatürree geçirirken de larenjit olunabilir. Kimyasal maddelerin solunması da kısıklığı veya sesi kaybetmeye neden olabilir. Kronik larenjit fazla içki veya sigaradan. sürekli tahriş yüzünden de olabilir.
Teşhis
Larenjitin ilk belirtisi ses kısıklığıdır. Sesteki değişiklikler enfeksiyonun ya da tahrişin derecesine bağlıdır; hafif bir ses kısıklığından fısıltı halinde çıkan ses kaybına kadar değişebilir. Boğazda gıcıklanma olduğu için sık sık boğazınızı temizleme gereksinimi duyabilirsin iz. Basit larenjit genellikle birkaç günde geçer; 2-3 günde geçmez ya da başka şikayetler de eklenirse doktorunuza başvurun.
Çoğu kişi için larenjit kendiliğinden geçen veya antibiyotik tedavisiyle düzelen bir rahatsızlıktır. Ses kısıklığı. kronik bronşit, işyerinin açık ve cereyanlı olması veya alkolizm yüzündense esas neden düzeltilmelidir.
İlaçla Tedavi
Larenjite bakterinin mi. virüsün mü sebep olduğunu anlamak için laboratuvar muayenesi gerekir. Bakteriden olduğu saptanırsa antibiyotik tedavisi uygulanır. İlk tabletlerden sonra belirtilerin hafiflemesi gerekir. Virüs veya yakıcı yabancı maddelerin solunmasından olan larenjitte sesinizi dinlendirmeniz, buhar solumanız önerilir. Ilık ve rahatlatıcı sulu maddeler için.
Kronik larenjitte asıl neden ortaya çıkarılmalıdır. Sigara içiyorsanız derhal bırakın. Kronik bronşitten olmuşsa, antibiyotikle geçmesi gerekir. Alerjiden olmuşsa antihistaminik türü ilaçlar almalısınız. LENF BEZLERININ BUYUMESI
Şişmiş bezeler genellikle vücudun hastalıklara karşı korunma mekanizmasının iyi çalıştığını gösterir. Fakat aynı zamanda ciddi hastalıkların da habercisi olabilirler. Bunun ayırdına nasıl varacaksınız?
Çoğumuz, kulak altında, boyunun her iki tarafında, çene ve koltuk altlarında büyüyen bezelere yabancı değilizdir. Genellikle şişmiş bezeler, bölgesel bir enfeksiyonun sonucu oluşurlar. Daha çok koltuk altı, boyun ve kasık bölgelerinde şişen bezeler, beyaz kan hücreleri ve vücudu hastalıklara karşı koruyan antikorları içeren bir sıvıyla dolar.
Enfeksiyonlarla savaş
Lenf bezleri bütün vücuda yayılmıştır.Çene altı,kulak arkası,ve kasık lenf bezleri büyüdükleri zaman belirgin bir hal alır.Buna karşılık daha derinde bulunan ,göğüs ve karın bölgesindeki lenf bezlerinin şişmesi özel muayenelerle anlaşılabilir.Normal olarak bezelerin çapı yarım santimetreyi geçmez, ancak enfeksiyon kaptığınızda, lenf bezleri beyaz kan hücreleri üreterek zamanla büyür. Bunlar daha sonra kan dolaşımına katılarak vücuttaki mikroplarla savaşırlar. Bu bir bakıma vücut içindeki enerji savaşıdır. Genellikle vücudun savunma mekanizması mikroplarla olan bu savaşı yener. Fakat bütün bu aktiviteler aynı zamanda hassas ve ağrılı lokal şişmelere de neden olur. Boğazınızda oluşan bezeler, birkaç gün dinlenmenizi gerektirebilir. Sıcak içecekler, tuzlu su, antiseptik gargara yapmak boğazınızdaki şişliğin geçmesine yardım etse de bezeler bir süre sonra kendi kendilerine kaybolacaktır. Eğer geçmiyorlarsa, ciddi bir enfeksiyon olup olmadığını öğrenmek için doktora başvurun.
Nedenini öğrenin
Bezeler, lenf bezlerinde beyaz kan hücresi dediğimiz lenfositlerin göllenmesiyle oluşur. Deri ve solunum sisteminin bazı basit enfeksiyonları bezelere neden olabilir.Örneğin bademcikler ve apandis öncelikle lenfatik hücrelerden oluştukları için kolaylıkla şişebilirler. Lenf bezleri vücudun herhangi bir bölgesinin tahriş olması veya kesilmesi sonucu enfeksiyon kapmasıyla da şişebilirler. Örneğin koltuk altınızda beze şişmişse, o bölgeye en yakın olan kollarınızı ve ellerinizi kontrol edin. Eğer herhangi bir kesik veya tahriş olmuş yer varsa, o bölgeyi ılık su ve antiseptik ile silin. Ancak beze iyileşmiyor ve daha da şişerek ateşli bir hal alıyorsa böyle bir belirtiyi gözardı etmeyerek doktor kontrolüne girin. Çünkü bu durum ciddi kan zehirlenmelerine de sebep olabilir. Kasıklardaki bezelerse bacak ve ayaklarınızdaki rahatsızlıkların habercisidir. Bu yüzden herhangi bir enfeksiyon veya yara olup olmadığını kontrol edin. Özellikle şeker hastaları bu çeşit enfeksiyonlara yatkındırlar.
Bazı bakteriyel hastalıkların etkisiyle vücuddaki bezeler daha da yaygın hale gelebilir. Bunun nedeni, vücuttaki bakterilere karşı savaş veren beyaz kan hücrelerinin sayısı artmasıdır. Ayrıca eklem yerlerinde oluşan bezeler de büyük bir olasılıkla eklem romatizmasının bir işaredir. Bu yüzden, sağlıklı bir beden için kadınların göğüslerini herhangi bir kist olup olmadığını kontrol etmelerine benzer şekilde koltukaltı ve kasıklarımızı da kontrol etmemiz gerekir.
Günlük hastalıklar
Vücudunuzun herhangi bir yerinde şişlik bulmak belki önemsiz görünebilir. Özellikle gelişme çağındaki çocuklarda sık sık bezeler oluşur ve çoğu zaman fiziksel bir halsizlik verir, birkaç gün dinlenmeyle de geçerler. Bazen şişen lenf bezleri, başlarda farkedilemeyen ciddi solunum hastalıklarının da habercisi olabilir. Örneğin göğüste şişen lenf bezleri ancak X ışınlarıyla görülebildiğinden, tüberkülozun farkedilmesi oldukça güçtür. Ancak diğer belirtileri izlenebilir; bazen kan kusma, ısı kaybı, kilo vermek, geceleri terlemek ve boyunda şişen bezeler.
Doktorunuza görünün
Her büyüyen lenf bezi karşısında endişeye kapılmanıza gerek yok.Örneğin dişiniz apse yaptığında çene altınızda şişen bezeler,veya soğuk algınlığıyla şişen bademcikleriniz bir süre sonra kendi kendilerine ortadan kaybolurlar.Ancak hassas ve şişkin bezeler nadiren de olsa kanserin habercisidir. Kanserli tümörler,komşu lenf bezlerine yayılarak,şişmelerine neden olurlar. Örneğin sağ göğüsteki kanser yayılarak sağ koltuk altındaki bezeleri kaplar. Lenf bezleri şekilsel olarak arttıklarında ağrı da olmasa ihmal etmeden GP nizi çektirin. Lenf bezi hücrelerindeki anormal çoğalma, bazen Hodgkin adı verilen ve genç erkeklerde görülen bir hastalığa da neden olabilir. Boyundaki lenf bezleri zamanla ağrısız olarak şişer. Hastalık ilerledikçe diğer lenf bezleri grupları da şişerek solunum darlığı,karaciğer ve dalağın şişmesine neden olur. Erken teşhis edilirse tedavi şansı yüksektir. Bu nedenlerden dolayı vücunuzun herhangi bir bölgesinde şüpheli bir şişkinlik olursa, ağrısız dahi olsa takibe alın.
OLASI HASTALIKLAR
• Kulak enfeksiyonları: Orta ve dış kulaktaki enfeksiyonlar, lenf bezlerinin şişmesine ve ateşlenmeye sebep olur.
• Alman Kızamığı: Boyunun arka bölgesinde şişen bezeler, kırmızı isilik gibi görünen Alman kızamığının habercisi olabilir. Bu çocuklar için ciddi bir hastalık olmasa da, hamile kadınların geçirmesi oldukça tehlikelidir.
• Fıtık: Kasıklarda üzerine basıldığında kaybolan yumuşak şişkinlikler genellikle doğuştan gelen bir rahatsızlıktır.
• Kabakulak: Hemen hemen her çocuğun geçirdiği kabakulak hastalığı, tükürük bezlerinin şişmesiyle oluşur.
• Toxoplazma: Bezelerin şişmesiyle görülen bu hastalığa kedi, köpek gibi hayvanların dışkısından insanlara bulaşan bir mikrop neden olur. Diğer belirtileri yüksek ateş ve halsizliktir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:42 pm | |
| LENF VE LENF DAMARLARI(AKKAN VE AKKAN DAMARLARI)
Lenf adı verilen sıvı, kılcal damarlarla hücreler arasında bağlantı kurar. Sürekli hareket halinde olan lenften hücreler gerekli maddeleri alırlar ve artık maddeleri lenfe bırakırlar. Sonra lenf, giderek birleşip kalınlaşan özel kanallarla (lenf kanalları) toplanır. Lenfi alan ince lenf damarları birleşerek göğüs ve karın boşluğunda yer alan göğüs lenf kanalını oluşturur. Göğüs lenf .kanalı, omurga boyunca gider ve içindeki lenfi sol köprücük kemiği altı toplar damarına döker. Baş ve boynun sağ tarafı ile sağ kol ve göğsün yukarı bölümlerinden lenfi toplayan ikinci bir kısa lenf damarı olan büyük lenf kanalı daha vardır. Bu damar da lenfi sağ köprücük altı toplardamarına döker. Lenf için ikinci bir kaynak da, bağırsaklarda sindirimden oluşan sıvıdır.
Bağırsak tümürlerindeki lenf damarları sindirilmiş yağları alarak göğüs lenf kanalına verirler. Bu nedenden ötürü, özellikle fazla yağlı yemekler yenildiğinde, lenfte yağ damlacıkları çok olduğundan, göğüs kanalındaki lenf, süt gibi beyaz olur. Kasların çalışması, solunum hareketleri vb. lenf damarlarına değişik ölçülerde basınç yapar ve bu basınçlar aracılığıyla lenf damarları içindeki lenf ileri doğru süzülür. Lenf damarlarında bulunan kapakçıklar toplardamarlarda ol.. duğu gibi, lenfin geri akmasını engeller.
Lenf damarları, yolları üzerinde bulunan lenf düğümlerine uğrarlar. Bu lenf düğümlerine, lenf bezleri adı da verilebilir. Lenfi getiren küçük birçok lenf damarı lenf düğümünün içine girdiği halde, lenf sıvısı ancak büyük tek bir damarla düğümden çıkar. Lenf düğümlerine gelen lenf, düğümdeki sayısız hücrelerin arasından geçerken içinde bulunan tüm zehirli maddeleri bu hücrelere bırakır. Zehirli maddeleri alan hücreler bunları zararsız bir hale sokar. Böylece lenf düğümleri vücudun filtreleri görevini yapar. Lenf düğümleri zehirli maddeler ve bakterilerin etkisiyle iltihaplanır ve şişer. Koltuk, altında, kasıkta ve boyundaki lenf düğümleri elle dokunulduğu zaman hissedilebilir. Lenf düğümlerinde bulunan lenf hücrelerini üretmek görevi dalağındır. Lenf hücreleri, akyuvarların özel bir şekli sayılabilir. Bazı durumlarda lenf düğümleri şişip patlayarak dışarıya iltihap akıtır.
LENF BEZLERİ VE DAMARLARI İLTİHABI
Lenfadenit, lenf bezlerinin iltihabıdır. Mikroplara karşı bir süzgeç görevi yaptığı için kendi bölgelerindeki iltihaplar sonucu şişerler ve iltihabın şiddetine uyarak patlayıp iltihap akıtabilirler. Lenfanjit, lenf damarlarının iltihabıdır. İltihaplanmış yaralardan ya da el ve ayak parmaklarındaki iltihap kaynaklarından başlayarak kol boyunca yukarı uzanan kırmızı çizgiler halinde belirlenirler.
Tedavi: Etkenin belirlenerek ortadan kaldırılmasıdır LICHEN PLANUS
Lichen planus, nadir görülen, tekrarlayan kaşıntılı döküntüdür. Karakteristik özelliği ciltte parlak kırmızımsı mor lekeler ve ağızda gri-beyaz lekelerdir. En büyük çoğunlukla orta yaşta görülür. Ilk atak haftalarca veya aylarca sürebilir ve ondan sonraki nüksetmeleri yıllarca devam edebilir. Ağızda kuruluk, metalik bir tad veya yanmadan ibaret olan ağız şikayetleri ilk olarak çıkar ve hastalığın tek belirtileri olabilir.
Bileklerde (kol) bacaklar, gövdede, genital organlarda ağızda ve dudaklarda kaşınan yerler bulunur.
Leichen planusun nedeni bilinmiyor. Nöbetler stresle bağlantılı görülmektedir. Döküntü, tırnaklarda kabarıklar yapabilir ve ciltte koyu renk lekeler bırakabilir.
Teşhis muayene veya biyopsiyle konur.
Tedavi
Kortikosteroid merhemler kaşıntıyı rahatlatabilir. Ağır vakalarda kortikosteroid tabletler verilir. LIKEN PLANUS
Hastalığın nedeni belli değidir, psikolojik etkenler üzerinde durulmaktadır. Quinacrine adlı madde uzun süre alındığında bacaklarda liken planus gelişebilir.
Liken planus, özellikle 20-50 yaşları arasında ve daha çok erkeklerde görülen bir cilt hastalığıdır. Çocuklarda nadiren görülür. Hastalıkta meydana gelen kabarıklıklar; 2-4 mm çapında, çok köşeli, üzeri düz ve basık, kırmızı veya livid renkli ve serttir. Bazı kabarıklıklar genişler ve ortaları çöker. Eski kabarıklıkların üzerleri genelde kuru, beyaz, zemine yapışık, ince bir kabuk ile kaplıdır. Kabarıklıklar bir araya gelerek genelde 1-2 cm çapında, yuvarlak veya oval plaklar yaparlar. Zaman içerisinde bu plakların ortası koyu lacivert bir renk kazanır.
Liken planus, genelde bilek ve kolların iç yüzünde, genital bölge (peniste (liken niditus)) ve bacaklarda (liken corne) meydana gelir. Daha nadiren de gövdede ve başta meydana gelir. Hastaların %50 sinde ağız tutulumu vardır. Ağız içerisinde meydana geldiğinde genelde son azı dişi hizasında, yanakların iç yüzünde beyaz porselen görünümündedir.
Genellikle çok kaşıntılı olan hastalığın gelişimi yavaştır, bazen aylarca ve senelerce hastalık devam edebilir. Ancak aniden başlayan olgular da bildirilmiştir. Tedaviden sonra tekrarlayabilir.
Tedavi
Herhangi bir şikayete yol açmayan durumlarda tedavi gerekmez. Plaklara sürülmek üzere kortizonlu pomatlar kullanılır. Kaşıntıyı gidermek için yatıştırıcılar ve antihistaminikler, düşük etkili kortizon ve vitaminler verilebilir. Ağızda meydana gelen plaklar için yemeklerden önce lidokainli sıvı ile gargara faydalıdır. Hastalık genelde sınırlı kalır (tüm vücudu kaplamaz) ancak yıllar sonra tekrarlayabilir. LUPUS (SISTEMIK LUPUS ERITEMATOZUS)
En sık olarak genç kadınları etkileyen Sistemik lupus eritematozus (SLE), otoimmün hastalıklardan birisidir; yani insanın kendi bağışıklık sisteminin kendi vücuduna ait bir bileşeni yabancı gibi algılamasından kaynaklanır. Hafif seyredebileceği gibi hayatı da tehdit edebilir. Eklem iltihabına, deri değişikliklerine, sinirlerde hasara ve hipertansiyonla sonuçlanan böbrek rahatsızlıklarına neden olabilir. Tedavi amacı ile kullanılan ilaçlar genelde bağışıklık sistemini baskılamaya yöneliktir. Bu ilaçlar atakları önlemede son derce etkili olabilirler ancak kısa sürede hastanın durumunun iyileşmesi ve bu ilaçları daha az kullanmaya gereksinim duymalarının sağlanması gerekir. Kadınlarda 4 kat fazla görülür.
Aşağıda SLE li hastalar için bazı öneriler sıralanmıştır:
- Proteinli besinleri (et gibi) son derece az tüketin. Nişastalı besinleri ve sebze-meyveyi bol miktarda yiyin. Süt ve süt ürünlerinden uzak durun.
- Doymamış yağlardan (poliansatüre) uzak durun. Sadece saf zeytinyağı kullanın.
- haftada 3 kez sardalya yiyin (kesinlikle tuzlama OLMASIN) veya keten tohumu yağı (uygun formda) alın.
- günde iki kez 500 miligram siyah kuşüzümü yağı alın, bulamıyorsanız siyah kuşüzümü yiyin. Çuhaçiçeği ve siyah kuşüzümü yağları; gammalinolenic acid adı verilen değişik bir yağ asidinin doğal kaynaklarıdırlar. Normal yediklerimizle alınması son derece nadir olan bu yağ son derece etkili bir anti-inflamatuvar (iltihap giderici denilebilir) bir maddedir. Bu madde aynı zamanda deri, saç ve tırnakların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini (büyümelerini) sağlar. Adet öncesi ağrıların giderilmesinde de son derce etkilidir. Ancak ani etkiler beklememek gerekir, en az 6-8 hafta kullanılmalıdır.
- omega-3-yağ asidi içeren besinler tüketin.
- eklem iltihabı gelişmişse, migren için sıklıkla kullanılan gümüşdüğme (pire otu) (Tanacetum parthenium) bitkisini alın. Bunların kapsülünü bulabilirseniz, günde bir kapsül yutun. Eklem şikayetleriniz devam ettiği sürece kullanabilirsiniz.
- çok su için (en az 3 litre)
- bol bol dinlenin.
- düzenli olarak, aerobik egzersizler yapın. eklem şikayetleriniz varsa yüzün.
- hekiminiz dahil hiç kimsenin sizi ümitsizliğe sevketmesine izin vermeyin. Daima bir doktor kontrolünde olun.
- rahatlama ve stres atma egzersizleri deneyin.
- hayatınızda sıkıntı ve bitkinlik hissi olmasın | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:43 pm | |
| MANTAR
Mantar hastaligina kuçuk bir mantar neden olur. BaSlica Sekilleri, Ringworm denilen ve baS ve vucut derisinde görulen mantar hastaligi ile öAtlet ayagiö olarak bilinen mantar hastaligidir.|BAs ve vuCUT MANTARI|BaS ve vucut derisinde meydana gelen mantar hastaligidir. BulaSicidir. Kafa derisinde (çocuklarda) ve vucudun baSka yerlerinde görulebilir. Mantar hastaligi, kafa derisinde kuçuk, yuvarlak, pul pul ve kirmizi olarak da görulebilen bir leke halinde baSlar. Leke giderek buyur, buradaki saçlar zayiflar ve kirilip dökulerek kel bir yer birakir. Bu, bir veya birkaç yerde olabilir. Vucudun baSka kisimlarinda ise, bu hastalik, genellikle kisa bir sure sonra pul pul ve kirmizi bir durum alan yuvarlak veya oval bir leke olarak baSlar. Daha sonra lekenin ortasi, etrafinda yuzuk Seklinde bir yara birakarak iyileSir. Hastalik, hastalikli bir kiSinin hastalikli yerine dokunmakla bulaSabilir. Hasta birinin havlu ve saç firçasi gibi özel eSyalarini kullanmakla da geçebilir. Mantar hastaligini, çok kez ayni evde oturanlar, birbirlerinden ya da kedi köpek, kobay gibi hayvanlardan kaparlar. En sik ergenlik çagi öncesi çocuklarda görulur. Mantar hastaligi tedavi edilmezse aylar veya yillarca devam edebilir.|Tedavi:|Doktorunuz, hastalikli yerlere surmeniz için krem verebilir. Bazen ayni zamanda tablet de almaniz gerekebilir. Belirtilerin 2-6 haftada geçmesi gerekir. Bununla beraber tedavi bazen aylarca surebilir.|onlemler:|Hastaligin yayilmasinin engellenmesinde temizlik son derece önemlidir. Hastaligi kapmiSsaniz, baSinizin derisini hirpalamadan, her gun, dayanabileceginiz kadar sicak su ile baSinizi yikayin. Evdekilerden ayri bir havlu kullanin. Tek baSiniza yatin ve baSka hiç kimsenin saç firçanizi, taraginizi ve havlunuzu kullanmasina izin vermeyin. Yatak çarSaflarinizi, yastik kiliflarinizi ve havlularinizi haftada en az iki kez sicak su ile yikayip, guneSte kurutun. Evdeki herkesin de kendi saç firçasi, tarak ve havlusu olmali ve onlar da sik sik baSlarini yikamalidirlar. Kedi ve köpeklerin tuylerini duzenli olarak kontrol etmek iyi olur. Eger mantar hastaligi belirtisi varsa veterinere muracaat edin. Tuyleri guve yemiS gibi, yer yer dökulmuS bir kedi yavrusunda hemen hemen kesinlikle mantar vardir ve çocuklardan uzak tutulmalidir.|Okuldan Alikoyma: Uygun tedavi baSlayana kadar çocuklar okuldan uzak tutulmalidir.|AYAK MANTAR HASTALIĞI|Ayak mantar hastaligini hafif geçirenlerde, ayak parmak aralarinda, çogu kez çatlaklarin da oluStugu beyazimsi bir deri görulur. siddetli geçirenlerde, ufak su toplamiS kabarciklar, derisi siyrilmiS kisimlar ve pul pul olmuS yerler görulebilir. Mantar hastaliginin bu Sekli, genelde genç yetiSkinlerde ve ayaklari çok terleyenlerde görulur. Ayak mantar hastaligi, hastalikli kiSiden baSkalarina, banyodaki halilardan ve islak döSemelerden veya yuzme havuzlarinin soyunma odalarindan geçer. Sicak havalarda daha yaygindir.|Tedavi:|Doktorunuz, hastalikli yerlere surmeniz için krem verebilir. Bazen ayni zamanda tablet de almaniz gerekebilir.|onlemler:|Ayak parmaklarinin aralarini özenle kurulayiniz. ozellikle yuzme mevsiminde ayaklariniza mantara karSi ilaçli-pudra dökunuz. Sandal ayakkabi giyerseniz, ayaklarinizin mantar hastaligina egilimi azalir.|Di¦ER BoLGELER|Mantar hastaligi, vucudun baSka yerlerinde de olabilir. Genellikle erkeklerde kasik çevresi, kadinlarda ise meme altlari gibi devamli temas halindeki deri yuzeylerini etkiler. Buralardaki mantar hastaligi, ciltte islakliga ve Siddetli kaSintiya neden olur. Kirmizi, kabarmiS kisimlarla akintili islak yerler görulebilir. Mantar hastaligi çok terleyen insanlarda olur. Fazla yikanma ve giysilerin cilde surtunmesi, özellikle de fazla dar iç çamaSiri durumu kötuleStirebilir. Kasiklardaki mantar hastaligi, dar blucin veya naylon iç çamaSirlari giymekle daha da kötuleSebilir. MANTAR HASTALIKLARINDAN KORUNMA
Mantarlar, tıpkı bakteriler gibi normal koşullarda da vücutta bulunabilen mikroorganizmalardır. Havadan, topraktan, hayvanlardan ve diğer insanlardan bulaşabilir. Sıcak, nemli ve hava almayan ortamlarda kolay çoğalırlar. Ortak kullanılan yerler ve eşyalar mantarın yayılmasına sebep olabilir.
Vücudunuzda küçük, kepekli, beyaz, açık sarımsı, kahverengi ve koyu renkli lekeler, halk arasında ‘samyeli’ de denilen bir mantar hastalığı olabilir.
Tırnakta renk ve şekil değişikliği, kalınlaşma, tırnak mantarı belirtilerindendir. Tırnak mantarı en sık ayak baş parmağında ve erişkinlerde görülür. Genellikle ayak parmak aralarında kaşıntı, pullanma gibi belirtilerle seyreden ayak mantarlarını takiben gelişir.
Mantar hastalıkları, havuz, hamam, spor salonları, duş gibi mekanlardan ve ortak kullanılan havlu, terlik gibi eşyalardan kolaylıkla bulaşabilir. Farklı mantar tipleri farklı organ ve dokularda mantar enfeksiyonu oluşturabilir.
Mantardan korunmak için ;
• Ayaklarınızı her gün yıkayın.
• Özellikle ayak parmak araları olmak üzere, ayaklarınızı tamamen kurulayın.
• Yazın dar ve kapalı ayakkabı giymekten kaçının.
• Pamuklu çoraplar giyin ve hergün çoraplarınızı değiştirin. Sentetik materyelllerden yapılmış çorapları giymeyin.
• Mümkünse evde ayaklarınız açık olsun.
• Başkasının havlu ve terliğini kullanmayın.
• Tırnaklarınızı kısa tutun. Tırnaklarınızı deterjan ve kimyasal maddelerden koruyun.
Tedavi;
Mantar enfeksiyonunun yeri ve şiddetine göre değişir. Doktor kontrolünde yapılmalıdır. Ağızdan alınan veya hastalıklı bölgeye sürülen ilaçlar kullanılabilir.
İlaç kullanım süresini doktorunuz belirleyecektir. Eksik tedaviler mantarın kısa sürede tekrarlamasına yol açar. Tedavi sonrasında da mutlaka korunma önlemlerine dikkat etmeniz gerekir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:43 pm | |
| MENENJIT
Bazı menenjit tipleri çok hızlı şekilde beyin hasarına ya da ölüme neden olabilir. Öte yandan bazı virüslerin yol açtığı menenjit hafif seyreder. Menenjit aşıları özellikle salgınlar sırasında uygulanır ve çocuklara rutin aşılama yapılmaz. Menenjit, meninksin (beyni ve omuriliği örten zarlar) iltihaplanmasıdır. Çoğunlukla vücudun başka bir bölgesindeki enfeksiyondan tipik olarak kan dolaşımı yoluyla meninkse ulaşan mikroorganizmaların yol açtığı enfeksiyon sonucu oluşur. Doktorunuz omurilik sıvısından aldığı örneği inceleyerek menenjit tanısı koyabillr. Bebeklerde ve genç çocuklarda belirtileri saptamak zor olabilir.
MENENJİT TİPLERİ : Viral menenjit: Çoğunlukla görece hafif seyreder ve ABD de bakteriyel menenjitten daha yaygın olarak ve daha çok kış aylarında salgınlarla görülür. Genellikle tedavi gerekmez ve çoğunlukla 2 hafta içinde iyileşir. Bakteriyel menenjit: Yaşamı tehdit edici olabilir ve hemen tedavi edilmesi gerekir. Günümüzde, Streptococcus pneumoniae ve Neisseria meningitidis (meningococcus) tek tek vakalar ya da salgınlar şeklinde görülen bakteriyel menenjitin önde gelen nedenleridir. Haemophilus influenzae tip b, ABD de 1990 lı yıllardan önce 6 yaşından küçük çocuklarda menenjitin önde gelen nedeniydi. Ancak çocuklara rutin aşılamanın bir parçası olarak uygulanan aşılar, bu tip menenjit insidansını düşürmüştür. Yeni doğanlarda, grup B streptococcus ve E. coli gibi başka bakteriler menenjite yol açabilir
BELİRTİLER: - Yenidoğan bir bebekte huzursuzluk ya da uyuşukluk olabilir ve beslenemez. Hafifçe içe göçük olan başın yumuşak bölümü (bıngıldak = fontanel) gergin ya da dışarı çıkık duruma gelir. Daha büyük bir çocukta şiddetli ve sürekli baş ağrısı ve/ya da ense sertliği, alışılmadık biçimde sessizlik, parlak ışığa karşı duyarlılık, bulantı ya da kusma hissi. - Bakteriyel menenjitte belirtiler hızla, bazen birkaç saat içinde gelişir. Belirtilerin ortaya çıkmasından sonra uyuşukluk başlar ve bazen bilinç kaybı olur. Vakaların yarısında koyu kırmızı ya da morumsu lekeler görülebilir. - Viral menenjitte belirtiler daha hafiftir ve gribe benzeyebilir. KORUNMA: Bakteriyel menenjitin belirli suşları için aşılar mevcuttur ve bunlar salgınları kontrol altına almaya ya da belirli bölgelere seyahat edenlere yardımcı olabilir. Enfekte kişiyle yakın temasta bulunanlar (aile üyeleri) enfeksiyondan korunmak için antibiyotik kullanabilir. Enfekte kişinin ağız salgısından uzak durulması (öksürükten ve öpüşmekten kaçınmak) ve ellerin dikkatle ve sık yıkanması da alabileceğiniz diğer önlemlerdir. MENIER SENDROMU
Menier sendromu belirtileri yüz yıl evvel Prosper Meniere adında bir Fransız tarafından açıklandı. Tarif ettiği tipik belirtiler gelip giden işitme kaybı ile beraber baş dönmesi, kulak çınlaması ve etkilenmiş olan kulakta bir basınç hissi duyulmasıdır. Menier sendromu ekseriyetle önce bir kulağı etkiler ve vakaların yüzde yirmibeş ila yüzde ellisinde ilerde ikinci kulak da etkilenir. Bu hastalığın nedeni henüz bilinmiyor. Labirent denilen iç kulakta sıvı artışı görülüyor. Bu sıvı fazlası labirent zarında basınç yapar. Bu zarı bozar ve bazen de yırtar. Neticede denge ve işitme duyuları bozulur.
Belirtiler
- Şiddetli baş dönmesi ve beraberinde bulantı ve kusma
- Kulak çınlaması.
- Soğuk ve bozuk işitme.
- işitme kaybı.
Teşhis
Menier hastalığı, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası birkaç saat, birkaç ay ve hatta birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler de birkaç saat, bir gün ya da daha uzun sürebilir.
Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir. Genellikle değişen düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez bulantı ve kusmaya neden olacak kadar şiddetlidir), kulak çınlaması ve özellikle düşük frekanslarda işitme azalması ya da kaybı görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler giderek daha ağırlaşır.
Bu belirtilerin herhangi biri ortaya çıkarsa, gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz çeşitli ses frekanslarında ne kadar işittiğinizi ölçmek için bir test yapacaktır. Bu test yetersiz kalırsa, teşhis koymak için başka testler de gerekebilir.
Bu tür bir testte (elektronistagmografi) kulağa sıcak ve soğuk su verilir. Bu işlem yapıldığında gözlerinizde çeşitli hareketlerin olduğunu fark edersiniz. Gözlerdeki bu hareketler değerlendirilir. Bu test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanıtlarla karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı belirlenir.
Bazı kimselerde bu arada sırada gelen krizlerdir ve esasında sadece zorluk yaratan bir durumdur. Fakat daha az sayıda da olsa bazılarında tamamen sağırlık, sık gelen ve güçsüz bırakan baş dönmesi ve bulantı yapar.
İlaçla Tedavi
Doktorunuzun baş dönmesini ve arkasından gelen bulantı ve kusmayı durdurmak için ilaç vermesi olasıdır. Diğer bir tedavi yolu da idrar sökücü ilaç alıp vücuttaki sıvı miktarını azaltmak olabilir. Kafein, alkol ve nikotini kesmek de yararlı olabilir. Şiddetli bir krizin sebep olabileceği gerginliği gidermek için sakinleştirici ilaçlar da verilebilir. ilaç tedavisinin uzun süren tedavilerde ne zaman yararlı olduğunu söylemek zordur. Çünkü Menier Sendromu hafifleyip kendi kendine ortadan kaybolabilir.
Ameliyat
ilaç tedavisi krizlerin sıklığını ve şiddetini kontrol edemezse, ameliyat gerekebilir. Ameliyatla iç kulaktaki ve zarlarındaki basınç ortadan kaldırılır. Bazen dengeyi kontrol eden sinir kesilir. Hasta kulakta çok veya tamamen işitme kaybı olduğunda ve baş dönmesi çok şiddetli ise tüm iç kulağın yok edildiği bir uygulama önerilebilir. Bu durumlarda denge sağlama görevi diğer kulağa ve adaletin kendiliğinden verdiği işaretlere (impulse) ve görme duyusuna geçer. Eğer her iki kulakta da Menier Sendromu varsa tedavi daha zordur. Ameliyat güçsüzlük
yaratan krizleni durdurabilmek için daha zayıf olan kulağa yapılır. Kulağa toksin (zararlı, zehirli madde) etkisi yapan antibiyotik stneptomisin dikkatle kontrollü miktarlarda verilebilir. Bu uygulamada iç kulağın denge sağlayan kısmı yok edilirken, işitme görevi yapan kısmı (bölümü) korunmak istenmektedir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:45 pm | |
| MENISKUS (YARALANMALARI)
Menisküsler, diz ekleminde yastık görevi görürler, diz ekleminin bütünlüğüne yardım ederler ve dönmelerde güvence unsurudurlar. Menisküsler genelde dize yandan gelen darbeler sonucu yırtılırlar. Diz bükülü iken uyluğun içe doğru aşırı dönmesi ile ve dizde aşırı gerilme sonucu da menisküsler yırtılabilir.
Başlıca yırtılma nedenleri: - kaza ve darbelere bağlı - hasar oluşturan eklem hastalıklarına bağlı - eklem bağı hasarlarına bağlı - doğuştan var olan şekil değişikliklerine bağlı kendiliğinden yırtılma
Başlıca yırtılma şekilleri: - longitudinal (uzunlamasına) yırtıklar - transvers ve oblik (yatay ve eğri) yırtıklar - menisküs kisti ile birlikte olan yırtıklar
Tanı
Muayene, röntgen, çift kontraslı artrografi, bilgisayarlı tomografi ve artroskopi ile tanı kesinleştirilebilir.
Başlıca Belirtiler
- Kilitlenme : dizin 20-25 derece bükülü kalması, dizin gerilememesi durumudur. Bu durum bir kaç günlük istirahatle geçer. Ancak kilitlenmeye neden oalbilecek diğer durumlardan (ağrı, kitle gibi) ayırılmalıdır.
- Boşalma : dizlerde boşalmaya neden olabilecek diğer durumlardan ayrılmalıdır.
- Şişlik (sıvı birikmesi) : darbe - kaza sonucu meydana gelen menisküslerde görülebileceği gibi, menisküs yırtığı da sıvı birikmesine neden olabilir.
Tedavi
Menisküs yırtığı tanısı konulduktan sonra, yırtığın şekline ve olayın akut veya kronik oluşuna göre menisküsün tamamı veya bir kısmı ameliyatla alınır. Bir kısmının alınması tercih edilir. Ayrıca artroskopik yöntem günümüzde daha çok kullanılmaktadır.
Diskoid menisküs denilen durum gelişim sırasında meydana gelen bir anomalidir ve sıklıkla dış menisküsde görülür. Dizin hareketleri sırasında sesli bir kayma meydana gelir. Yırtık gelişirse ağrı ve kayma şiddetlenir.
Menisküs kisti; dış menisküsde daha sık görülür. Dışta ağrılı bir şişlik şeklinde görülür. Diz gerginken şişlik belirginleşir, bükülü iken kaybolur.
Son Güncelleme: 2003-01-31
YENİ KONULAR• Propolis • Yürümenin Faydaları • Tüberkilin Testi (tüberküloz (verem) İçin) • Lomber Ponksiyon • Mesleğe Göre Vitamin MESANE VE IDRAR YOLU
Mesane kalça kemiği ile rahim arasında uzanır. İdrarın, böbrekler tarafından üretildikten sonra depolandığı kesedir. Mesanenin, idrar doldukça genişleyebilen esnek ve kaslı duvarları vardır.
Bu duvarlar kasıldığı zaman idrar 3,5-4 cm. uzunluğunda ince bir tüp olan uretraya (idrar yolu) sızar. Uretra nın ağzı klitoris ile vajina arasındadır.
Erkeklerde ve kadınlarda da mesane ve uretra (idrar yolu) vardır, ama bunların yapısı iki cinste birbirinden farklıdır. Bu nedenle ortaya çıkabilecek sorunlar değişiktir ve bazı rahatsızlıklar daha çok kadınlarda görülür. Örneğin, kadınlarda, üretra hem vajinaya hem de mikrop barındıran anüse daha yakın ve erkeklerdekine kıyasla daha kısa olduğu için; üretra ve mesane enfeksiyonları (sistit) daha fazla görülür.
Ayrıca, bazı yaşlı kadınlarda idrarını tutamamak gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun nedeni, alt karın kaslarının zayıflayarak mesane ve diğer iç organları taşıyamaz hale gelmesi sonucunda, organların aşağıya sarkmasıdır. MIGREN
Migren öncesinde hastalar genel bir kırklık ve nöbetin başlamasından 12-24 saat kadar önceye uzanabilen tanımlayamadıkları bir huzursuzluk yaşarlar; böylece nöbetin yaklaştığını anlarlar. Bazen migren nöbeti ön belirti vermeden, beklenmedik bir anda, örneğin rahat bir uykudan sonra başlar. Ama genellikle ruhsal gerginlik ya da adet döneminin yaklaşması gibi hızlandırıcı etkenler vardır.
Migrenden hemen önce yaşanan ve baş ağrısının başlayacağını gösteren "aura" dönemi, belirtileri sara nöbeti öncesindekilere benzediği için bu adla anılır. Hastaların çoğunda ayrıca kısa bir süre için bir gözde görme alanını sınırlayan canlı bir ışık çizgisi (parıltılı skotom) belirir; bu görme kusuru başın karşı tarafında ağrı başlayınca ortadan kalkar.
Ağrı şiddetli, zonklayıcı ve ilerleyici özelliktedir. Başlangıçta gözün üzerinde yoğunlaşır, sonra şakak bölgesine yayılır. Migrenin tuttuğu baş yarısında deri duyarlığı artmıştır; deriye dokunmak ya da en küçük baş hareketleri ağrıyı başlatabilir. Hasta ses ve ışığa karşı da aşın duyarlılaşır; bu nedenle sessiz ve karanlık bir ortam ister. İştah kesilir. Bulantı, kusma ve halsizlik sık görülen öbür belirtilerdir.
Migren nöbetlerinin süresi çok değişkendir; kısa süreli nöbetler birkaç saatten 12-24 saate kadar, ağır migren nöbetleri ise birkaç gün sürebilir.
Aşın idrar çıkartılan hızlı bir çözülme dönemiyle nöbet biter. Migrenden hiçbir iz kalmayan hasta normal yaşamına döner.
NEDENLERİ
Migrenin nedenleri ancak varsayımlarla açıklanmaktadır. Bugüne değin yapılan gözlem ve deneyler, hastalığın klinik tablosuyla ilgili sınırlı bilgilere doyurucu bir yorum getirememiştir.
Migren uzun zamandır damar ya da sinir sistemine bağlı bir hastalık olarak açıklanmaktadır. Damar sistemiyle ilgili olduğu varsayımA önceleri daha çok benimsenmiştir. Ama son zamanlarda sinir sistemine bağlı olduğu görüşü yaygınlaşmaktadır. Damar sistemini temel alan görüş, migrenin kafa atar damarlarının ağrılı genişlemesinden kaynaklandığım savunur. Gene bu kurama göre genişleme öncesinde de belirli bir odakta şiddetli bir damar büzülmesi görülür. Büzülme nedeniyle beynin bazı bölgelerine gelen kan akımı yavaşlar; buna bağlı olarak da bazı oksijen yetersizliği ve belli noktalarda geçici sinir sistemi belirtileri (aura) ortaya çıkar.
Hastalığı öncelikle sinir sistemine bağlayan yaklaşım, migren nöbetinden sorumlu birincil etkenin beyinde damar gerginliğini denetleyen bir merkez olduğunu savunur. Bu merkezin dış ve iç uyaranlara verdiği yanıtlar, migrenle ilgili damar değişikliklerine neden olur. Bu değişiklikler ve atardamar duvarlarındaki ödem sonucunda migren ortaya çıkar. Sinir sistemi ya da damarlardaki yanıtın serotonin, histamin, prostaglandinler, pıhtılaşma etkenleri, endorfinler ve monoaminoksidazlar gibi bazı maddelerin serbestleşmesi sonucunda ortaya çıktığı da öne sürülmüştür.
Migrenin oluşum sürecinde kişisel bir yat4ınlık ya da eğilim ve kalıtsal etkenlere bağlı ağrı eşiği düşüldüğü de önemlidir. Bu nedenle birçok olguda migren nöbetini önceden tahmin etmek tümüyle olanaksızdır. Çok çeşitli etkenler nöbeti başlatabilir. Heyecan, bedensel ve/ya da zihinsel yorgunluk, güneşte kalma, kapalı ortam, sigara dumanı, ani hareket, iklim değişildiği, gürültü, alışkanlıklarda değişiklik ve bazı besinler etken olabilir.
TEDAVİ
Migrende belirtilere yönelik ve koruyucu olmak üzere iki çeşit tedavi uygulanır. Belirtilere yönelik tedavi aralıklı olarak baş ağrısı çeken, nöbet sayısı ayda ikiyi bulmayan, her gün ilaç kullanmak istemeyen ya da bazı nedenlerle ilaç kullanamayan hastalar için uygundur.
Koruyucu tedavi ise nöbet sayısı ayda ikiyi aşan, nöbetlerin sıklığı ve şiddeti nedeniyle düzenli ilaç kullanmaya hazır olan hastalara önerilir. Koruyucu migren tedavisinde kullanılan birçok ilaç vardır.
Uygulamada ilaçlar yalnız etkililiğine değil, hastalık tablosuna ve hastanın biyolojik-davranışsal özelliklerine de bağlı olarak seçilir. Örneğin flunarizin, siproheptadin gibi genellikle iştah açıcı, uyku verici ve şişmanlatıcı etkileri olan ilaçlar iştahsız, zayıf ve uykusuzluk çeken hastalara verilir; şişman ve uyanıklık gerektiren işlerde çalışan hastalarda ise kullanılmaz. Propranol kalp atışları normalden yavaş olan hastalara verilmez, ama tansiyonu yüksek ve/ya da kalp atışları hızlı olan hastalarda öncelikle kullanılacak bir ilaçtır.
Hastaların büyük bölümü daha önce bazı koruyucu ilaçları kullanmış olduğundan koruyucu migren tedavisinde uygun ilaçların seçilmesi zor olmaz. Önceden kullanılmış ilaçların dikkatle sorgulanması, birkaç seçenek arasından ilaç seçiminin yapılmasını sağlayabilir.
Kronik bir hastalığın tedavisinde bir ilaç uzun süre kullanılınca hastada bazı yan etkilere yol açabilir. İlacın tedavi edici değeri yüksek olduğu halde, hasta yan etkileri nedeniyle tedaviye ara verebilir.
Migrenin belirtilere yönelik tedavisinde kullanılan ilaçlar son 30-40 yılda fazla değişmemiştir. Bunların başlıcaları ağrı kesiciler, çavdarmahmuzu türevleri, barbitürat-ağrı kesici karışımları ve ağrı kesici etkisi olan küçük ve büyük grup uyuşturuculardır (narkotik).
Migrene karşı etkileri iyi bilinen aspirin, steroid yapısında olmayan öbür iltihap giderici ilaçlar ve asetaminofen en çok kullanılan ağrı kesicilerdir. Bunlar genellikle reçeteyle değil, hastaların kendi kendilerine aldıkları ilaçlardır. Aspirin bazı hastaların ara sıra gelen baş ağrılarını gidermede de çok etkilidir.
Çavdarmahmuzu türevlerinin migrene iyi geldiği geçen yüzyıldan beri bilinmektedir. Bu konudaki araştırmaların büyük bir bölümü de bu yüzyılın başlarında yapılmıştır. Ayda iki defadan fazla baş ağrısı nöbeti tutmayan hastalarda çavdarmahmuzu türevleri çok yararlı olabilir.
Bu ilaçlarla tedavi edilen hastalar, ilaç kesildikten sonra "geri gelen" (rebound ) baş ağrıları ve kolayca oluşan ilaç bağımlılığı nedeniyle yakından izlenmelidir. Baş ağrısı başladığında ağız ya da dilaltı yoluyla 1-2 mg.lık dozlar önerilir; bu miktar 30-60 dakika sonra yeniden verilebilir ve gerekirse bir saatlik aralarla yinelenir. Hastaya verilecek en yüksek doz 6 günde mg ı, haftada ise 10-12 mg ı geçmemelidir.
20. yüzyılın başında kullanıma giren barbitüratlar da migren tedavisinde yararlanılan ilaçlardır. Ama özellikle kısa etkili barbitüratların alışkanlık yapma tehlikesi oldukça yüksektir. Çavdarmahmuzu türevleri gibi bu ilaçların da aralıklı olarak kullanılması yeterlidir. Bir ay içinde 20 den fazla kısa etkili barbitürat tableti alan bir hastada alışkanlık oluştuğunu düşünmek gerekir.
Küçük uyuşturucular grubuna giren ilaçların başlıcaları kodein ve asetaminofendir. Bunlar özellikle hafif ağrı kesici ya da barbitürat tedavisine yanıt vermeyen ve çavdarmahmuzu türevlerini alamayan hastalarda yararlıdırlar. Bu ilaçlarda da alışkanlık tehlikesi vardır ve ayda 20 tabletten fazla alan hastalarda bağımlılık geliştiği düşünülmelidir.
Ağrı kesici etkisi bulunan büyük uyuşturucular ise morfin ve türevleridir. Bunlar da bazen migren ve öbür baş ağrılarının tedavisinde kullanılır.
İlaç bağımlılığı tehlikesinin yukarıda sayılan bütün ilaçlar için geçerli olduğu unutulmamalıdır. Alışkanlık gelişen bir hastada ilaç kesildikten sonra "geri gelen" baş ağrısı nöbetleri görülebilir. Örneğin, barbitüratlarla tedavi edilen bir hasta, baş ağrısını hafifletmek için düzenli olarak günde birkaç kez ilaç alabilir. Hasta dikkatle izlendiğinde barbitürat yoksunluğu belirtileri gösterdiği ve bu belirtilerden biri olan baş ağrısını gidermek için ilacın dozunu gittikçe artırdığı görülür. Aynı süreç çavdarmahmuzu türevleri, çeşitli ağrı kesiciler ve her iki gruptan uyuşturucular için de geçerlidir. Tedavinin önemli bir yönü de nöbetin ortaya çıktığı koşulların değerlendirilmesi ve olabildiğince düzeltilmesidir.
Nöbeti başlatan ruhsal gerginlik, heyecan, hafta sonu ya da tatillerin ilk günlerindeki ani gevşemeler, peynir, çikolata, şarap gibi tiramin ya da feniletilamin içeren yiyecek ve içecekler, yaşam alışkanlıklarında önemli değişiklikler, açlık, iklim değişildiği ve hormonal etkenler dikkatle izlenmelidir.
Hastanın daha önceki tedavilere verdiği yanıt çok önemlidir. Hastalık öyküsü alınırken bu konu üzerinde özellikle durulmalıdır. Baş ağrısını şiddetlendiren menopoz, yüksek tansiyon, boyun ve/ya da ağız-çene bölgelerinde çeşitli işlev bozukluklarıyla ruhsal ve duygusal bozukluklar da titizlikle değerlendirilmelidir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:47 pm | |
| MULTIPLE SKLEROZ (MS)
MS merkezi sinir sisteminde iltihabi değişikliklere neden olabilen bir hastalıktır. Hastalık çoğunlukla ataklarla ve düzelmelerle seyreder, bazılarında ise sürekli ilerleyen (yavaş veya hızlı) bir durum gösterir.
Hastalık beynin beyaz cevherinde ve merkezi sinir sisteminde hızlı iletimi sağlayan sinirsel yapıları kaplayan kılıflarda (myelin) hasar meydana getirir. Hastalığın gelişiminde bağışıklık sisteminin myelin kılıfını yanlışlıkla yabancı gibi tanıyarak savunma mekanizmasını çalıştırmasının etkili olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte genetik olarak hastalığa yatkın kişilerde virüslerle bu hastalığın meydana gelebileceği üzerinde de durulmaktadır.
Farklı zamanlarda ortaya çıkabilen bu iltihabi durum ve kılıf hasarı, beyin ve omuriliğin herhangi bir seviyesinde gelişebileceğinden, hastada ortaya çıkan belirtiler son derece değişken ve çeşitlidir.
MS bulaşıcı veya kalıtsal (anne-babadan geçen) bir hastalık değildir.
Belirtiler
MS sıklıkla 20-40 yaşları arasında, genellikle duyu kaybı, görme bozuklukları, kuvvet ve denge kayıpları, idrar tutma bozukluklarından bir veya birkaçı ile birlikte başlar. Başlangıçta belirtiler çok hafif olabileceği gibi çok şiddetli bir şekilde de başlayabilir.
Beyindeki ventriküller civarında yerleşen MS plakları sık olmakla birlikte genelde belirtilere neden olmazlar.
Beyin sapı ve beyincikte yerleşim durumunda; çift görme, gözlede kayma (nistagmus), konuşma ve yutma bozukluğu, denge bozukluğu, yürüme zorluğu, kol ve bacak hareketlerinde zorlanma gibi belirtiler meydana gelir.
Göz sinirlerinin tutulması MS de en sık rastlanılan başlangıç bulgularındandır. Görme keskinliğinde azalma meydana gelir.
Omuriliğin boyun bölgesinde meydana gelen tutulum mevcutsa; kol ve bacaklarda kuvvet kaybı ve hareket bozukluğu, duyu kaybı, idrar tutma bozukluğu, cinsel fonksiyon bozukluğu meydana gelir.
İlk 5 yıl; hastaların %65 inde düzelme ve ataklarla seyreden bir durum vardır. %15-20 hastada hem ataklar hem de ilerleme devam eder. İlk 5 yılın sonunda ise hastaların %10-20 si normal hayatlarına devam ederken, %10-25 i yardımcı yürüme cihazlarına gereksinim duyarlar.
Tanı
Doktorunuz MS tanısını muayene sonucunda koyar.
Manyetik Rezonans, Beyin Omurilik Sıvısı analizi gibi laboratuvar yöntemleri muayene bulgularını destekleyen yöntemlerdir.
Tedavi
1. Atak Tedavisi: İlk beş yıl ataklar kendiliğinden düzelebilr. Ancak 5 yıldan sonra her atak bir sekel bırakarak hastalık ilerler. Ataklar sırasında 5-7 gün süreyle damardan (infüzyon şeklinde) metilprednizolon verilir. Sık atak geçirenlede bu tedavi ayda 1 gram olacak şekilde tekrarlanır.
2. Şikayetlerin Tedavisi: Hastadaki kas sertliği hareket zorluğunun temel nedenidir. Bunu gidermek için, baclofen ve tizanidin gibi ilaçlar kontrollü olarak kullanılabilir. Hasta ayrıca fizik tedavi ve egzersiz programına alınmalıdır.
Mesane kontrolünü sağlamak için; idrar tutamama gibi durumlarda oxybutinin, yapamama durumunda ise aralıklı mesae sondası uygulaması kullanılır.
Erkeklerdeki iktidarsızlık sorunu şeker hastalarındaki gibi penise papaverin uygulanması ile geçici olarak çözülebilir.
Aralıklı oalrak görülen yanma, batma, uyuşukluk ve ağrı gibi şikayetlerde amitriptilin, karbamazepin ve sodyum valproat gibi ilaçlar kullanılabilir.
3. Bağışıklık Sistemini Etkileyen İlaçlar Kullanılabilir: Yaygın kullanım kazanmamıştır. MULTIPLE SKLEROZ HASTALARI ICIN BESLENME ONERILERI
1. Günlük olarak tükettiğiniz protein miktarını azaltın; günlük kalori gereksiniminizin %10 unu proteinlerden temin edin. Hayvansal proteinler yerine mümkün olduğunca bitkisel proteinler tüketin (mercimek, soya gibi).
2. Süt ve süt ürünlerini azaltın, bunların yerine diğer kalsiyum kaynaklarını kullanın.
3. Mümkün olduğunca suni gübreler kullanılmadan ve mevsiminde üretilen (sera olmayan) meyveler yiyin. Ekmek ve benzeri yiyeceklerin hammaddelerinin de bu şekilde üretilmiş olmasına özen gösterin.
4. Poliunsature (çok zincirli doymamış) bitkisel yağları, margarinleri, tüm hidrojenize yağları, kısacası tüm yağları diyetinizden çıkarın. SADECE SAF ZEYTİN YAĞI KULLANIN (mümkünse doğrudan bahçesinde zeytin üreten ve bundan yağ elde edenlerden alın).
5. Omega-3-yağ asitlerini düzenli olarak tüketin (balık, keten tohumu yağı, kenevir yağı).
6. Daha çok sebze ve meyve tüketin.
7. Zencefil ve zerdeçal ı düzenli olarak yiyin. MULTIPLE SKLEROZ VE D-VITAMINI
ABD li bilim adamları, D vitamininin multiple sclerosis (MS) hastalarında pozitif etki yaptığını saptadı.
Günde 1000 ünite D vitaminini 6 ay kullanan hastalarda, D vitamininin kandaki kimyasal etkiyi değiştirerek, hastalarda pozitif etki yarattığı gözlendi.
Yapılan araştırmanın küçük boyutta olduğuna değinen araştırmacılar, 6 ay sonra hastaların kanlarında yapılan araştırmada, büyüme faktörü olan beta-1 in (TGF-Beta) değişiminin yükseldiğini belirledi. Beta-1 in vücudun bağışıklık sisteminin eksilme ve sindirilmesinde önemli rolü olduğu biliniyor.
Araştırmada, vitamin D kullanan hastalarda, interleuken-2 oranının da düştüğü gözlendi. İnterleuken-2 nin hücrelerle ilişkili olarak, multiple skleroza neden olduğu biliniyor.
Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda ise, D vitamininin MS hastalığının oluşmasını önlediği belirlendi.
D vitaminini vücudun cilt vasıtasıyla güneş ışınlarından aldığına değinen araştırmacılar, multiple skleroz hastalığının ekvator ülkelerinde sıfıra yakın oranda olduğunu açıkladı.
Güneş ışınlarının yüksek bölgelerde cilde daha iyi etki yaptığına değinen bilim adamları, bu yüzden MS hastalığının rakımı düşük bölgelerde daha çok görüldüğüne işaret ediyor.
D vitamininin, bağışıklık sisteminde olduğu gibi, kemik sağlığında da yararlı olduğu biliniyor. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:47 pm | |
| MUSKULER DISTROFI
Müsküler distrofi ilerleyici bir hastalıktır. BU hastalıkta kas dokusu küçülür ve zayıflar. Bu ender görülen hastalığın en yaygın tipine Duchenne müsküler distrofisi denir. Bunun en duyulmuş eş anlamlısı alancı hipertrofik müsküler distrofıdir.
Belirtiler
- Belirgin bir koordinasyon yokluğu ile karakterize adale zayıflığı, yürüme bozukluğu ve kolları başın yukarısına kaldıramamak, ilerleyen rahatsızlık, sonuçta hareket yeteneğinin kaybına varır.
Henüz anlaşılmamış olan nedenlerden bu hastalığa tutulan kişilerde adale fonksiyonu için şart olan temel bir protein yoktur. Bu proteinin yokluğunda adaleler gittikçe zayıflar yine de normalden büyük görülebilir çünkü kaybedilen adalenin yerini yağ dokusu alır.
Bu ender görülen hastalığa yatkınlık kalıtımsaldır. Genellikle erken yaşta (çoğu zaman 5 yaşından önce) başlar ve yalnız erkeklerde görülür.
Teşhis
Küçük çocukta hareket güçlüğü -yürüme, tırmanma, merdiven çıkma, elleri başın üzerine kaldırma zorluğu- Duchenne musküler distrofisi bulunduğunu gösterebilir. Doktor büyük ihtimalle adale dokusunun biyopsisini isteyecektir.
Müsküler Distrofi ilerleyici bir hastalıktır. Çoğu vakalarda kollar, bacaklar ve belkemiği gittikçe deforme olur. Çoğu hastaların yirmi yaşına gelmeden tekerlekli sandalyeye ihtiyaçları olur. Göğüs enfeksiyonuna yatkınlıkları nedeniyle birçok hastalar yetişkin çağa gelmeden ölür, bunun sebebi genellikle zatüre veya diğer bir göğüs enfeksiyonudur.
Tedavi
Tedavisi yoktur. Yapılacak en iyi tedavi fizik tedavi yoluyla şekil bozukluklarını en aza indirmeye çalışmaktır.
Korunma
Tedavisi hakkında pek bir şey bilinmemekle birlikte, vakaların yarısından fazlasında hastalığın kalıtımsal olduğu açıktır. Etkilenen genler bayanlar tarafından taşındığı için, ailesinde müsküler distrofi bulunan herhangi bir bayan. hamileliği düşünmeden önce doktora danışmalıdır. Taşıyıcının erkek çocuğunun bu hastalığa tutulma ihtimali % 50 dir. MİDE YANMASI (EKŞİMESİ)
Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında birçok insanda görülen çok yaygın bir rahatsızlık. Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik, aşırı asit ortamına ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma hissine neden oluyor.
Büyüklerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri azaltacağını söylüyorlar.
Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün.
Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu, midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlar.
Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler. Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek yiyin.
Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde mide gece boyunca çalışıp yorulur. Akşam yemeği ile uyku arası en az üç saat olmalı. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın. Gece yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi oluşabilir.
Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz.
Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen gösterin.
Sigaradan uzak durun.
Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir.
Bunlardan Uzak Durun
Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin. Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli olduğundan çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.
Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.
Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.
Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.
Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.
Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.
Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.
Mide ağrılarınıza son verecek sağlıklı ve dost besinlerle yemek yemenin keyfini çıkartabilirsiniz...
Karnabahar : Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacının hammadesi olarak kullanılıyor.
Lahana : Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde doğrayıp salata yapın. Meyve presinde lahananın suyunu sıkıp aynı miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve presinde sıkıp sabah akşam suyunu için.
Patates : Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi soyup katı meyve presinde suyunu sıkın. Su,havuç suyu ya da kereviz suyu ile karıştırıp için.
Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanın.
Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor.
Ispanak : Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin.
Zeytinyağı : Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını artırıyor.
Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor.
Muz : Mideyi seven meyvelerin başında geliyor. Ara öğünlerde birer muz yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldırabilir. Muz, mide enzimleri ve hücrelerinin üretimini de artırıyor.
Kızarmış ekmek : Midenin salgıladığı aşırı asidi kurutarak yanma hissini gideriyor.
Meyankökü : Güçlü bir mide koruyucusu.Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltı | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:48 pm | |
| NASIR
Nasırlar cilt üzerine sürekli basınç veya tekrarlanan sürtünme sonucu oluşur. Sıklıkla, ayaktaki nasırların nedeni iyi uymayan ayakkabılardır. Ellerdeki nasırlar genellikle tekrarlanan işlerin yarattığı basınç ve sürtünmeden meydana gelir. Eğer her gün kürek veya diğer bir el aleti kullanıyorsanız zaman geçtikçe ellerinizin nasır kaplandığını farkedersiniz.
Belirtiler : Sıklıkla ayak parmakları arasında görülen kalınlaşmış deri tabakası.
Nasır yaygın olarak görülür ve nadir olarak hafif bir rahatsızlık duygusu yaratmanın ötesi-ne geçer. Bununla birlikte, şeker hastalarında enfeksiyon ve diğer komplikasyonlar gelişebilir, bu nedenle uygun bakımın yapılması gereklidir. Nasır ağrılı olmaya ya da üzeri ülserleşmeye başlarsa doktorunuza başvurun.
Tedavi
Çoğu kimselerde nasır tedavisi, nedeni ortadan kaldırmak meselesidir. Eğer nasırın nedeni uygun olmayan ayakkabı giymekse, yumuşak deriden, uygun biçimde ayakkabılar giyiniz. Birkaç haftada nasıl kaybolmalıdır. Eğer problem devam ederse doktorunuz sizi, dokuyu cerrahi olarak çıkartabilecek olan bir podiatriste gönderebilir.
Banyodan sonra nasırınız yumuşadıktan sonra, üzerindeki kalınlaşmış deriyi bir havluyla ovalayarak aşama aşama inceltebilirsiniz. Suyla birlikte sabunun alkalen özelliği deriyi yumuşatacaktır, böylece üst tabakayı soyabilirsiniz.
Banyo sırasında ya da sonrasında nasır dokusunun kalınlığını azaltmak için bir sünger taşı kullanın. Bununla birlikte, şeker hastalığı ya da dolaşım bozukluğunun olduğu durumlarda bu yöntem önerilmem NAZOLAKRIMAL KANALIN DOGUSTAN TIKANIKLIGI
Nazolakrimal kanalın (burun ve gözyaşı kanalı) doğuştan tıkalı olması, gözyaşı drenaj (boşaltım) sisteminin gelişiminin tamamlanmamış olmasından kaynaklanan bir durumdur.
Normal olarak, gözyaşları ve göz sekresyonları gözyaşı kanalından drene olur (akar). Bu kanal, göz kapaklarının iç köşesindeki iki ufak delikten geçerek önce burna yönelmekte, sonra da daha aşağıya inerek burun boşluğu içine ulaşmaktadır. Bu drenaj sistemi kısmen ya da tamamen tıkalı ise gözyaşları gözlerden drene olamaz.
Bu durumda genellikle doğumdan sonraki ilk birkaç gün içinde karşılaşılır. Soğukalma ya da cereyanda kalma veya çevre sıcaklığının düşmesi durumunda sorun genellikle ciddiyetini artırır. Ana babanın durumu tipik olarak farkettikleri ilk işaret bebeğin gözlerinde gözyaşlarının belirmesi olacaktır. Gözyaşı gözde havuzlanmış olarak görülebileceği gibi damlalar halinde akıyor da olabilir. Ayrıca göz kenarlarında beyaz ya da sarı renkte akıntılar ve bebek bir süre uyuduktan sonra göz kapaklarının yapışmasına neden olan bir çapaklanma da görülebilir.
Nazolakrimal kanal tıkanması olan bebeklerde bazen kanal bölgesinde iltihap da gelişebilmektedir. Göz altına gelen alanın şiştiği, kızardığı ve hassaslaştığı görülebilir. Ayrıca bebeğin ateşi yükselebilir ve tahriş duyarlığı artabilir.
Bu oldukça yaygın bir durumdur ve aylarca sürse bile göze nadiren zarar verir. Başlıca tedavi yolu, bebeğin gözkapaklarının günde iki ya da üç kez ılık su ile temizlenmesi ve etkilenen alana masaj yapılmasından oluşur. Enfeksiyonun önlenmesi için antibakteriyel damlalar da kullanılmaktadır.
Çoğu vakada gereken tek tedavi budur ve sorun bebek bir yaşını doldurmadan çözülür. İnatçı vakalarda hekimin kanalı genişletmesi gerekli olabilir. Bazen tüp sokulması veya rekonstrüktif cerrahi gerekir. NEFES DARLIGI (DISPNE)
Nefes darlığı, hastanın güçlükle nefes alıp vermesi halidir. Nefes darlığı, sübjektif olarak duyulan rahatsız edici bir duyudur. Hasta soluma eforunun arttığını duyar. Nefes darlığına "zorlu solunum" demek de mümkündür. Normal bir insanın alışkın olduğundan fazla bir iş yaparken fazla solunum gereksinmesi (hiperpe) bir nefes darlığı değildir. Her kişinin bir iş kapasitesi vardır. Bunu aşınca normalden daha derin ve daha hızlı solumaya başlar. Özellikle hareketsiz bir hayat yaşayanlar, yaşlılar, şişmanlar ve kadınlar küçük bir eforla daha fazla solunum gereksinmesi ile karşılaşırlar. Bunları nefes darlıkları arasına katmamak gerekir. Kısacası dispne bir hastalık halidir. İstirahat halinde bir şahsın bir dakikada soluduğu hava (dakika solunum hacmi), zorlu şekilde bir dakikada soluduğu havanın (maksimum solunum kapasitesi) 1/3 ünden azdır. Bu oranın büyümesi, yani solunum yedeğinin azalması, dispneye neden olur.
Dispneye neden olan başlıca hastalıklar ve nedenler şunlardır:
1-HİPERVANTILASYONA (SOLUNUM ARTIŞI) YOL AÇAN NEDENLERLE DİSPNE Anemi Karbonmonoksid zehirlenmesi Methemoglobinemi Sulfhemoglobinemi Oksijen basıncının düşmesi Ateşli hastalıklar Hipertiroidi Asidoz 2-HİPOVANTILASYONA (SOLUNUM AZALMASI) YOL AÇAN NEDENLERLE DİSPNE Aşırı şişmanlık Diyafragma inişinin engellenmesi Diyafragma hernileri Solunum kasları yetersizliği Solunum merkezi baskılanması Göğüs deformitelerl Ankllozan spondilit 3-HAVA YOLLARINDA TIKANMAYA BAĞLI DİSPNELER Farinks ve larinks hastalıkları Retrofarenjeal abse Farinks tümörü Yabancı cisim, yapışkan balgam Akut larenjit, difteri Kronik larenjit Larlnks spazmı, allerjik ödem Larinks tümörü Travma Ses telleri felci Larinks, trekea ve bronşların sıkıştırılması Guatr Aorta anevrizması, vasküler halka Mediasten tümörleri, adenomegalilerl Özofagus kanseri Bronş kanseri Bronş stenozu 4-AKCİĞER HASTALIKLARINA BAĞLI DİSPNELER Akut bronşit Bronkopnömoni Kronik bronşlt Aınfizem Bronşial astma Bronşektazl Atelektazi Absorpsiyon atelektazisi Dıştan baskı ile atelektazi Bronş kanseri Bronşioler kanser Akciğerlere kanser metastazı Pnömoniler Pnömokok pnömonisi Stafiokok pnömonisi Streptokok pnömonisi Friedlaender pnömorıisi Pseudomonas pnömonisi Influenza pnömorıisi Diğer virus pnömonileıi Mikoplasma pnömonisi Psittacosis pnömoms: Q ateşi pnömorüsi Tüberküloz Prı~monisi Mikotik pnömoniler Allerjik alveolit Aspirasyon pnömonisi (Mendelshon sendromu) Löffler sendromu Akciğer emboli ve infarktüsü Multiple Akciğer Embolisi İnterstisyel akciğer hastalıkalrı ve yaygın fibroz Pnömokonvozlar Antrakoz Silikoz Berilloz Akciğer sarkoidozu Lymphangitis cartinomatosa ve alveoler karsinoma Milyer tüberküloz Akciğerlerin mantar infeksiyonları Histoplasmosis Coccidioidomycosis Blastomycosis Nocardlosis Cryptococcosis Torulosis Actinomycosis Aspergillosis Moniliasis Kollajen hastalıklar Polyarteritis nodosa Romatoid artrit Sistemik eritemli Lupus Skleroderma Diğer akciğer fibrozları Radiasyon fibrozu Idiopatik pulmoner fibroz Pülmoner alveoler proteinoz Pülmoner alveoler mikrolitiaz 5-PLEVRA HASTALIKLARINDA DİSPNE Pnömotoraks Plevra boşluğunda sıvı 6-KARDİAK DİSPNE Efor dispnesl Kardiak astma Akut akciğer ödemi Periyodik solunum 7-NON-KARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİ 8-PSİKOJENİK DİSPNE | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:49 pm | |
| NEVRALJI
Nevralji sinir yollarının biri boyunca duyulan şiddetli ağrı spazmlarından oluşur. Bu spazmlar sinirin zedelenmesi veya tahrişi sonucu ortaya çıkabilir. Ancak birçok vakaların olarak nedeni bilinmemektedir.
Belirtiler : Son derece keskin, batıcı ağrı veya sürekli yanma duygusu ile birlikte gelen ağrı krizleri.
Ağrılar genelde keskin ve batıcı niteliktedir. Saniyeler ya da dakikalar süren kesik krizler halinde gelen ağrılar günler, hatta haftalar sürebilir.
Bu rahatsızlığın okut bir döneminde, hassasiyet o kadar artar ki bazen en ufak bir temas bile çok şiddetli acı duyulmasına neden olabilir.
Bazı tür nevraljiler herpes enfeksiyonu (zona) sonucu ortaya çıkabilir. Aksırmak veya yemek yemek gibi hareketler spazm krizlerini teşvik edebilir. NÖROPATİK AĞRI
Beyin veya omurilikte bir hasar sonrası ortaya çıkan bu ağrı türü, kendini genellikle önce bacak ve ayaklarda hissettiriyor
Nöropatik ağrı, merkezi ya da çevresel sinir sisteminin hasar görmesi sonucunda ortaya çıkan süreğen ağrıya verilen isimdir. Nöropatik ağrı, çevresel ve merkezi sinir sistemi arasındaki karmaşık etkileşimlerle ortaya çıkar.
Nöropatik ağrı, hastalar tarafından çeşitli şekillerde tanımlanabilir. En sık kullanılan tanımlayıcı sözcükler batıcı, delici, saplanıcı, yakıcı, iğnelenme tarzında ağrıdır. Ağrı çok şiddetli olabilir, uzun sürelidir ve standart ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez. Nöropatik ağrı, diğer birçok ağrının aksine genellikle geceleri artar. Nöropatik ağrıya neden olan durumlar arasında şeker hastalığı, böbrek yetersizliği, zona gibi enfeksiyon hastalıkları, çeşitli damar hastalıkları, alkolizm, bazı nörolojik hastalıklar ve kanser yer alır. Bu gibi hastalıkları olan kişilerde uzun süreli ağrı ortaya çıktığında nöropatik ağrı olabileceği düşünülmelidir. Nöropatik ağrı tanısında ağrının niteliği, zamanı, dağılımı, eşlik eden diğer belirtilerin dikkatle araştırılması önem taşır. Ağrının değerlendirilmesinde en güvenilir kanıt hastanın bildirimidir. Nöropatik ağrı, sinir dağılımına uygun şekilde özel bir yerleşim sergiler, örneğin şeker hastalarında çorap-eldiven tarzında ağrı oluşması tipiktir. Tanı konması için hastaların duysal yakınmalarının yanı sıra sinirlerde hasar oluştuğunun gösterilmesi yeterlidir.
Nöropatik ağrıya neden olan hastalığın tedavi edilmesi gerekir, örneğin şeker hastalarında kan şekerinin sıkı kontrol altında tutulması önemlidir. Nöropatik ağrı tedavisinin temelini ağız yolundan alınan ilaçlar oluşturmaktadır. Nöropatik ağrı, standart ağrı kesici ilaçlara yeterince yanıt vermez, ancak günümüzde etkili ve güvenilir tedavi yöntemleri vardır. Bunların dışında çağın kabusu haline gelen stresi azaltmaya yönelik davranışsal terapilerin de ağrının azaltılmasında yararlı olduğu bilinmektedir. ORAK HUCRELI ANEMI
Orak hücreli anemi kalıtsal bir kan bozukluğudur. Hem annenizden hem de babanızdan orak hücreli gen geçerse orak hücreli anemili olarak doğarsınız. Annebabanızın birinden orak hücreli, diğerinden normal gen geçerse orak hücre özelliğinizin olduğu söylenir. Bu durum, orak hemoglobin taşıyıcısı olduğunuz ve orak hücre özelliğinizin çocuğunuza da geçebileceği anlamına gelir.
Orak Hücreli Anemi Nedir? Anemiye ve belirli aralıklarla tekrarlanan ağrıya neden olan bir kan bozukluğudur. Orak hücreli anemili kişilerde hemoglobinin (alyuvarlarda [eritrosit] oksijeni akciğerlerden vücudun diğer bölümlerine taşıyan bir molekül) bir bölümü uygun biçimde iş göremez. Hemoglobinin bir bölümü alyuvarları sert ve orak şekline dönüştüren çubuk benzeri yapılar oluşturur. Bu hücreler küçük kan damarlarını tıkayarak bazı organların ya da dokuların yeterli oksijen almasını engeller. Bu durum, şiddetli ağrı ataklarına neden olabilir. Eşinizde orak hücre özelliği ya da orak hücreli anemi varsa, çocuğunuza orak hücreli anemi de geçirebilirsiniz. Orak hücreli anemi özellikle, ataları Güney ve Orta Amerika, Küba, Suudi Arabistan, Hindistan, Türkiye, Yunanistan ve Italya dan göç edenler arasında sık görülür. Bu hastalık iyileşmez.
Orak Hücreli Anemiye İlişkin Bulgu Ve Belirtiler: - Kemiklerde, kaslarda ya da karında günlerce ya da haftalarca süren şiddetli ağrı (ağrılı krizler olarak adlandırılır). - Halsizlik, solgunluk ve nefes darlığı. Tüm bunlar anemi ya da alyuvar eksikliği belirtileridir. - Vücudun herhangi bir bölümünde ya da eklemde öngörülemeyen ağrı - Retina (gözün görüntüyü alan arka bölümü) dolaşımdaki alyuvarlardan yeterince beslenemediğinde görme sorunları ya da körlük. - Karaciğerde işlev bozukluğu (sarılık) nedeniyle derinin ve gözlerin sararması. - Çocuklarda büyümenin ve pubertenin gecikmesi ve eriçkinlerde ince yapı. - Enfeksiyonlara yüksek düzeyde yatkınlık. - Beyindeki küçük kan damarlarının beynin bazı bölümlerinde hasara neden olabilecek biçimde daralması ya da tıkanması (inme) - Enfeksiyonun ya da akciğerde sıkışıp kalan orak hücrelerin neden olduğu komplikasyonlar.
Tanı: Birçok eyalette yeni doğan tüm bebeklere diğer tarama testleriyle aynı anda, orak hücreli hastalık ya da orak hücre özelliği açısından basit bir kan testi de yapılması da öneriliyor. Orak hücreli anemiye erken evrede tanı konması önemlidir çünkü, bu bozukluğun bulunduğu çocuklar için uygun bir tedavi şekli bulunabilir. Çocuklara ve erişkinlere basit bir kan testiyle tanı konulabilmektedir.
Tedavi: - Antibiyotikler bebeklerde enfeksiyonları önlemeye yardımcı olur ve ağrı kesiciler (ağızdan ya da damar yoluyla), damar yoluyla alınan sıvılar ve oksijen solumak ağrı ataklarının tedavisinde yararlı olur. - Kan transfüzyonu, dolaşımdaki alyuvar sayısını artırarak aneminin düzeltilmesine yardımcı olur. - Diğer ilaçlar ve işlemler halen araştırılıyor. Hidroksiüre bazı erişkinlerde yararlı olabilir, ancak çocuklarda tedaviye ilişkin araştırmalar devam ediyor OSTEOMIYELIT
Osteomiyelit kemik iliğinin iltihabıdır. Genellikle bir bakteri enfeksiyonunun sonucunda ortaya çıkar, sıklıkla yaralanma, kırık veya başka bir zedelenme sırasında giren bir bakteridir. Aynı zamanda, kemiğe kan yoluyla da taşınabilir.
Belirtiler
- Hassasiyet ve şişme,
- Tutulan kemikte ağrı ve sıcaklık duygusu,
- Ateş,
- Halsizlik.
Osteomiyelit büyüklere kıyasla çocuklarda daha yaygındır. Genellikle, antibiyotiklerde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir Fakat nüksedebilir.
Teşhis
Osteomyelitten kuşkulanıldığında, teşhis için kan tahlilleri, röntgen, radyoaktif izotoplarla kemik taraması ya da iğne biyopsisi kullanılabilir.
Kemik biyopsisi de gerekebilir; bu yöntemde derindeki bir apseden kemik örneği, cerahat ya da başka dokular çıkarılarak laboratuvarda incelenir.
Tedavi
Tedavide 3 hafta ya da daha uzun bir süreyle penisilin veya diğer bir antibiyotik kullanılır. Yatak istirahati ve etkilenen kemiklerin sabitlenmesi de önerilmektedir. Bazı vakalarda, enfeksiyonun olduğu dokuların ameliyatla çıkarılması gerekebilir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:49 pm | |
| OSTEOPOROZ (Osteoporosis)
Kemik yoğunluğunun yaygın olarak azaldığı ve kemik yıkımının, kemik yapımından fazla olduğu durumdur. Normalde kemiğin yapım ve yıkımı arasında bir denge vardır. Herhangi bir nedenle kemik yapımının azalması veya yıkımının artması sonucu osteoporoz meydana gelir.
Uzun süre hareket edememe, felç, yetersiz beslenme, yetersiz kemik dokusu yapımı (osteogenesis imperfekta hastalığı), hormonal nedenler (Cushing hastalığı, menapoz sonrası (Tip I osteoporoz)) ve yaşlılık (Tip II osteoporoz) osteoporoza neden olan başlıca durumlardır.
Kadınlar osteoporoza daha erken yaşlarda duyarlı hale gelmektedirler, çünkü hormonları yaklaşık 50 yaş civarında iyice azalmaktadır. Buna karşın erkeklerde hormon düzeyleri 70 yaşlarına kadar yüksek düzeyde devam eder. Menapoza bağlı osteoporoz, en sık rastlanan metabolik kemik hastalığıdır.
Eğer hastalık mevcut ise kemik - yoğunluk ölçümleri yapılabilir, bu ölçümler ne kadar kemik kaybınız olduğunu gösterir. Bu ölçümler osteoporoz riski olanlarda riski saptamak için yapılabileceği gibi osteoporozlu hastalarda da tedavinin veya durumun değerlendirilmesi amacı ile yapılabilir.
Başlıca belirtiler:
- kemik ağrıları (özellikle sırtta)
- yuvarlak - hafif bir kamburluk meydana gelmiştir, boy kısalması vardır (omurga kemiklerinde eydana gelen kırılmalar nedenni ile)
Tedavi
Hastalığın nedenine göre teadvi seçenekleri değişebilir. Özellikle menapoz durumunda düşük dozlarda östrojen ve progesteron verilmelidir, doz düşük tutulduğu sürece 10-20 yıl süre kullanılabilir, ancak 6 ayda bir jinekolojik muayene gerekir. Böbrekleri normal olanlarda kalsiyum, sodyum florid ve Vitamin D verilebilir. Böbrek problemi olanlarda kalsitonin kullanılmalıdır.
En iyi tedavilerden birisi kalsitonin (calcitonin (som balığı paratiroid beslerinden elde edilen hormon)) adı verilen ve vücutta kalsiyum dengesini sağlayan hormondur.
Diyetinizde dikkat etmeniz gerekenler
- Protein alımını azaltın
- Hayvansal protein yerine bitkisel proteinler alın
- Soyalı gıdalar kullanabilirsiniz
- kıvırcık lahana (broccoli) ve yeşil yapraklı sebzeler tüketin. Bunlar kemiklerin korunmasına yardımcı olan K vitamini içerirler.
Osteoporoz olmamak için kemiklerinizi koruyun: bunun için günde 1 - 1.5 gram kalsiyum ve 400 IU D vitamini alın. Bol miktarda yeşil yapraklı sebzeler tüketin ve düzenli egzersiz yapın. Özellikle yürüme, koşma ve ağırlık kaldırma gibi egzersizlerin ileriki yıllarda kemik erimesi oranını azalttığı saptanmıştır. Ayrıca zayıf olanların, normal kiloda olanlara göre daha fazla risk altında oldukları da gözlenmiştir PAGET HASTALIGI (KEMIKTE)
Paget hastalığı denen rahatsızlık (aynı zamanda ostejtis deformans tıbbi adıyla da bilinir) adını 19. yüzyılın ortalarında yaşamış olan bir Ingiliz cerrahından almıştır ve osteoporozun aksi (tersi) durumudur. Paget kemik hastalığı başlangıçta çok fazla kemik dokusu parçalandığı zaman meydana gelir. Buna tepki olarak bir vücut yeni kemik yapma hızını artırır. Fakat yeni kemikler düzensiz bir şekilde yerleşir ve normal kemikten daha yumuşak ve daha zayıf olabilir. Fakat Paget hastalığının sonucu bir bakıma osteoporozunkine benzer, çünkü kemikler zayıflar ve deforme olabilir, hatta kırılabilir.
Belirtiler
- Etkilenen kemiklerde ağrı ve sıcaklık hissi,
- Başağrısı,
- Bacak bükülmesi,
- işitme kaybı.
Paget kemik hastalığı vakalarının çoğu 50 ile 70 yaş arasındaki hastalarda teşhis edilir.Ancak bazı ender durumlarda genç yetişkinlerde de bulunmuştur. Bazen aileyi özellik gösterir.
Teşhis
Doktorunuz kemiklerinizde Paget hastalığı olduğundan kuşkulanırsa, kemik yıkım ürünlerinin normalden fazla olup olmadığını belirlemek için kan ve idrar tahlilleri yaptırabilir. Röntgen ve radyoaktif izotoplarla kemik taraması da gerekebilir. Gerekli tedaviye karar vermek için nadiren kemik biyopsisi de yapılabilir.
Bu hastalık birçok insanda belirti vermez. Başka bir nedenle röntgen çekildiğinde ya da kan tahlili yapıldığında rastlantıyla ortaya çıkarılabilir. Genellikle vücudun tek bir bölümü etki?enir (çoğu kez omurga, kafatası, kalça, uyluk ya d~ bacağın alt bölümü), ancak birden çok bölge de tutulabilir. Hastalıktan etkilenen kemikler deforme olur ve daha kolay kırılırlar. Hastalık genellikle yavaş ilerler.
Nadir olarak sağırlık, konjestif kalp yetmezliği ya da habis kemik tümörleri gibi ciddi sorunlar ortaya çıkabilir.
Tedavi
Hastalık sorun yaratmadıkça tedavi gerekmez.
İlaç Tedavisi
Hastalığın erken dönemlerinde tek yapılması gereken, ağrı ve iltihabın tedavi edilmesidir. Aspirin veya diğer hafif antienflamatuar ve ağrı kesici ilaçlar yeterlidir. Bununla birlikte, hastalık ilerlerse, kalsitonin hormonu gibi daha güçlü ilaçların kullanılması gerekebilir. Tedavi etkisiz olduğunda doktorunuz etidronat ya da mitramisin verebilir.
Ameliyat
Kemikte şekil bozukluğu oluştuğunda nadiren ameliyat gerekebilir. PARKINSON HASTALIGI
Hastalık ilk kez 1817 de İngiliz doktor James Parkinson tarafından tanımlanmış ve Dr. Parkinson hastalığı "sallayıcı felç" olarak kaleme almış.
Yaşlılık döneminde ortaya çıkan, hareketlerde yavaşlama, istirahat halinde ellerde ve daha nadiren ayaklarda titreme, kaslarda sertlik ve denge dozukluğuyla ile gelişen Parkinson hastalığı ile ilgili merak ettikleriniz...
PARKİNSONİZM NEDİR?
Parkinsonizm kelimesi belli bir hastalıktan çok, değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan bir dizi belirtiyle tanınan bir durumu çağrıştırır. Bu belirtilerin en önemlileri uzuvların titremesi, kasların sertliği ve vücut hareketlerinin yavaşlığıdır. Bu üçlemeye eklenebilecek diğer belirtiler arasında, öne eğik duruş şekli, küçük adımlarla ve ayaklarını sürüyerek yürüme, yumuşak, hızlı ve aynı tonda konuşma sayılabilir. Parkinson hastalığı, çeşitli parkinsonizm tabloları arasında kendine özgü belirtiler ve beyinde oluşturduğu değişikliklerle ayrı bir yere sahiptir ve ileride ayrıntılarıyla ele alınacaktır.
Parkinsonizmdeki titreme, özellikle elleri ve ayakları, bazen dudakları, dili, çeneyi, seyrek olarak da gövdeyi etkileyebilir. El veya ayakta dinlenme halinde ortaya çıkan titreme bir hareket sırasında kaybolur. Örneğin uzanıp bir cismi tutma hareketi sırasında eldeki titreme kaybolur, dinlenme haline geçince tekrar ortaya çıkar. Titremenin tıbbi karşılığı "tremor"dur. Dinlenme sırasında ortaya çıkma özelliği diğer hastalıklarda görülebilen çeşitli titremelerden ayırdedilmesine yardımcıdır.
Parkinsonizmde kaslarda dinlenme halinde bile değişmeyen bir sertlik bulunur. Hastayı muayene eden doktor uzuvları pasif olarak hareket ettirdiğinde sabit ve değişmeyen bir dirençle karşılaşır. Ancak etkilenmiş kaslar gevşeyemez gibi görünürse de, bu istenilen şekle sokulabilen bir sertliktir. Kaslardaki bu sertlik haline "rijidite" denir.
Üçüncü belirti vücut hareketlerinin yavaşlamasıdır ve "bradikinezi" olarak isimlendirilir (Yunanca’da "brady "yavaş, "kinesis" ise hareket manası taşır). Yeni bir harekete başlarken tereddüt, o eylemi yaparken yavaşlık ve hızla yorulma ile şekillenen karmaşık bir olaydır. Bradikinezi, gözleri kırpma, yürürken kolları sallama, konuşurken açıklayıcı olarak yapılan el ya da beden hareketleri veya yüz ifadesini yaratan hareketler gibi farkında olmadan yaptığımız otomatik hareketleri yapmaktaki yetersizliği de içerir. Hastalarda tüm bu hareketler yavaşlamıştır.
PARKİNSONİZMİN NEDENİ
Parkinsonizm adı altında toplanan karmaşık belirtiler beyinde "substansiya nigra" denilen özel sinir hücrelerinin oluşturduğu bir çekirdeğin iyi işlev görememesinden ileri gelir. Latince’de kelime anlamı "kara madde" olan bu çekirdeğin otopsi incelemesinde çıplak gözle hemen farkedilebilecek biçimde derinlemesine koyu renkte olduğu bilinir. Mikroskopla bakıldığında bu çekirdek içinde yer alan sinir hücrelerinde yoğun halde boya (pigment) zerrecikleri görülür.
Substansiya nigranın sinir hücreleri "dopamin" denilen kimyasal bir madde yapar ve depolar. Bu hücreler beynin derinliğinde bulunan ve komşu konumdaki küçük bir gri cevherden oluşan ve "korpus striatum" (çizgili cisim) denilen bir yapının sinir hücreleriyle bağlantılıdır. Substansiya nigra hücrelerinin yaptığı dopamin, sinir lifleriyle korpus striatuma taşınır ve oradaki hücreler arasında kimyasal iletici olarak görev alır. Substansiya nigra hücreleri hasara uğrarsa dopamin yapıp depolayamaz ve striatumda dopamin eksilir. Bu eksiklik ciddi boyutta olduğunda parkinsonizm belirtileri ortaya çıkmaya başlar.
Beyinde dopamin eksikliğine yol açan nedenler:
1- Substansiya nigranın sinir hücreleri çeşitli sebeplerden yok olabilir: Bu durumun en sık rastlanan örneği Parkinson hastalığıdır. Diğer nedenler arasında beyinde adı geçen bölümün damar hastalıkları ve tümörleri, bazı kimyasal maddelerin harabedici etkisi, ansefalitler (beyin dokusu iltihabı) sayılabilir.
2- Bazı ilaçlar dopaminin striatumdaki doğal etkisini engeller, böylece dopamin kimyasal mesajını iletemez ve dopamin eksikliği varmış gibi bir sonuç doğar. Psikiyatri hastalarında kullanılan bazı ilaçlar (majör trankilizanlar) ile içinde rezerpin bulunan tansiyon düşürücü ilaçlar, kusmaya karşı kullanılan bir çok ilaç parkinsonizm tablosuna yol açabilir, fakat sorumlu ilacın kesilmesiyle bu durum düzelir.
3- Substansiya nigra hücrelerinin yanı sıra, striatumdaki sinir hücrelerinin de hasara uğradığı durumlarda, dopamin eksikliğinde oluşan tablolarla benzerlik ortaya çıkar. "Mültisistem dejenerasyonlar" adıyla tanınan bu hastalıklarda parkinsonizm dışında beynin başka bölgelerini de ilgilendiren nörolojik belirtiler söz konusudur. Bu hastalıkların küçük bir bölümünün kalıtımla geçtiği bilinir.
Daha fazla ayrıntıya girmeksizin görülmektedir ki parkinsonizmin birçok olası nedeni vardır ve bunların içinde en sık rastlananı Parkinson hastalığıdır.
PARKİNSON HASTALIĞI’NIN İLK BELİRTİLERİ
Parkinson hastalığı belirtileri genellikle çok sinsi ve yavaş bir biçimde başlar, öyle ki hastalar çoğu zaman hastalığın başlangıç tarihini kesin olarak söyleyemezler. Hastalar ilk belirtinin farkına vardıkları zaman hastalığın bazı belirtileri uzun zaman önce başlamış olabilir. Bir elinde titreme yakınmasıyla başvuran bir hastanın 5-6 yıl öncesine ait çekilmiş video filmlerinde yürürken bir kolunu sallamadığı fark edilebilir ya da bazen hastanın eski fotoğraflarında öne eğik duruş özelliği dikkati çekebilir. Nitekim Parkinson hastalarının büyük çoğunluğunda sıklıkla ilk belirti titremedir, kimi hasta ise örnekte olduğu gibi titreme ortaya çıkınca hekime getirilir. Bunun gibi bazı hastalık belirtilerinin uzun süre devam etmesine karşın, Parkinson hastalığına ait bilgi eksikliği nedeniyle hekime geç başvurulduğuna tanık olmaktayız.
PARKİNSON HASTALIĞI’NIN TEMEL BELİRTİLERİ
Titreme (Tremor)
Parkinson hastalığının titreme, kas sertliği ve hareket azlığı ile şekillenen üç temel belirtisinden en belirgini olan titreme genellikle hastanın doktora en sık başvurma nedenidir. Parkinson hastalarının yaklaşık % 80’inde titreme ortaya çıkmaktadır.
Titreme sıklıkla bir taraftaki elde, bazen de bir ayakta ortaya çıkar. Titreme tek bir parmağın titremesine sınırlı kalabildiği gibi bazen de dili, dudakları ve çeneyi etkileyebilir ancak baş veya ses titremesine yol açmaz.
Titreme ufak salınımlı, yukarı-aşağı basit kol ve/veya bacak hareketi şeklinde olabildiği gibi daha sıklıkla karmaşık bir hareket halini de alabilir. Ön kolun hafifçe dışa dönmesi, baş parmak ve işaret parmakların ileri-geri hareketleri ve elin bozuk para sayma ya da bir çakıl taşını baş parmak ve işaret parmak arasında yuvarlama hareketi şeklinde olabilir. Titreme ayakta ortaya çıktığı zaman pedala basma hareketini andırır.
Düzenli ve belli bir hızda olan titreme saniyede 5 ya da 6 vurumludur. Parkinson hastalığında etkilenmiş olan el veya ayak, diğer hastalıklarda görülebilen titremelere benzemeksizin, dinlenme sırasında titrer. Titreme uyku sırasında ve o uzvun harekete başlamasıyla kaybolur. Sinirlilik, yürüme, stres altında kalma ya da zihinsel faaliyetle aşırı meşgul olma titremeyi arttırır. Böylece aralıklı olarak ortaya çıkabilen titreme hastanın ruh halini yansıtabilir. Örneğin evde gazete okurken titremesi olmayan bir hastanın ziyaretçisi gelince titremesi tekrar ortaya çıkabilir. Titremenin bu yönü hastaların toplum içinde sıkıntıya girmelerine yol açmaktadır ve bir çoğu bu nedenle arkadaşları arasında olmaktan vazgeçmektedirler.
Hastalar gözle fark edilemeyecek kadar ince titremeyi bile hissedebilirler ve bunu titreşim hissi gibi algılarlar. Nadir olarak görülen karın kaslarının titremesi, içerde titreyen bir şey varmış gibi hissedilir. Diyafram veya göğüs kasları titremesi "çarpıntı" gibi hissedilir ve hasta kalple ilgili bir sorun olduğunu düşünerek ilgili hekime başvurur. Bu şekildeki titreme kalp elektrosunda (EKG ) saptanabilir.
Titremesi olan her kişinin Parkinson hastası olmadığını vurgulamak gerekir. Sağlıklı insanlarda korku, heyecan gibi stresli durumlarda ellerde, bacaklarda geçici olarak titreme ortaya çıkabilir. Bunun dışında her yaşta görülebilen ve "esansiyel tremor" adı verilen iyi huylu, ailevi bir hastalıkta, kollar öne doğru uzatılınca ellerde titreme olur. El titremesinin yanı sıra özellikle yaşlı hastaların başında da titreme görülebilir. Bu hastalığın bir çok özelliği gibi tedavisi de Parkinson hastalığından farklıdır. Bunun dışında titremeye yol açan çeşitli nedenler arasında bazı ilaçların kullanımı, tiroid bezinin aşırı çalışması veya beyincik hastalıkları sayılabilir.
Kas sertliği (Rijidite)
Bazı hastalar uzuvlarında sertlik hissinden yakınırlar. Bununla birlikte kas sertliği çoğu kez hastanın bir yakınması olmayıp hekimin fizik muayenede pasif harekete karşı olan bir direncin varlığını saptaması ile tanınır. Hekim hastaya gevşemesini söyleyerek, hastanın uzuvlarını eklem yerlerinden bir çok kez nazikçe gerer ve büker ve bu pasif harekete karşı eklem çevresinde direnç arar. Böyle pasif harekete karşı sürekli bir direnç bulunmasına "rijidite" denilir. Normalde kasların dinlenme halinde yumuşak ve gevşek olması gerekirken rijidite varlığında dinlenme halinde bile sabit biçimde gergin ve elle hissedilebilen belli bir sertlikte olduğu görülür. Parkinson hastalığında rijidite en sık el, ayak bileği, dirsek veya diz gibi eklemlerde saptanır.
Bazen kas sertliği hekim tarafından eklemde sanki "dişli çark" takılması varmış gibi hissedilir. Hastalar kas sertliğini yorgunluk, batma hissi, ağrı veya kramp şeklinde hissedebilirler. Omurga çevresi kasların sertliği oldukça seyrek görülür, sırt ağrısı ya da bel ağrısı yaratabilir ve genellikle öne eğik durmakla şiddetlenir. Baldır ve ayak kasları sertliği ağrılı kramplar şeklinde ortaya çıkabilir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:50 pm | |
| Hareketlerde yavaşlama (Bradikinezi)
Parkinson hastalığının belki de özürlülük yaratan en temel belirtisi olan hareketlerdeki yavaşlama yani "bradikinezi", her hastada erken veya geç olarak gelişir. Hareket yavaşlığı günlük yaşamdaki faaliyetlerin tümünün belli bir yavaşlıkta olmasına yol açar. Hareketlerin düzenli aralarla tekrarı ve eklemlerin hareket açıklığı azalmıştır. Hastaların basit günlük işlerini yapma sırasında, örneğin düğme ilikleme, kravat ve ayakkabı bağlama, yazı yazma ve çatal-bıçak kullanma gibi incelik isteyen işlerde başlangıçta hafif derecede hissettikleri güçlük giderek artar. Zamanla istemli hareketlerin çoğunun yapılmasında, örneğin yemek yerken ve çiğnerken, alçak bir koltuktan doğrulurken, otomobile binerken ve inerken, yatakta bir taraftan diğer tarafa dönerken zorlanmalar dikkati çeker. Yukarıda sözü edilen istemli hareketlerin yavaşlamasının yanı sıra, gözleri kırpmak ve yürürken kolları sallamak gibi otomatik olarak yapılan, birbirinin aynı olan hareketler de azalır ya da kaybolur.
Hareket yavaşlığı ne çok kadar belirgin olsa da hastaların kas gücü, yani kuvveti normaldir. Hastanın bu yöndeki yakınması genel bir yorgunluk hali, örneğin yürürken ya da diş fırçalarken yapılması gereken ardısıra hareketlere kumanda ederken uzuvlarda hissettiği tutukluktur. Hareketlerdeki bu tür yavaşlık zamanla hastaları başkalarına bağımlı hale getirebilir. Yavaşlığı ağır derecede olan bir hastada titreme ya da rijidite bulunmayabilir.
"Akinezi" ise hareketsizlik anlamı taşır ve genellikle hastalığın ilerlemiş olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Bu durumdaki Parkinson hastaları uzun süre izlendiğinde, gözle görülür bir hareket yapma yeteneğini yitirdikleri görülür: göz kırpma, doğal yüz ifadesini oluşturan hareketler (mimikler), oturuşu düzeltmek gibi yardımcı hareketler gözlenmez. Böyle hastalar sadece kıpırdamadan oturur ve sabit bir bakışla bakarlar.
Parkinson Hastalarında Beden Eğitiminin Yeri
Parkinson hastalarında tıbbi tedavinin yanı sıra beden eğitimi hareketleri de çok önemlidir. Fiziksel olarak zinde olan hastaların uzun hastalık seyriyle daha iyi başa çıktıkları bilinen bir gerçektir.
Beden eğitiminin, yapılabildiği ölçüde, özellikle kas sertliği ve hareket yavaşlığı üzerine olumlu etkisi nedeniyle hastanın kendisini daha iyi hissetmesine katkısı vardır. Bilindiği gibi kullanılmayan kasların zamanla kitlesi azalır ve boyu kısalır (kontraktür), dolayısıyla vücudun kas yapısının korunması için beden hareketleri yapmak zorunludur. Benzer biçimde, eklemlerin her gün normal hareket menzilinde hareket ettirilmeleri gereklidir, aksi takdirde kullanılmayan bir eklemi kuşatan bağ dokusu sertleşir ve eklem hareket yeteneğini kaybederek kalıcı biçimde işlev kaybına uğrar. Böylece düzenli kas faaliyeti kasları ve eklemleri korur, ayrıca kalbin çalışmasına, kan dolaşımına ve akciğerlerin havalanmasına da katkıda bulunur.
Bunların dışında beden hareketleri yapanlarda daha az kabızlık olur, böbrekler, idrar yolları ve mesane daha iyi çalışır. Öte yandan fiziksel faaliyet zihin için de iyidir. Kaslardaki gevşeme ve rahatlama fikirlerin olumlu yönde değişmesine de yol açar. Beden hareketlerinden sonra mutluluk hissi, kendini iyi hissetme duyguları kişiye hakim olur.
Kendi gözlemimize dayanarak hastalarımız arasında düzenli olarak beden hareketleri yapanların, yapmayanlara göre günlük yaşamlarında daha hareketli olduklarını söyleyebiliriz. Beden eğitimi hareketleri özellikle alışık olmayan hastalar için başlangıçta zevksiz ve sıkıcı görünse de, bunu günlük yaşamın bir parçası olarak kabul etmeleri kendileri için yararlı olacaktır. Aile bireyleri de en az hekim kadar bu konuda destekleyici ve teşvik edici bir tutum içinde olmalıdırlar. Mesleği gereği fazla hareket eden hastaların bu bakımdan daha şanslı olduklarını belirtmekte yarar vardır.
Hastalar normal hareket açıklığına kavuşması amacıyla tüm eklem ve kaslarını her gün kısa sürelerle çalıştırmalıdırlar. Bu çalışmaların hastayı aşırı derecede yoracak kadar ağır olması ya da uzun sürmesi şart değildir. Eğer hasta tercih ediyorsa sabit duran bisiklet ya da kürek çekme aleti gibi bazı aletlerden yararlanabilir, ancak bunların aletsiz yapılan hareketlere bir üstünlüğü görülmemiştir.
Yürüme hastalar için mükemmel ve ılımlı bir egzersizdir. Yürümenin hızı, süresi ve mesafesi hastanın yetenek ve gücüne göre değişebilmekle birlikte günde bir buçuk-iki kilometre yürüyüşün yorucu olmadığı gibi gevşetici ve canlandırıcı bir etkisi de vardır. Yürüme şehirde ya da kırsal kesimde kolaylıkla hobi şeklinde yapılabilir, veya her sabah köşedeki dükkana gidip alışveriş yapmak, dönüşte başka bir yoldan dönmek şeklinde günlük yaşamın bir parçası haline getirilebilir. Bunun dışında yüzme son derece yararlı bir spordur, ancak denge ve yürüme bozukluğu olmayan hastalara, eğer imkanları varsa yazın sığ sularda, güvenli koşullarda yüzmesi önerilir. Eskiden beri yapmaktan hoşlandığı tenis, futbol gibi faaliyetleri varsa hasta bunları sürdürmelidir, zira bu tür sporlarda öğrenilmiş hareketler, yürüme gibi içgüdüsel olarak yapılan hareketlere kıyasla Parkinson hastalığından daha az etkilenir.
BEDEN EĞİTİMİ HAREKETLERİ
Büyük eklemleri ve onları ilgilendiren kasları düzenli olarak her gün çalıştırmanız size son derece zindelik kazandıracaktır. Özellikle sabah yataktan kalkar kalkmaz yapıldığında, gün boyu daha fazla hareketlilik kazanabilirsiniz. Parkinson hastalığına ait belirtileriniz tıbbi tedaviyle kontrol altına alınmış ise ve ağır kalp yetmezliği sorunu taşımıyorsanız, aşağıda yer verilen bazı basit beden eğitimi hareketlerini çalışmanızın size yararlı olacağına inanıyoruz.
Bazı hareketleri bir kez öğrendikten sonra, evde her gün kendi başınıza yapabilirsiniz. Hareketlerinizdeki kısıtlılık nedeniyle tek başınıza beden hareketlerini çalışamayacaksanız, bir fizyoterapistin yardımıyla germe egzersizleri ve bazı pasif hareketler yapılabilir ve daha sonra aile bireylerinden biri tarafından her gün ve düzenli olarak uygulanabilir. Her gün yapılan egzersizlerin günlük yararı hafif olsa bile, birikmiş yararlı etkisini haftalar sonra fark edeceksiniz. Günde 5-10 kez ya da daha fazla yapmanız önerilen bazı egzersizler aşağıda tarif edilmiştir.
Sırtüstü Yatarken Yapılacak Egzersizler
1. Her bir bacağınızı, diz bükülü haldeyken, sırayla karnınıza doğru çekiniz, diğer bacağınızı yataktan kalkmayacak şekilde bastırınız. Bu arada ellerinizden destek alabilirsiniz.
2. Ellerinizden destek alarak, her iki bacağınızı dizlerinizi bükerek karnınıza doğru çekiniz.
3. Her bir bacağınızı sırayla, dizlerinizi bükmeden havaya kaldırınız.
4. Dizlerinizi bükmeden ayaklarınızı bilekten kendinize doğru bükünüz ve 5 sn tutunuz.
5. Kol ve bacaklarınızı yanlara doğru açıp kapatınız.
6. Her iki bacak bitişik ve dizler bükülü halde iken kalça hareketi ile sağ ve sol yana dönerek dizlerinizi yatağa değdirmeye çalışınız.
7. Bir önceki hareketi yaparken bacaklarınızı bir yana, başınızı aksi yöne çeviriniz.
8. Dizleriniz bükülü halde, el ve ayaklarınızı yatağa bastırarak kalçanızı yataktan yukarı doğru kaldırıp 5 sn. tutunuz.
9. Bir önceki hareketi, avuç içi yukarı bakacak şekilde ellerinizden kuvvet almadan tekrarlayınız.
10. Dizleriniz hafif bükülü iken, baş ve omuzlarınızı kaldırarak ellerinizi dizlerinize değdirmeye çalışınız.
11. Dizleriniz bükülü, elleriniz kenetli iken sırayla sağa ve sola doğru uzanmaya çalışınız ve 5 sn. kalınız.
Yüzüstü Yatarken Yapılacak Egzersizler
1. Eller arkada kenetli iken baş tavana bakacak şekilde göğsünüzü yataktan kaldırınız. Bu durumdayken başınızı sağa ve sola çeviriniz.
2. Ellerinizle yatağa abanarak, dirsekler düz olacak şekilde baş ve göğsünüzü yataktan kaldırınız.
3. Dizlerinizi sırasıyla bükünüz.
Otururken Yapılacak Egzersizler
1. Kollarınız yanda, gövdeniz öne eğik pozisyonda iken nefes alınız ve sırtınız dik olacak şekilde doğrulunuz.
2. Vücudunuzun ağırlığını sırayla sağ ve sol yanlara eğilerek aktarınız.
3. Bir dizinizi kendinize doğru çekerken diğer tarafa eğilerek ağırlık aktarınız.
4. Dizinizi kendinize doğru çekiniz ve başınızı yavaşça dizinize yaklaştırmaya çalışınız. Başlangıç konumuna geri dönünüz. Sırtınızı dik tutmaya çalışınız.
5. Sırayla topuklarınızı ve parmak uçlarınızı yerden kaldırınız.
6. Daha sonra bir ayağınızın topuğunu kaldırırken diğer ayağınızın parmak ucu kalkacak şekilde hareketi tekrarlayınız.
7. Elleriniz dizler üzerinde çapraz yaptıktan sonra, kollarınızı yanlardan yukarıya doğru bir daire çizecek şekilde kaldırınız ve indiriniz. Kollarınızı kaldırırken burundan derin bir nefes alıp, kollarınızı indirirken ağızdan nefes veriniz.
8. Kollar yana açık konumda iken ellerinizi omuzlarınıza koyunuz ve sağa doğru dönerek 5sn. durunuz, daha sonra orta pozisyona gelip işlemi sola doğru dönerek tekrarlayınız.
9. Sağ kol düz bir şekilde ileri uzatılırken, sol bacağınızı karnınıza doğru çekiniz. Daha sonra aynı işlemi sol kol-sağ bacağınızla tekrarlayınız.
10. Sırayla sağ ve sol dizinizi düz bir şekilde ileri doğru uzatınız.
11. Her iki omuzunuzu yukarı kaldırarak kulaklarınıza değdirmeye çalışınız.
12. Her iki omuzunuza kendi ekseni etrafında daireler çizdiriniz.
13. Başınızı önce öne sonra arkaya yatırınız.
14. Başınızı sağa ve sola yatırınız.
15. Başınızı bir yandan diğer yana çeviriniz.
16. Başınızı önce saat yelkovanı yönünde, sonra ters yönde döndürünüz.
Not: 13-16. maddelerde belirtilen hareketleri başdönmesi, boyun eklemlerinde hareket kısıtlılığı, boyun fıtığı olan hastaların çalışmaları sakıncalıdır. PERIFERIK NOROPATILER
Periferik sinir sistemi tüm hareketleri (motor sinirleri) ve duyumları (duyum sinirleri) denetleyen sinir şebekesidir. Bu sinir şebekesi merkezi sinir sitemine beyin sapından ve omuriliğin birçok noktasından bağlıdır. Vücudun en uzak köşelerine bile uzanabilen bir şebekedir.
Belirtiler
- El ve ayaklarda karıncalanma hissi;
- Aynı yörelerde uyuşma;
- Dengesizlik veya koordinasyon bozukluğu;
- El ve ayaklarda zafiyet ve ağrı.
Periferik sinir sistemi, beyin ile organlar, kan damarları, kaslar ve deri arasındaki iletişimi sağlar. Beynin emirleri motor sinirleri ile iletilir ve gerekli bilgi duyum sinirleri ile beyne geri gelir.
Periferik sinirlerden birinin zedelenmesi 0 yöre ile beyin arasındaki iletişimi etkiler. Bu kasları harekete geçirmeye veya ilgili periferik sinir boyunca ağrıya da neden olabilir. Periferik nöropati, beyini ve omuriliği etkilemeden periferik sinirlerin zedelenmesine verilen addır. Önemsiz zedelenmelerde, akut ve yakıcı bir ağrı duyulur. Ciddi durumlarda ise denge bozuklukları, kas zafiyeti hatta felç görülebilir,
"Carpal Tunnel" sendromunda olduğu gibi bir tek sinir zedelenmiş olabilir, ya da GuillainBarre sendromunda olduğu gibi birçok sinir aynı anda hasara uğrayabilir.
Periferik nöropatinin birçok nedeni vardır. Zedelenme, sinir üzerine devamlı baskı ve hastalıktan ya da zehirlenmeden kaynaklanan sinir tahribatı bu nedenlerden bazılarıdır. Periferik nöropatinin en yaygın nedenleri şeker hastalığı, vitamin eksikliği, dengesiz beslenme ve alkolizm ile kalıtımsal bozukluklardır.
Sinir üzerinde basınç bir tümörden kaynaklanabileceği gibi, alçıda olmak veya yürürken koltuk değneği kullanmak ya da uzun süre sıkışık bir pozisyonda kalmak da böyle bir basınca neden olabilir. Romotoid artirit, bazı aletlerin yarattığı şiddetli titreşimler, sinir kanaması, fırlamış diskler, soğuğa veya radyasyona maruz kalmak ve bazı kanser türleri de sinirler üzerinde basınç oluşturabilir. Yaygın bir periferik nöropati cinsi olan "nevralgia p****thetica yanma duygusu, uyuşma ve bacakların ön kısımlarında hassasiyet ile ortaya çıkar.
Mikroorganizmaların sinirlere doğrudan saldırıya geçip, periferik sinir hasarına yol açmaları da mümkündür. Ayrıca toksik (zehirli) maddeler (kurşun, cıva, arsenik) de bu hastalığa neden olabilir.
Belirtiler genelde aylarca süren bir dönem boyunca ortaya çıkar. Ancak arsenik zehirlenmesi gibi vakalarda belirtiler hemen görülür. Önceleri ayak parmaklarında başlayan karıncalanma yavaş yavaş yukarılara yayılır. Bazen de ellerde başlayıp, kollara yayılır.
Aynı şekilde uyuşma da yayılır. Deri hassaslaşır ve hatta bazen en ufak bir temas acı verir. Ciddi durumlarda, kaslarda giderek yaygınlaşan bir zafiyet belirir.
Şeker hastalığı vakalarında, periferik nöropatinin belirtileri hastalığın başlangıcından 15-20 yıl sonrasına kadar ortaya çıkmayabilir. Ancak kan şekeri düzeyi iyi kontrol edilmezse, belirtiler çok daha önceden baş gösterebilir.
B12 vitamini eksikliğinin ağır durumlarında pernisyöz anemi), periferik nöropati başlamadan önce, solgunluk, güçsüzlük, yorgunluk veya nefes tıkanıklığı gibi belirtiler başlar. Deri sarımtırak bir renk alır ve ağızla dilde hassasiyet görülür.
Periferik nöropatiye en çok alkolikler tutulabilir. Genelde yetersiz beslenme ile birlikte gelen alkolizm nöropatiye yol açar. Kansızlık da ortaya çıkınca, periferik nöropati kaçınılmaz olur. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:51 pm | |
| PERITONSILER ABSE
Anjin de denen bu hastalıkta bademciklerden biri iltihaplanır ve bu bademcikle çevresindeki yumuşak dokular arasında abse olur. Abseden önce yumuşak dokuda yayılan enfeksiyon absenin de çok geniş bölgelere yayılmasına neden olur. Enfeksiyon boyuna ve hatta göğüse iner. Peritonsiler abse gençlerde görülür.
Belirtiler
- Boğaz ve yumuşak damak ağrısı,
- Yutkunmada büyük acı,
- Ateş,
- Başı acının ters yönünde bir tarafa yatırmak ihtiyacı.
Teşhis
Boğaz ağrısı ve huzursuzluk vardır. Doktorunuz şişmiş bir bademcik ve bunu örtecek kadar şişmiş damak arkası yumuşak dokusu görürse buna anjin diyebilir.
Doğru tedavi edilmezse abse boyuna, göğüse, kalbe, akciğer arasındaki zara kadar inebilir. Bazen çok şiddetli bir şişmeyle ağzın damak tarafında dile yaklaşır ve nefes borusunun tıkanmasına neden olur.
Tedavi
Bu enfeksiyon antibiyotikle tedavi edilebilir. Cerahat varsa ve kendiliğinden akmazsa, doktorunuz abseyi ameliyatla akıtabilir. Bu antibiyotik tedavisi başladıktan hemen sonra veya enfeksiyonun bitmesinden 6 hafta geçtikten sonra olabilir. PILONOIDAL SINUS (SINUS PILONOIDALIS)
Sakral sinüs olarak da adlandırılan pilonoidal sinüs, kuyruk sokumu bölgesinde meydana gelir ve küçük bir çukur veya geniş bir açıklık şeklinde gözlenebilir.
Pilonoidal sinüslerin çoğunluğu doğuştan itibaren vardır ve zararsız küçük bir çukur şeklinde farkedilmeden durabilir. Bu çukurluklar bazılarında fazla miktarda kıl içerebilir. Pilonoidal sinüsler aynı zamanda derin bir kanala dönüşebilirler, bu durumda bu kanal içerisinde kıl olan bir sinüs meydana gelebilir. Kanal şeklindeki sinüsler mikropla enfekte olabilir ve akıntı oluşabilir. Çok nadir olarak bu kanal ilerleyerek omuriliğe ulaşabilir.
Ergenlik döneminde pilonoidal çukur veya kanalcıklar enfekte olarak kist şeklinde bir yapı meydana getirebilirler buna pilonoidal kist veya sakral kist adı verilir. İşte böyle durumlarda o bölgede tekrar tekrar enfeksiyon gelişmesini engellemek için cerrahi olarak ya o bölge tamamen çıkarılır ya da kist boşaltılır.
Nedenleri
- Doğuştan pilonoidal sinüs olması
- ciltte doğuştan kanal şeklinde sinüs bulunması
Evde Yapabilecekleriniz
O bölgeyi düzenli olarak temizleyip banyo yaparak, pilonoidal sinüsün temiz tutun ve ölü dokuları temizleyin. Koyu veya açık olsun her hangi bir akıntı meydana geliyorsa hekiminize müracaat edin.
Belirtiler
Bu bögede şişlik, kızarıklık, akıntı veya hassasiyet hissederseniz hekiminize müracaat edin.
Bebeklik ve çocukluk döneminde yapılan düzenli hekim muayeneleri sırasında nadiren bu durum saptanmaktadır ve genelde belirti vermayeceğinden gözden kaçmaktadır.
İlerlemiş hastalarda bacaklarda hareket sırasında meydana gelen ağrılar, idrarını tutamama gibi ciddi şikayetler meydana gelebilir.
Tedavi
Hafif bir ağrı ve akıntı olan durumlarda kuvvetli antibiyotik ve antiinflamatuvar ilaçlar denenebilir, ancak kist oluşan durumlarda cerrahi tedavi gerekmektedir. PILORIK STENOZ (MIDE CIKISI TIKANMASI)
Mide çıkışı tıkanması, sindirilen gıdaların mideden ince barsağa geçtiği yerde meydana gelen tıkanmadır. Mide çıkışı tıkanması, yeni doğmuş yaklaşık 150 erkek bebekte 1 ve 750 kız bebekte 1 gibi oranla etkili olur. Bu şekilde doğan bebeklerden takriben %15 inin ailesinde kusurlu geçmiş olmasına karşın, asıl neden bilinmemektedir.
Bebeğiniz mide tıkanması ile doğmuş ise, semptomlar genellikle bebek 2 ve 3 haftalık olduğu zaman başlar, ilk semptomlar, yenen gıdaların çıkarılması ve her ne kadar gerçek kusma kadar güçlü değilse de, kusma gibi ortaya çıkar. Nadiren, kusma ile birlikte kan da gelir. Kusma tipik olarak beslenme esnasında ya da beslenmeden kısa birsüre sonra meydana gelir; fakat saatlerce sonra da ortaya çıkabilir. Kustuktan sonra bebek tekrar kendini aç hisseder ve beslenmek ister.
Mide çıkışı tıkanması olan bebek, barsaklarına çok az yiyecek geçtiği için, çok az dışkılar. Bir süre sonra bebek kilo ve su kaybetmeye başlar. Bebeğin gözleri içine çöker ve yanakları kırışır. Bu görünümü ile bebek yaşlı bir insan gibi görünür. Mide çıkışı tıkanması olan bebek, rahatsız görünebilir fakat büyük bir acı çekiyor gibi görünmez.
Mide çıkışı tıkanması genellikle fiziksel muayene, bebeğin nasıl beslendiğinin öğrenilmesi ve karın bölgesinin muayenesi esnasında mide kapısı bölgesinde sorun olduğunun belirlenmesi neticesinde teşhis edilir. Eğer böyle bir sorunlu bölge hissedilemez ise, ultrasonografik muayene yapılabilir. Mide çıkışı tıkanması ile doğmuş bir bebek damardan sıvı gıda verildikten sonra mümkün olan en kısa zamanda ameliyat edilmelidir.
Ameliyattan 6 saat sonra bebeğiniz ağızdan beslenmeye başlayacaktır, verilen gıda miktarı yavaş yavaş artırılmalıdır. Çoğu bebekler ameliyattan 2 gün sonra taburcu edilebilirler.
Mide çıkışı tıkanması olan bir bebeğin iyileşme süresi, teşhisin ne kadar erken yapıldığı ve bebeğin genel durumuna bağlı olarak çok kısa sürede gerçekleşir. Ameliyat nedeni ile ölüm %1 den daha azdır. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:51 pm | |
| PITYRIASIS ROSEA
Pityriasis (pullu) rosea (gül renkli) çok görülen zararsız bir döküntüdür. En fazla gençlerde görülür.
Belirtiler : Gövdede kolların üst kısmında boyunda ve bacakların üst kısımlarında hafifçe kaşınan kırmızı noktalar.
Gövdede tek bir pullu kırmızı leke ilk belirti olabilir. Birkaç gün sonra başka lekeler de belirir.
Bir virüsün neden olduğu sanılmaktadır. Döküntü genellikle 3 ile 10 hafta içinde kaybolur. Doktorunuz başka hastalıkları saf dışı etmek için kan tahlili isteyebilir.
Tedavi
Bu döküntünün tedavisi yumuşak bir şekilde olmalıdır, çünkü cildi tahriş etmek, bu döküntülerin, vücudun başka yerlerine de yayılmasına yol açar.
Hafif yağlayıcılar ve kaşıntı losyonları kaşıntıya fayda edebilir. Hidrokortizon kremi de faydalı olabilir.
Makul ölçüde güneş banyosu faydalıdır, fakat güneş yanıklarından kaçının; doktorunuz antihistamin tabletleri de verebilir. POLISITEMI (POLISITEMIA VERA)
Kemik iliğinde aşırı kan hücresi üretimi sonucunda kan hücrelerinin sayısında (özellikle kırmızı kan hücreleri = eritrositler) anormal derecede artış meydana gelmesine verilen addır.
Polistemia vera doğumsal değildir, daha sonra gelişir. Bir kemik iliği hastalığıdır. Tüm kan hücrelerinde (eritrosit, lökosit, trombosit) aşırı üretim sözkonusudur. Oldukça nadir görülen bir hastalıktır, sıklıkla erkeklerde gözlenir ve 40 yaş altında nadiren gözlenir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir.
Hastalık yavaş yavaş gelişir, genellikle 50-60 yaşlarından sonra akut myelojenik lösemiye dönüşebilir. Kanın yoğunluğunda meydana gelen artış (akışkanlığının azalması) ve trombositlerin sayısında meydana gelen artış bir inme veya kalp krizi gelişmesine neden olabilir. Bazı hastalarda trombositlerin pıhtı oluşturma yetenekleri azaldığından, kanamalar meydana gelebilir. Riskli gruplar bilinmemekle birlikte, yahudilerde daha sık gözlenmektedir.
Belirtiler (şikayetler genelde kanın akışkanlığının azalmasına bağlıdır).
- başağrısı
- sersemlik
- kaşıntı (özellikle sıcak bir banyodan sonra)
- karnın sol üst kısmında şişkinlik hissi
- ciltte kırmızılık, özellikle de yüzde
- nefes darlığı
- yatar durumda zor nefes alma
ilave oalrak aşağıdaki şikayetler de bulunabilir:
- görme bozuklukları
- ciltte kırmızı nokta tarzında lekeler
- yer yer morluklar
- halsizlik
Tanı ve testler
- kan hematokrit değerinin artması
- kan beyaz küre sayısının artması
- kan trombosit sayısının artması
- kan hacminin artması
- kırmızı küre incelenmesi (periferik yayma)
- kan vitamin B-12 düzeyi ölçümü
- kemik iliği biyopsisi
- laktat dehidrojenaz enzim düzeyi analizi
- idrar analizi
- serum ürik asit düzeyi ölçümü
- trombosit agregasyon testi
- sedimentasyon (sedim) hızı ölçümü
- eritropoietin ölçümü
- lökosit alkalen fosfataz enzim ölçümü
Tedavi
Tedavinin temel amacı kanın akışkanlığını arttırmak, kanamaları ve damar içi pıhtılaşmayı önlemektir.
Flebotomi (kan alınması) kanın yoğunluğunu (koyuluğunu) azaltmak amacı ile kullanılan yöntemlerden birisidir. Kan hematokrit düzeyi 45 in altına düşene dek her hafta 1 ünite kan alınır. Flebotomi işlemi kan hematokrit düzeyi 45 in altına düşene kadar devam edebilir.
Kemik iliğindeki üretimi baskılamak için bazı hekimler tarafından kemoterapi uygulanabilir.
Aspirin benzeri ilaçlar (pıhtılaşmayı engelleyici - kanı sulandırıcı) kullanılmamalıdır, çünkü mide kanamasına neden olabilir.
Gerekli önlemler alınmadığında 11-15 yıl içerisinde ölüm meydana gelebilir. Ölümün en önemli nedeni; damar içi pıhtılaşmaya bağlı inme veya kalp krizleridir. İleriki dönemlerde lösemi gelişebilir.
Gelişebilecek Diğer Hastalıklar
- Damar içi pıhtılaşma
- mide ülseri
- mide kanaması
- gut hastalığı
- lösemi
- kalp yetmezliği
- miyelofibrozis | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:52 pm | |
| PROKTIT
Proktit, rektumun iltihaplanmasıdır. Bu bir enfeksiyondan (bakteri veya virüs) kaynaklanabilir. Ülserleşmiş kolitin veya Crohn hastalığının belirtisi de olabilir. Bazen proktit anal cinsel ilişkiden olabilir. Proktiti cinsel ilişki yoluyla almış olan bir kimse bu enfeksiyonu cinsel ilişki yoluyla başka bir partnere geçirebilir. (Seks ilişkisi Yoluyla Geçen Hastalıklar).
Belirtiler
- Dışkıda, kan balgam veya cerahat bulunması,
- Kabızlık
- İshal,
- Şiddetli rektal ağrılar,
- Ateş.
Proktite bağlı bazı belirtiler enfeksiyonun olası nedenini açıklar. Balgam, kan veya cerahatın dışkıda görülmesi iltihaplanmanın bel soğukluğundan kaynaklanmış olabileceğini belirtir. Proktiti eğer herpes simpleks virüsü yapmışsa, anüsün etrafında yara veya su toplaması gibi kabarcıklar bulabilirsiniz. Her iki durumda da makat yanar ve kaşınır. Tekrar tekrar duyulan aşırı dışarı çıkma hissi veya bağırsakları hareket ettirmeme hali meydana gelir. Eğer enfeksiyon rektumda değil de daha derin-de bağırsağınızda ise (protokolit) belirtilerin daha kuvvetli olması, anorektal sancı ve ateş görülmesi beklenir.
Teşhis
Doktoronuz anüs çevresindeki cildi muayene edecek dışkıdaki balgamı (varsa) inceleyecek ve protosigmoidoskopik (Kolon Kanseri için Radyografik Tarama) bir muayene programı uygulayacaktır. Frengi için bir kan testi de yapılabilir.
Bu hastalık enfeksiyon sebebine bağlı olarak kolayca tedavi edilebilir veya edilemez. Bakteriyel enfeksiyonlar (bakteriden kaynaklanan) antibiyotiklere cevap verebilir. Fakat viral (virüsten kaynaklanan) enfeksiyonlar vermez.
İlaç Tedavisi
Bakteriyel enfeksiyonların ilk tedavisi antibiyotiktir. Ekseriyetle tetracycline hydrochloride ile tedavi yapılır. Herpes simpleks virüsün neden olduğu proktiti tedavi edebilecek ilaç yoktur. Gene de doktorunuz enfeksiyonun yayılmasını önleyici ve belirtileri hafifletici müstahzarlar verebilir. SAC BITI
Genel Bilgiler|Saç bitleri saçlarda çogalip yaSayan, kafa derisindeki kandan beslenen kuçuk böceklerdir. Bitlerin buyuklugu susam tanesi kadar olup, 6 bacaklari vardir ve renkleri bronzdan grimsi beyaza kadar degiSmektedir. omurleri 30 gundur ve kafa derisinden uzakta sadece 2 gun yaSayabilirler.|Sirke , saç bitinin yumurtasina verilen isimdir. Kuçuk beyazimsi toplu igne baSi buyuklugunde saç tellerine yapiSik duran beneklerdir. Sirkeler önce saç derisine çok yakin bir yere birakilirlar, daha sonra saç uzadikça saç dibinden uzaklaSirlar. Sirkeler yaklaSik 7 ila 10 gun arasinda yumurtadan çikarlar ve 7 gun içinde olgun bir bit halini alirlar.|Saç bitleri tirmanirlar, uçup ziplayamazlar ve hayvanlarin uzerinde yaSamazlar. Bacaklarinin ucundaki kanca benzeri kiskaçlari ile saça tutunurlar. Sirkeler genellikle ensedeki, kahkullerin altindaki ve kulak arkasindaki saç tellerinde bulunurlar.|Nasil Yayilirlar?|Saç biti baS temasi ya da bazen bitlenmiS birisi ile ayni Sapkanin, baSligin giyilmesi, ayni taragin veya firçanin kullanilmasi yoluyla yayilir.|Belirtileri nelerdir?|Belirti olmayabilir, ya da aSagidakiler sayilabilir: Saçta gidiklanma duygusu Bit isirmalarindan dolayi kafada kaSinti KaSinmalardan dolayi kafa derisinde yaralar oluSabilir ve kimi zaman bu yaralar iltihaplanabilir. Yastik uzerinde ince siyah tozlar (bit diSkisi)ya da soluk gri bit derisi görulebilir.|Saç bitinin ve sirkelerinin kontrol edilmesi:|Parlak iSigin altinda buyuteç ve ince diSli tarak ile saçlarin içini ve kafa derisini yakindan inceleyin. Sirkelerin fark edilmesi ve görulmesi genellikle daha kolaydir. Ense ve kulak arkasindaki saç tellerine yapiSik dururlar. Kepeklerden farkli olarak saçin firçalanmasiyla duSmezler.|Eger saç biti bulursaniz:|Evdeki diger kisilerde de olup olmadigini kontrol edin ve bit ilacini sadece kafasinda bit olanlara uygulayin. Bit ilacini bit bulaSmiS herkese ayni gunde uygulayin. Bit ilaci uygulamasini 7 gun sonra tekrarlayin. Yakin temasta bulundugunuz arkadaSlariniza ve iS arkadaSlariniza sizde bit bulundugunu haber verin. BitlenmiS kiSi bit ilacinin ilk uygulanmasindan sonra i. ine veya okuluna dönebilir.|Saç biti nasil tedavi edilir?|12 ayliktan kuçuk bebekler için ya da hamileyseniz veya emziriyorsaniz ya da hassas bir cildiniz varsa, bir doktora daniSiniz. Kimyasal ilaçlarla temizleme yerine elle toplama önerilebilir. Saç biti ilaçlari reçetesiz olarak eczanelerden satin alinabilir. Belirtilen kullanim talimatlarina uyunuz. Kullanilan urunlerin göze kaçmamasina dikkat ediniz;gözleri bir havlu ya da elbezi ile kapatiniz ve urunu uygularken eldiven kullaniniz. Kullandiktan sonra ellerinizi yikayiniz.|Faydali öneriler:|ilaç uygulamasindan önce (ya da sonra)saç kremi kullanmayiniz. Isi ilaci etkisiz hale getirebileceginden, ilaç uygulamasindan sonra saç kurutma makinesi kullanmayiniz. ilaci uyguladiktan sonra 1-2 gun saçi yikamayiniz.|ilaçtan sonra urunun etkili olup olmadigini kontrol edin. Saçi ince diSli bir tarak ile tarayip, taragi kagit mendil veya bir bez ile sildikten sonra her hangi bir hareket görup görmediginize bakin. Bitler hala canli ise, saç biti kullandiginiz ilaca dirençli olabilir. Saçi yikayip farkli bir bile. ime sahip baSka bir urun (eczaciniza sorunuz)ile yeniden ilaçlayin. Eger diger ilaç da etkisiz olursa saçin her gun kontrol edilip, bitlerin ve sirkelerin ince diSli tarak ve tirnak uçlari ile toplanmasi geriye kalan tek seçenektir. Bu iSlem çok zahmetlidir ama dikkatlice uygulanirsa, zamanla saçin butun bitlerden ayiklanmasi mumkun olacaktir. iSlem sirasinda buyuteç kullanilmasi yumurta ve bitlerin daha kolay görulmesinde yardimci olabilir.|Taraklari, firçalari, baSliklari ve yatak takimlarini kontrol ediniz. Taraklar ve firçalar 10 dakika sureyle (50 derecenin uzerinde)deterjanli sicak suya yatirilabilir. Yatak takimlari, giysiler ve havlular çamaSir makinesinin sicak yikama programinda yikanabilir ya da kurutma makinesinin sicak programinda kurutulabilir. Yikanamayan ya da kuru temizleme yapilamayan Seyler -örn. Sapkalar, en az dört gun sureyle bir plastik torbada tutulabilir. Sirkelerin toplanmasi Sart degildir. Saç bitinin toplum içinde yayilmasini azaltmanin en iyi yolu, çocugunuzun saçini haftada bir kontrol etmektir. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:52 pm | |
| SAC DOKULMESI (ALOPESI)
Saç dökülmesi terimi çok farklı problemleri anlatmak için kullanılabilir (saçlardaki hafif bir incelmeden tüm saçların dökülmesine kadar) ve bu durum bir çok nedenden kaynaklanabilir. Normal şartlarda, her gün yaklaşık olarak kafamızdaki saçlardan 50-100 arasında saç telini kaybederiz. Anormal saç dökülmesi durumlarında ise bu sayı artar ve taraklarınızda, banyo ve lavabo giderlerinde ve elbiselerinizde aşırı miktarda saç biriktiğini görürsünüz. Tıbbi olarak saç dökülmesi aşağıdaki şekillerde sınıflandırılabilir:
Telogen effluvium: vücudun genel olarak strese (sıkıntıya) maruz kalmasının ardından (uzun süreli yüksek ateş, büyük bir ameliyat veya ciddi bir enfeksiyon) 2-3 ay sonra meydana gelen yaygın saç dökülmesidir. Bu tür saç dökülmesi vücuttaki ani hormon değişiklikleri sonucu da meydana gelebilir; özellikle kadınlarda doğum yaptıktan sonra.
İlaçların yan etkisi: belirli ilaçlar yan etki olarak saç dökülmesine neden olabilir; özellikle lityum, beta blokörler, warfarin, heparin, amfetaminler, levodopa ve diğer bazı ilaçlar. Daunorubicin ve kanser tedavisinde kullanılan diğer ilaçlar, ani ve yaygın saç kaybına neden olabilirler.
Hastalık belirtisi olarak: saç dökülmesi bazı hastalıklaırn belirtisi olarak meydana gelebilir. Bu hastalıklardan bazıları; lupus eritomotozus, sifiliz, tiroid hastalığı (hipotiroidi veya hipertiroidi), seks hormon dengesizliği, sarkoidoz, kanserin cildi tutması (yayılması), ciddi beslenme bozuklukları (protein, demir, çinko veya biotin eksiklikleri). Bu tür beslenme yetmezlikleri özellikle zayıflama diyeti uygulayan bayanlarda ve adet kanamaları çok ağır geçenlerde sık olarak görülmektedir.
Tinea capitis (kafa serisinin mantar hastalığı): yama şeklinde dökülme meydana gelen bu tip saç dökülmesinde hastalığa neden olan mikrop Trichophyton tonsurans dır. Bu enfeksiyon, saçın tam deriden çıktığı noktada kırılmasına neden olur.
Tarvmaya bağlı saç dökülmesi: bu tür saç dökülmesi insanların kendileri tarafından neden olunan saç dökülmesidir. saçlarını çekiştirmek, saçları aşırı sıcağa maruz bırakmak ve saç maşası ile aşırı kıvırmak, saça kuvvetli kimyasal maddeler sürmek (saç boyaları, spreyler gibi).
Erkek tipi saç dökülmesi: erkeklerde saç dökülmesi tipik bir şekilde meydana gelebilir (ön taraftaki saç çizgisinin geri çekilmesi ve/veya tepedeki saçlarda incelme / azalma). Bu en yaygın saç dökülmesi tipidir ve erkeklerde herhangi bir yaşta başlayabilir, hatta ergenlik çağlarında bile başlayabilir. Bu durum genelde 3 etkenin ortak sonucu olarak meydana gelebilir; ailevi saç dökülmesi şekli, erkek hormonlarının varlığı ve ilerleyen yaş. Tamamen benzer bir şekilde, bir çok kadında da kadın teipi saç dökülmesi meydana gelmektedir. Kadın tipi saç dökülmesinde; ön tarafta seyrekleşme, tepede veya tepenin çevresinde taç şeklinde seyrekleşme meydana gelebilir, dolayısı ile erkek tipi alın açılması meydana gelmez.
Belirtiler
Saç dökülmesi durumunda, yukarıda anlatılanlara ilave olarak; saçlarınızın fazlaca ince olduğunu, alnınızdaki saç çizginizin değiştiğini veya başınızda saçsız yama tarzı alanlar oluştuğunu fark edebilirsiniz.
Saç dökülmesi telogen effluvim veya ilaç yan etkisine bağlı olarak meydana geldiğinde, saç dökülmesi başın her tarafındadır; oysa mantar enfeksiyonlarında saç dökülmesi küçük yamalar şeklinde meydana gelir. Mantar enfeksiyonlarında başka şikayetler de bulunur; saç derisinde pullanma, saçların diplerinden kırıldığı siyah noktalarla kaplı alanlar veya kalınlaşmış deri ile karakterize alanlar. Travmaya bağlı saç dökülmesinde; yöntemin uygulandığı yere bağlı olarak belirli yerlerde saçsız alanlar ortaya çıkar. Erkek tipi saç dökülmesinde, saç çizgisi genelllikle şakaklardan itibaren çekilmeye başlar, bunu tepedeki saçlarda incelme takip eder. Aşamalı olarak, tepedeki alan tamamen saçsız kalır.
Tanı
Doktorunuz, saç dökülmenizin hangi tipte olduğunu saptarken yapacağı fizik muayeneye ilave olarak, kullandığınız ilaçları, geçirdiğiniz hastalıkları, ailenizdeki bireylerde saç dökülmesi olup olmadığını, beslenme alışkanlıklarınızı ve saç bakım alışkanlıklarınızı araştıracaktır. mantardan şüphelenilen durumlarda laboratuvar muayenesi için saçınızdan örnek alınabilir. Başka bir hastalığa bağlı olduğu düşünülüyorsa, kan tahlili gerekli olabilir.
Saç dökülmesinin ne kadar süre ile devam edeceği, sebebine bağlıdır. Örneğin; telogen effluvium tipi saç dökülmesinde süre genelde 1-5 ay kadardır ve daha sonraki aylarda saç tekrar çıkar. İlaç yan etkisine bağlı oalrak meydana gelen saç dökülmesinde, ilaç kesildikten sonra saçlar normal haline dönmeye başlar. Saçları çekmeye bağlı meydana gelen alopeside ve abartılı saç bakım alışnalıklarına bağlı alopeside; alışkanlıklardan kurtulmayı takiben saçlar normal haline dönmeye başlar. Mantar enfeksiyonuna bağlı alopeside ise en az 6-12 hafta süre ile tedavi uygulanmalıdır. Mantar hastalığına bağlı alopeside erken tanı ve tedavi, olası kalıcı bir saç kaybını engellemede önemlidir. Erkek ve kadın tipi saç dökülmesinde durum ilerleme eğilimindedir ve bu durumun problem olduğunu düşünenler için tedavi yöntemleri uygulanabilir.
Önleme
Bazı tür saç dökülmeleri, stesi azaltarak, iyi ve dengeli beslenerek, saç bakım teknikleri konusunda daha bilinçli davranarak ve saç dökülmesine nden olan ilaç kullanımından (mümkünse) kaçınarak engellenebilir. Mantar enfeksiyonlarına bağlı saç dökülmesi; saçları temiz tutarak ve şapka, tarak gibi malzemeleri baçkaları ile paylaşmayarak engellenebilir. Erkek tipi alopesi de bazen bazı ilaçların kullanımı ile engellenebilir.
Tedavi
Telogen effluvium nedenli alopesi veya ilaç nedenli alopesi tedavi gerektirmez. Kötü beslenmeye veya hastalıklara bağlı alopesi bu etkenler ortadan kalkınca düzelir. Mantara bağlı alopeside 6-12 hafta boyunca ilaç kullanmak ve bazen şampuan (selenyum sülfit veya ketokonazol içeren) ile tedaviyi desteklemek gerekebilir.
Erkek tipi ve kadın tipi saç dökülmesi gelişen bir çok kadın ve erkek genelde mutludur ve tedaviye gereksinim duymazlar. Tıbbi tedavi isteyenler için ise lokal minoksidil (tansiyon düşürücü bir ilaç) veya oral finasteride (sadece erkeker için) kullanılabilir. Yine saç ekimi denilen yöntemleri ve saçsız bölgenin ameliyatla alındığı yöntemleri kullananlar vardır.
FİNASTERİDE : Bu ilaç, Type II 5a-reductase adı verilen bir enzimin çalışmasını engeller; böylece de testosterone hormonunun 5a-dihydrotestosterone (DHT) adı verilen ve erkek tipi saç dökülmesi ile ilgili olduğu iddia edilen maddenin oluşumunu engeller. Ancak kullanımı sonrasında cinsel istekte azalma, sertleşme problemleri, boşalma problemleri, meni sıvı miktarında azalma, memelerde büyüme ve hassaslaşma gibi yan etkiler 12 aylık kullanım sonunda ortalama %1.4 oranında gözlenmiştir.
ALOPECİA AREATA
Alopecia areata denilen durum 2-5 cm çapında, saçlı deride saçsız alanların meydana gelmesidir. Bazı hastalarda bu küçük daireler daha büyük olabilir ve tüm kafada ve hatta tüm vücuttaki kıllı bölgelerde saç dökülmesi gelişebilir. Bu hastalık bazen kortikosteroidli ilaçlarla tedavi edilebilir (krem olarak veya o bölgeye iğne ile enjekte edilerek), ancak garantili bir tedavi yöntemi yoktur. Saçsız bölge çok küçükse etraftaki saçalr tarafından bu bölge zaman içerisinde kapatılacaktır. SAÇ DÖKÜLMESİ
Saç dökülmesi sık rastlanan bir rahatsızlık olup, hemen hemen tümümüz hayatımızın belirli bir döneminde bu sorun ile karşılaşmışızdır. Dış görüntümüzün önemli bir bölümünü oluşturan saçlardali problemler hem fiziksel, hem psikolojik olarak rahatsızlık yaratır. Saç dökülmesi saçlı derinin tümüne yayılabilir veya bir kaç alanda lokalize olabilir; bu kalıcı tahribat veya geçici dönemsel dökülmeler şeklinde de gelişebilir. Toplumda en sık karşılaşılan iki ayrı tip saç dökülmesinin üzerinde durmak gerekir.
Androjenik alopesi(erkek tipi saç dökülmesi)
Saçlı derinin belirli bölümlerinde simetrik gelişen, erkeklerde sıkça rastlanan bir saç kaybı şeklidir. Saç dökülmesi şakaklardan başlayıp , tepeye doğru ilerler. Saç sayısında azalma, incelme, kısalma göze çarpar. Kadınlarda ise genelde saçların cılızlaşması,seyrelmesi şeklinde bulgu verir. Erkeklerin %70 inde rastladığımız bu dökülme kadınların %10 unda karşımıza çıkmaktadır. Genellikle 20 lı uaşların sonunda başlar, dökülmenin hızı bireysel olarak değişik hızlarda ilerler ve bazen çevre faktörlerinınde etkisiyle değişebilir. Bu tip dökülmeler şiddetli vakalarda tüm tepenin açılmasına kadar ilerleyebilir ve kişinin psikolojik sorunlarının da gelişmesine neden olabilir
Etkilenen bölgelerde saçlar inceleşir ve seyrekleşir. Oluşumunda erkeklik hormonu olan testtesteronun cilde temasında oluşan dehidrotestesteronun kıl köklerini inceltici etkisi vardır.
Tedavisi ve takibinde hastalarımızın uzun süreli izlenmeleri ile olumlu sonuçlar alabilmekteyiz. Özellikle minoxidil içeren saç spreyleri veya finasterid içeren tabletler olumlu sonuçlar oluşturmaktadırİlaçlar düzgün olarak kullanıldığında ve destekleyici tedavi ile zenginleştirildiğinde etkinlik artmakta ve öncelikle saç dökülmesi durabilmekte ve hatta bir miktar saç çıkışıda sağlanabilir.
Etkinliklerini uzun sürede ve dikkatli kullanımla göstermektedirler.
Semptomatik (dönemsel) dökülmeler
Kadın ve erkeklerde eş sıklıkta rastlanan saç dökülme şikayetidir. Tek bir hastalık olmayıpbir takım diğer hastalıklarla beraber saç köklerininritmik siklüsünün bozulması sonucu gelişebilir. Doğumm yapan kadınlarda , tiroit bezinin çalışma bozukluklarında ciddi sistemik hastalıklar(zatüre, kan kaybı, böbrek hastalıkları...), büyük üzüntüler ve korkulardan sonra bunu izleyen 5-6 ay içinde döklmeler olabilir, bu tarz dökülmeler 3-5 ay kadar sürebilir. Saç kayıplarının diğe bir sık nedenide vitamin ve mineral eksiklikleri olup bunları diyetle yeterli alınmaması veya kaybın çok olması , vejeteryanlık, emilim bozuklukları saç dökülmelerini hızlandırır. Bütün bu nedenlerin tesbiti için öncelikle hastaları muayene tetikten sonra gerekli tahlilleri yaptırmalıyız. Hastadaki dökülme nedeni saptandıktan sonra sebebe yönelik takviyeler ve destekleyici önerilerle saçlar tekrar kazanılır. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:53 pm | |
| SAGIRLIK (DOGUSTAN)
Sağırlık irsi bozukluklardan (anormalliklerden) kaynaklanabilir. Kalıtıma bağlı bir böbrek hastalığı olan irsi nefritle (Alport Sendromu) beraber gelişmiş olabilir. Kalıtıma bağlı daha birçok sağırlık türleri vardır. Guatrla birlikte sağırlık (Pendred Sendromu), dış kulak, yüz ve boyun sakatlıklarının doğurduğu sağırlık, cilt anormalliklerinden kaynak!anan sağırlık, zihinsel geriliğin neden olduğu sağırlık; retinitis pigmentosa (gece körlüğü) ve periferal nöropatiye bağlı sağırlık (duyma özürü) bu tür sağırlıklardır.
Sık rastlanmayan ve başka anormalliklerle (bozukluklarla) ilgisi olmayan sağırlık türleri de vardır. Bunlar yaygın sayılmaz. Eğer ailenizden birinde veya çocuğunuzda bu tür bir sağırlık belirlenirse bir uzmandan genetik konuda bilgi edinin. Sağır bir bebek veya çocuk için uygun tedavi ve eğitime gecikmeden başlanmalıdır.
Eğer bir hamile anne adayı kızamıkçık geçirirse, gelişen bebeğin etkilenme riski vardır. Eğer kızamıkçık (German measles) hamileliğin ilk üç ayı içinde olursa, çocuğun sağır olarak doğma olasılığı vardır. Ayrıca katarakt, kalp problemleri ve beyin veya sinir sistemi bozuklukları gibi başka ciddi sakatlıklar da olabilir. Hamileliğin daha sonraki aylarında geçirilen kızamıkçık işitme kaybı yapabilir, fakat diğer sakatlıklara neden olma olasılığı azdır. Erken doğum (prematüre), doğum sırasında veya hemen doğum sonrası oksijensiz kalmak, kan uyuşmazlıkları ve menenjit genç yaşlarda sağırlık yapabilir. SAP HASTALIGI
Tanım Halk arasında tabak hastalığı olarak bilinen, bütün çift tırnaklı hayvan türlerinde görülebilen bulaşıcı bir hastalıktır. Aft Humması, ayak-ağız hastalığı (foot-mouth disease) isimleri de kullanılmaktadır. Sığırlar, domuzlar, koyunlar ve keçiler hastalığa çok çabuk yakalanırlar. Bunun yanı sıra hayvanat bahçesindeki bazı hayvanlarla doğal hayattaki kirpi, fare, ceylan gibi hayvanlar da hastalığa yakalanabilmekte. Öncelikli olarak hayvanın ağız içi, tırnaklar, memeler, işkembe de çeşitli (kesecikler) yaralarla karakterizedir. Hayvan, yaşına ve cinsiyetine gore hassasiyet gösterir. Şap hastalığının etkeni bir virüs olup, birbirinden farklı 7 tipi mevcuttur. Bunlar A, O, C, Sat 2, Sat 3 ve Asya 1 Tipi olarak adlandırır. Tiplerin içinde ayrıca çok sayıda alt tipler mevcuttur. Koruyucu aşılar buna göre hazırlanır.|Bulaşma Hasta hayvanların sağlamlara teması, idrar, gübre, süt, sparma ile bulaşma olur. Ayrıca hastalık etkeninin bulaşmış olduğu deri, yem, yataklık, ot, su, bakıcı, nakil vasıtaları, hastalıklı etlerden yapılan salam, sosis, gibi ürünler ile fare, kuş, yılan, kaplumbağa, gibi taşıyıcılarla da bulaştırma mümkündür. Sap, sürüler arasında direk temas ve havadaki virüsün teneffüs edilmesiyle bulaşıyor. Sap virüsü, karada rüzgar yoluyla kilometrelerce uzaklara taşınabiliyor. Suda ise mesafe daha da artıyor. Hasta hayvanların hareket etmesi şapı ayrı sürülere bulaştırabiliyor. Araçlar, aletler, tarım ürünleri ve insanlar da taşıma görevi görüyor. Virüs uzun süre etlerde,iliklerde, iç organlarda ve pastörize edilmemiş ürünlerde yaşayabiliyor. |Hastalık Belirtileri İçi su dolu kabarcıklar ilk belirtiler. Diğer belirtiler arasında ise topallık, uyuşukluk, iştah kaybı ve sütten kesilme bulunuyor. Hastaların ağızlarından ip gibi salya akar, ateş 40 -41 C, ağız şapırdartması ve sütten kesilme, dilinde, dişetlerinde, dudağın iç kısmında mercimek veya fındık büyüklüğünde su keseleri (veziküller) görülür. Takip eden günlerde ayak tırnak aralarında, memelerde, boynuz diplerinde, burunda enfekte yaralar oluşur. Kültür ırkı sığırlarda ve körpe buzağılarda hastalık çok çabuk seyreder. Hastalık belirtileri tam olarak meydana çıkmadan solunum güçlüğü ve kalp yetmezliğinden aniden ölebilirler.
İNSANLARDA HASTALIK BELİRTİLERİ Hastalıklı hayvanların sütünü içen küçük çocuklarda, bulaşık yer ve eşyaları kullanan yetişkinlerde de ağız, göz ve parmak aralarında küçük su kesecikleri görülebilir. İnsanlar için tehlikeli olmadigi düsünülmekteir. İngiltere de 1966 yılında, insanda sadece bir vakaya rastlandı. Nezlenin belirtilerine benziyordu ve ellerde kabarcıklar oluşmuştu. İnsanlar, virüsten etkilenmiş bir hayvanın etini tüketmekle veya diğer insanlardan hastalığı kapamaz.|Etkenin (Virüsün) Dayanıklılığı: 1) Direkt güneş ışınları karşısında kısa zamanda harap olur. 2) Isıya dayanıksız olup, 60- 65 oC de, 30 dak. 85 oC de se derhal ölür. 3) Çevre şartları: Etken, kuruluğu, soğuk ve karanlığı sever 4) Sığır derisi ve kıllarda, 4 hafta; Lastik çizmelerde, 14 hafta; Samanda, 15 hafta; Toprakta, 4 hafta; Kuru otlarda ve danelerde, 5 ay hastalık yapma gücünü korur. 5) 1 / 2000 lik konsantre formol; % 3-5 Çamaşır Sodası; % 4-5 lik Sodyum Karbonat (Soda); 1 / 10 oranında sulandırılmış sirke yahut %4 lük Alkol; 1 / 200 lük Potasyum Permanganat; 1 / 250 lik lodophore gibi antisepliklere karşı hassastırlar.|Hasta hayvanların ağız, ayak ve memelerinde meydana gelen yaraların çabuk iyileşmesi için yukarıdaki antisepliklerle yıkanması yanında, güçlü antibiyotikler ve pomatlar tatbik edilerek iyileşme hızlandırılır. Sürü tedavilerinde, ahırın kapısına 15 -20 cm derinlikte uygun uzunlukta beton havuzlar yapılarak, içerisine %2 lik çamaşır sodası veya %5 lik formolün göz taşı doldurarak hayvanlar içerisinden geçirilir.|Hayvanlarda Koruyucu Önlemler: 1. Bir yaşına kadar olanlara 4 ayda bir, bir yaşından sonra 6 ayda bir kombine aşılar yapılmalıdır. Aşılar soğuk zincir içerisinde taşınmalı ve ve kurallara uygun tatbik edilmeli 2. Yeni satın alınan hayvanlar en az 10 gün karantinaya alınmalı. 3. Ahırlara hayvan bakıcısından başkasının girmemesi, bakıcının ahırda özel elbise, çizme kullanması 4. Sağım öncesi ve sonrası malzemelerin mutlaka sıcak su ile yıkanması 5. Hastalıklı bölgelerden asla hayvan alınmamalı 6. Ölen hayvanların yakılarak yahut derin çukurlara gömülüp üzerine kireç dökülmeli, kullanılan, malzemeler 70-80 oC kaynatılmalıdır. SARBON (ANTHRAX)
Şarbon genelde keçi, koyun, sığır gibi hayvanların hastalığıdır. Bacillus anthracis isimli bakteri tarafından meydana getirilen, insanlarda deride kötü karakterli yaralara neden olan, solunum sistemi, sindirim sistemi ve kan yoluyla yayılarak beyin zarlarında da enfeksiyon oluşturabilen bir hastalıktır.
ETKEN:
Hastalığın etkeni Bacillus anthracis isimli, hareketsiz, çomak şeklinde, havalı ve havasız ortamda üreyebilen, havalı ortamda ve 20-30 OC de üreyince ısıya dayanıklı sporlar oluşturan bir bakteridir. 12-44 OC de özellikle 37 OC de üreyebilirler. Dayanıklı sporları su ve sıvılarda yıllarca yaşayabilir.
BULAŞMA YOLLARI:
Şarbon basilleri insan vücuduna deriden temas yoluyla veya solunum ve sindirim yoluyla bulaşırlar. İnsandan insana bulaşma nadirdir. En sık görülen şekli deri şarbonudur. Deri şarbonu bulaşık saç, tüy ve yünlere temas yoluyla bulaşabilir. Solunum ve sindirim yoluyla bulaşmaya daha az rastlanır. Sindirim yolu ile bulaşma sporlar vasıtasıyla olur. Ot yiyen hayvan türleri ve bunlardan elde edilen ürünler bulaşmaya neden olabilir. Mikrop sporları su, yağmur ve rüzgarlarla çok uzaklara yayılabilir.
KULUÇKA SÜRESİ:
1-7 gündür. 10 güne kadar uzayabilir.
HASTALIK BELİRTİLERİ:
Deri şarbonunda daha çok vücudun çıplak yerlerinde oluşan çevresi kızarık kabartılar, sonradan içi sarı veya kanlı sıvı ile dolu kara çıbanlara dönüşür. Sızıntı ve siyah kabuklar oluşur.
Hafif vakalarda ateş olmayabilir. Ağır vakalarda yorgunluk, baş ve eklem ağrıları, orta dereceli ateş, hatta kusma ve kanlı ishal görülebilir. Çok ağır vakalarda hastalığın birinci haftası sonunda veya ikinci hafta başında hasta ölebilir.
Akciğer şarbonunda yüksek ateş, nefes darlığı ve morarma, halsizlik, öksürük, kanlı ve pis kokulu balgam, boyun ve göğüs derisi altında ödemler ve kollaps görülür. Bir veya birkaç gün içinde ölümler olabilir.
Sindirim sistemi şarbonunda şiddetli ve bazen kanlı kusmalar, karın ağrıları, şişkinlik ve kanlı ishal görülür. 2-3 gün içerisinde barsak delinmesiyle şekillenen peritonit veya kollaps sonucu hasta kaybedilebilir.
Tedavi edilen vakalarda ölüm %1 düzeyindedir. Buna karşılık tedavi edilmeyen vakalarda ölüm çok yüksek oranlardadır.
TANI YÖNTEMLERİ:
Hastalık için temel tanı klinik seyir ile konur. Laboratuvarlarda mikroorganizmanın izole edilmesi tanıyı kesinleştirir. PCR yöntemi ile mikroorganizmanın genetik materyali saptanarak hızlı tanı konulabilir.
TEDAVİ
Penisilin, tetrasiklin, kloramfenikol, eritromisin ve sulfonamidler tedavide kullanılabilecek ilaçlardır. En yüksek başarı penisilinlerle elde edilmektedir.
KORUNMA:
Bulaşmayı önleyecek tedbirler alınmalıdır. Solunum maskeleri kullanılması, tehlikeye maruz insanların aşılanması yararlıdır. Bulaşık yerlerin ve malzemelerin uzun ve etkili dezenfeksiyonu gereklidir. Bulaşan yerlerin ve malzemelerin uzun ve etkili dezenfeksiyonu gereklidir. Bulaşan yerler sabunlu krezol, kireç kaymaklı su veya kostik soda ile ıslatılıp bu şekilde 1-2 saat bırakılmalıdır. Kaynama sırasında sporlar 10 dakika dayanabilmektedir.
ŞARBON SABOTAJI NASIL OLABİLİR?
· Uçaklardan aerosol tarzında püskürtme ile,
· Özellikle bakterinin sporları sulara bulaştırılarak,
· Enfekte edilmiş hayvanlar ve bunların ürünleri ile,
· Mikroorganizma sporları bulaştırılmış cisimlerle,
· Havalandırma sistemleri ile.
ŞÜPHELİ PAKET VE POSTALAR İÇİN İPUÇLARI:
· El yazısı ile veya anlaşılmaz şekilde yazılmış adresler,
· İade adresi bulunmazyan zarflar,
· Gerçekçi olmayan iade adresleri,
· Ağırlık-büyüklük arasında orantısızlık
· Yağlı damga, renk bozuklukları veya kötü koku,
· Alüminyum folyo veya hışırtı sesi
· Nereden geldiği belli olmayan veya iade adresi ile tutarsız damgalar
ŞARBON ŞÜPHELİ BİR PAKETLE KARŞILAŞINCA YAPILMASI GEREKENLER:
· Şüpheli paketi sallamayın veya boşaltmayın,
· Paketi plastik bir ambalaj veya benzeri bir kutuya koyun,
· Bu kutuya temas etmemeye gayret edin ve çevrenizdekileri bu hususta uyarın,
· Kutuyu düşmeyecek, devrilmeyecek bir yere koyun, odayı boşaltın, güvenliğe haber verin,
· Ellerinizi bol sabunlu su ile yıkayın,
· Paketi dokunanların bir listesini çıkartın, bu listeyi güvenliğe ve olayı değerlendirecek sağlık ekibine verin.
ŞARBON ŞÜPHELİ TOZLA KARŞILAŞINCA YAPILMASI GEREKENLER
· Tozu temizlemek için uğraşmayın. Üstünüzü silkelemeyin. Tozun havalanmasına engel olun,
· Çalışan klima, havalandırma ve vantilatörleri durdurun,
· Paketi plastik bir ambalaj veya benzeri bir kutuya koyun,
· Bu kutuya temas etmemeye gayret edin ve çevrenizdekileri bu hususta uyarın,
· Kutuyu düşmeyecek, devrilmeyecek bir yere koyun, odayı boşaltın, güvenliğe haber verin,
· Ellerinizi bol sabunlu su ile yıkayın,
· Elbiselerinizi bir an önce üzerinizden çıkartın ve plastik bir torbaya koyun,
· Bol su ve sabunla duş alın,
· Paketi dokunanların bir listesini çıkartın, bu listeyi güvenliğe ve olayı değerlendirecek sağlık ekibine verin.
HAVALANDIRMA İLE SABOTAJ ŞÜPHESİNDE YAPILMASI GEREKENLER:
· Havalandırma sistemlerini kapatın
· Odayı hızla terk edin, kapıyı kapayın ve insanların girmesini engelleyecek uyarıları koyun,
· Güvenliğe haber verin, merkezi sistem havalandırmalar için kontrol merkezini haberdar edin,
· Sabotaja maruz kalmış olabileceklerin bir isimlerini belirlemeye çalışın, bu listeyi güvenliğe ve olayı değerlendirecek sağlık ekibine verin. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:54 pm | |
| SARKOIDOZ
Sarkoidozun nedeni bilinmemektedir. Vücudun deri, göz, çevresel sinirler, karaciğer, lenf düğümleri ve kalp de dahil hemen hemen her tarafını etkileyebilir, ancak vakaların %90 ında akciğerleri etkiler.
Belirtiler
- Hiç belirti olmayabilir
- Genel kırgınlık
- Ateş
- Nefes darlığı, özellikle egzersiz sırasında
- Kilo kaybı
Sarkoidoz bağışıklık sistemini de tutuyor gibi görünmektedir. Vücudunuzu hastalıklardan koruyan akyuvarların bir tipi olan yardımcı T lenfositler aşırı çalışarak dokularda iltihap hücrelerin birikmesine neden oluyor gibi görünmektedir. Akciğerlerde bu hücre birikimi, alveol (akciğerdeki küçük hava torbacıkları) duvarlarına, bronşlara ve kan damarlarına zarar vererek akciğerdeki normal oksijen dağılımını değiştirir.
Sarkoidoz kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Nadir olarak çocuklarda ve yaşlılarda da görülmesine rağmen, hastaların çoğu 20 ile 40 yaş arasındadır.
Teşhis
Sarkoidoz, özelikle beden hareketleri sırasında ve sonrasında genel bir yorgunluğa, ateşe ve nefes darlığına neden olabilir. Bununla billikte, özellikle hastalığın erken döneminde belirti vermeyebilir. Çoğu kez başka bir nedenle akciğer filmi çektirilirken sarkoidozun varlığından kuşkularıılır. Teşhisi doğrulamak için fiberoptik bir bronkoskopla akciğer dokusundan biyopsi ile örnek alınır (laboratuvarda incelemek amacıyla alınan doku örneği). Bazen bu dokularda tutulursa, deri, lenf düğümü, göz akında da biyopsi yapılır. Ara sıra kan kalsiyum düzeyi normalden yüksek bulunur.
Sarkoidoz genellikle yavaş seyirli bir hastalıktır. Hastaların çoğu tedavi yapılmadan tam olarak iyileşirler ya da yalnızca birkaç hafif belirti kalır. Ancak, hastaların % 10-15inde hastalık kronikleşir ve yıllar boyu aktif olarak kalır ya da ara sıra hastalık nöbetleri ortaya çıkar. % 5-10 da, sarkoidoz yıllar sonra ölüme neden olur.
İlaç tedavisi
Eğer ciddi şikayetleriniz var ya da hastalık 4-6 ay içinde kendiliğinden iyileşmediyse doktorunuz kortikosteroid ilaçlar verebilir. SARS : CİDDİ AKUT SOLUNUM YOLU SENDROMU
Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘dünya çapında bir sağlık tehdidi’ olarak ilan ettiği, akut solunum yolu yetersizliği sendromu (SARS=Serious Acute Respiratory Syndrome) adı verilen gizemli hastalık, nedenini belirleyerek yayılmasını kontrol etmeye ve hayat kurtarmaya çalışan araştırmacıların aklını karıştırıyor.
SARS nedir?
SARS yakın zamanda Asya’da, Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da görüldüğü bildirilen bir solunum yolları rahatsızlığıdır.
Akut solunum yolu yetersizliği sendromunun (SARS) semptomları nelerdir?
Hastalık genellikle ateşle başlar (38 derecenin üzerinde). Ateşe zaman zaman titreme ya da baş ağrısı, genel bir rahatsızlık hissi ve vücutta ağrılar da dahil olmak üzere başka belirtiler eşlik eder. Bazı kişilerde, hastalığın başlangıcında solunum yollarıyla ilgili hafif belirtiler de görülebilir.
SARS hastaları iki ila yedi gün arasında, kuru bir öksürüğe tutulabilirler. Bu duruma kana yeterince oksijen gitmemesi eşlik edebilir ya da durum o noktaya varabilir. Vakaların %10 ila %20’sinde, hastaların yapay yollardan solunuma gereksinimleri olacaktır.
SARS’a maruz kalırsam, hasta olmam ne kadar sürer?
SARS’ın kuluçka dönemi genellikle 2 ila 7 gündür; öte yandan, birbirinden ayrı haberlere göre, yumurtlama dönemi 10 güne kadar uzayabilir.
SARS hastalarına nasıl bir tıbbi tedavi tavsiye edilmektedir?
CDC (Communicable Disease Center- Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi) halen SARS hastalarının, bilinmeyen bir nedene dayalı, topluluk içinde bulaşan, tipik olmayan, ağır zaatürreye yakalanmış her hastaya uygulanan tedavinin aynısını görmelerini tavsiye ediyor. SARS hastalarında sayısız tedavi yöntemleri kullanıldı, ancak şu anda bunun yararını görüp görmediklerni anlamak için yeterli bilgi mevcut değil.
Uygulandığı belirtilen tedavi yöntemleri arasında, antibiyotikler önde geliyor. Tedavilerin arasında oseltavimir ya da ribavirin gibi antiviral ajanlar da yer alıyor. Sterodiler de oseltavimir ya da ribavirinle birlikte ağızdan ya da damar yoluyla hastalara uygulanıyor.
SARS nasıl yayılıyor?
SARS’ın temel yayılma yolu, görünüşe bakılırsa damlacıkların aktarılması. Yani SARS hastası olan biri öksürerek ya da hapşırarak havaya damlacıklar saçması ve başka birinin onları soluması yoluyla yayılır.
SARS’ın hava yoluyla ya da virüsün bulaştığı nesnelerden daha geniş çapta yayılması mümkün.
SARS hastası olan birinin etrafındakilere bu hastalığı bulaştırması tehlikesi ne kadar sürer?
Bugüne kadar gelen bilgilere göre, bu insanların ateş ya da öksürme gibi belirtiler sergilemeye başladıkları zaman, hastalığı bulaştırma olasılıkları en yüksektir. Öte yandan, SARS hastalarının, semptomların başlamasından ne kadar zaman önce ya da sonra, hastalığı diğerlerine bulaştırdıkları bilinmemektedir.
SARS’a yakalanma riski en yüksek olanlar kimlerdir?
SARS vakalarının, öncelikle hastalığı taşıyan biri ile doğrudan temas halinde olan, örneğin SARS hastasının aile fertleri ya da SARS hastasına bakarken enfeksiyon kontrol süreçlerini takip etmeyen sağlık görevlileri gibi insanlar arasında görüldüğü bildirilmektedir.
SARS’ın nedeni nedir?
CDC’de ve başka laboratuvarlardaki bilim adamları SARS hastalarında bundan önce bilinmeyen bir koronavirüs tespit ettiler. Yeni koronavirüs SARS’ın nedeni konusunda hala önde gelen varsayım olsa da, olası nedenler arasında yer alabilecek, başka virüsler de hala araştırılıyor.
Koronavirüsler nedir?
Koronavirüsler mikroskopta bakıldığında hale ya da tacı andıran bir görünüme sahip olan virüs gruplarıdır. İnsanlarda hafiften, orta ve üstü ağırlığa uzanan solunum yolu rahatsızlıklarının yaygın nedeni olan bu virüsler, hayvanlarda ise mide ve bağırsak, karaciğer ve sinir sistemi hastalıklarıyla ilişkilendiriliyor. Koronavirüsler dış ortamda üç saat gibi uzun bir süre boyunca hayatta kalabiliyorlar.
SARS için geliştirilen bir test var mı?
SARS için henüz elde hiçbir test bulunmuyor. Öte yandan, Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi Dünya Sağlık Örgütü’yle işbirliği içinde, yeni koronavisürün antikorlarının tespit edilmesinde son derece umut vadedici görünüyor.
SARS’tan korunmak için ne Yapmalısınız?
Hastalık, akut solunum yolu yetersizliği sendromu (SARS) hastası olan birinin öksürerek ya da hapşırarak havaya damlacıklar saçması ve başka birinin onları soluması yoluyla yayılır. SARS’ın hava yoluyla ya da virüsün bulaştığı nesnelerden daha geniş çapta yayılması mümkün.
Merkezi ABD’de bulunan sağlık kuruluşu CDC (Communicable Disease Center - Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi) hastalığın yakın temas halinde bulunulan kişilere ya da iyileşmekte olan SARS hastalarıyla ilgilenen sağlık görevlilerine bulaşmasını denetlemek amacıyla, solunum yollarındaki belirtilerin ve ateşin geçmesinden en az on gün sonra, aşağıdaki güvenlik önlemlerinin alınmasını tavsiye ediyor:
1. SARS hastaları ev dışındaki etkileşimlerini sınırlamalılar, işe, okula, evin dışındaki günlük bakım birimlerine ya da başka kamusal alanlara gitmemeliler.
2. Bu on günlük süre boyunca, SARS hastasının bulunduğu ailenin bütün fertleri ellerin sık sık yıkanması ya da alkol bazlı temizleyicilerin kullanılması gibi, el hijyeni ile ilgili tavsiyelere büyük bir dikkatle uymalılar.
3. Her SARS hastası öksürmeden ya da hapşurmadan önce ağzını ve burnunu mendille kapamalıdır. Mümkünse, SARS’ı atlatmakta olan hasta virüsün bulunmadığı insanlarla yakın temas halindeyken ameliyat maskesi takmalıdır. Hasta ameliyat maskesi takamıyorsa, evdeki diğer insanlar hastayla yakın temas halindeyken maske takmalılar.
4. SARS hastasının vücudundan çıkan sıvılarla gerçekleşecek her türlü temasta, bir kez kullanılıp atılan eldivenler tercih edilmelidir. Öte yandan, vücut sıvılarıyla teması gerektiren faaliyetlerin hemen ardından, eldivenler çıkarılarak atılmalı, eller yıkanmalıdır. Eldivenler yeniden kullanılmamalı, gerçek el hijyeninin yerine geçecekleri düşünülmemelidir.
5. SARS hastaları ailenin öbür fertleriyle yemek araç-gereçlerini, havlularını paylaşmaktan, onlarla birlikte yatmaktan kaçınmalıdır; bununla birlikte, bu eşyalar su ya da sıcak sabunla yıkanmak veya çamaşır makinesine atmak gibi rutin temizliklerden sonra kullanılabilir.
6. Ailenin diğer fertlerinin, ateş ya da solunum yolu rahatsızlıkları gibi SARS belirtileri göstermedikleri sürece, dışarıdaki faaliyetlerini sınırlamalarına gerek yoktur.
7. CDC’de görevli bir seyahat danışmanı kıta Çin’i, Hong Kong, Hanoi, Vietnam ya da Singapur’a, gerekli olmayan bir seyahat yapmayı planlayan kişilerin, seyahatlerini bir dahaki duyuruya dek ertelemelerini tavsiye ediyor.
SARS hastası olabileceğinizi düşünüyorsanız
Gizemli zaatürreye ilişkin söylentiler dünyanın her yanında gitgide yayılırken, sağlık görevlileri acil serviste ya da muayenehanelerinde, SARS’a yakalanmış olabileceklerinden korkan, endişeli ama aslında sağlıklı insanlarla, gitgide artan bir oranda karşılaşıyorlar.
Yetkililer öksürme, solunum zorluğu ve ateş gibi belirtilerin hüküm sürmekte olan soğuk algınlığı ve grip mevsiminde çok yaygın olduğunu söylüyorlar.
Ancak yakın bir tarihte Güneydoğu Asya’ya seyahat etmediyseniz ya da bu hastalığı taşıyan biriyle yakın temasta bulunmadıysanız, SARS hastası olmanız son derece uzak bir olasılık.
Dünya Sağlık Örgütü hastalığın nedeni belirlenene dek, akut solunum yolu yetersizliği vakasını, ana hatlarıyla, aşağıdaki belirtilerle tarif ediyorlar:
1. 38 derecenin üzerinde ateş
2. Şu solunum yolu belirtilerinden biri ya da daha fazlası: öksürme, nefes darlığı ya da nefes zorluğu
3. SARS hastası olduğu bilinen biri ile yakın temas ya da belirtilerin ortaya çıkmasından önceki son on gün içinde, hastalığın etkilediği alanlarda birine seyahat etmiş olmak.
Yetkililer yakın tarihte seyahat ya da hastalığı taşıyan bireylerle temasın ardından, bu zaatürre belirtilerini gösteren herkesi bir sağlık görevlisiyle temasa geçmesi, seyahatine ve temasın türüne ilişkin ayrıntıları eksiksiz olarak vermesi konusunda uyarıyor.
Sağlık görevlisi akut solunum yolu yetersizliği sendromuna maruz kalmış olabileceğinizi düşünüyorsa, hastalığın diğer olası nedenlerini elemek için daha fazla test uygulaması gerekir.
Bu gizemli zaatürreye ilişkin daha fazla bilgi elde edilene dek, yetkililer doktorların SARS’ta, zaatürrenin bilinmeyen her türünde uyguladıkları tedavileri uygulamalarını tavsiye ediyorlar.
Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyelerine göre, SARS hastalığına yakalandığı düşünülen kişiler, standart bulaşıcı hastalık tedavisi genel ilkelerine göre, hastaneye yatırılmalı ve diğer hastalardan tecrit edilmeli. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:55 pm | |
| SASILIK
Göz küresini oynatan kasların fazla ya da az ça1ışması sonucu beliren bir göz bozuk1uğudur. şaşı1ık nedenleri, tek taraflı görme zayıf1ığı ya da tek taraflı kırma bozukluğu olabilir. Şaşı1ık genellikle yakını görememeyle ilgili bir bozukluk o1duğundan, çoğu kez yakına bakarken ortaya çıkar. Tek yanlı görme zayıf1ığı ya da kırma bozuk1uğu tek taraflı şaşı1ığın oluşumuna neden olur.
Belirtileri:
Genellikle çocukluk dönemlerinde ortaya çıkan şaşılık, içe doğru şaşılıktır. Çocuk, yakına bakmaya ça1ıştığı zaman gözler içeri doğru kayar.
Tedavi:
Şaşı1ığın tedavisi, duruş anormalliklerinin şekline ve nedenine yöneliktir. Tedavide, kırılma kusurunun gözlükle düzeltilmesi, bir gözün bantla kapatılması, şaşılık sapma açısının prizmalarla düzeltilmesi, uygun alet ve apareyler kullanılarak özel görme çalışmaları gibi yöntemler uygulanır. Bazı vakalarda durumun ameliyatla düzeltilmesi gerekmektedir. SEDEF HASTALIGI (PSORIAZIS)
Nedeni tam olarak bilinmeyen sedef hastalığında, vücudun bazı bölgelerindeki deride aşırı bir büyüme ve bunun sonucunda kalınlaşmış, kırmızı, yama görünümünde kaşıntılı, göze hoş görünmeyen alanlar meydana gelmektedir. Kafa derisi, dizler ve dirsekler en sık tutulan yerlerdir, ancak hastalık tüm vücutta geniş alanları kaplayan lezyonlar meydana getirebileceği gibi eklem iltihaplarına da neden olabilir. Genetik bir yatkınlık olabilir. Hastalığın şiddeti zaman içerisinde değişiklik gösterebilir, azalma ve artışlar stres ve psikolojik durumla ilişkilidir. Kullanılan tedavi yöntemleri kesin tedavide yetersizdir.
Aşağıdaki yöntemler tedaviye yardımcı olarak önerilebilir:
Güneşte daha çok zaman geçirin, mümkünse güneşi bol bir yere yerleşin. Güeş ışığı, sedef hastalığında son derece faydalıdır.
Daha az yağ ve daha az protein tüketin; karbonhidrat tüketimini arttırın.
Tedavi amacı ile devedikeni (Silybum marianum) bitkisinin ekstresini deneyin. Bu bitki ekstresi zararsızdır ve alkol kullanımına bağlı meydana gelen karaciğer hastalıklarına karşı kullanılmaktadır. Bir litre kaynar suya 50 gram meyvesinden konularak demlenir ve günde 2 kez birer çay bardağı, 3 ay boyunca içilir. Eğer hazır hapları bulunabilirse, günde 2 kez birer tablet, 3 ay süresince alınır.
Stres azaltma tekniklerini deneyin; hipnoz sonucu hastalığın gerilefiğini gösteren çalışmalar mevcuttur. SEKER DUZEYINIZI KENDINIZ OLCUN
Şeker hastalığının tedavisinde kan şekeri düzeyinin kontrol edilmesi oldukça önemlidir. Kendi kendinize kan glikoz düzeyini ölçme, şeker hastalığını kontrol altında tutmak için beslenmenizde, ilaçlarınızda ve egzersizinizde yeni düzenlemeler yapıp yapmamanız gerektiğini belirlemenin bir yoludur.
Glikoz düzeylerinin ölçümü insülin kullananlarda olduğu gibi ağızdan ilaç kullanan hastalarda da önemlidir. Hamile veya kan şekeri dengesiz olan (unstable) şeker hastalarının, günde birkaç kez kan glikoz düzeylerini ölçmeleri uygun olur. Genelde hem idrar hem de kan testleri yemeklerden ve yatmadan önce yapılmalıdır. Bu dönemlerde glikoz düzeyleri normale daha yakındır. Ayrıca doktorunuz son 6-8 haftada kan şekerinizi ne kadar kontrol edebildiğinizi belirlemek için özel bir test (glikolize hemoglobin testi) yaptırabilir.
Her ölçümün sonucunu dikkatle kaydedin: bu sonuçlar doktorunuzun tedavi programının etkili olup olmadığı ve ilaçlar, beslenme ve egzersiz programında değişiklik gerekip gerekmediğini belirlemesinde yardımcı olacaktır. Doktorunuz hangi tip testin (kan veya idrar) sizin için uygun olacağı konusunda önerilerde bulunacak ve testi ne zaman ve nasıl yapacağınızı ve kaç kez yapmanız gerektiğini belirlemede yardımcı olacaktır.
İdrar Testleri
Bu tür testlerin kullanımı oldukça kolay, kullanışlı ve ucuzdur. Bununla birlikte bu testlerin kullanımı insüline bağımlı olmayan şeker hastaları ve kan glikoz düzeyleri çok yüksek ya da çok düşük olmayan hastalarla sınırlıdır.
Piyasada birçok idrar testi bulunmaktadır; glikoz düzeyini belirlemek için bazılarında kimyasal işlem görmüş çubuklar kullanılırken, bazılarında da tabletler kullanılın Her ikisi de idrarla temas ettiğinde renk değiştirir. Renkteki değişikliğin derecesi idrardaki glikoz miktarını gösterir ve kandaki glikoz miktarını da dolaylı olarak yansıtır. İdrardaki aseton ve diğer ketonları ölçen testler de bulunmaktadır.
Kan Testleri
Kan testleri doğrudan ölçüm sağlar, ancak idrar testlerinden daha pahalı ve daha zor kullanılırlar, Bununla birlikte bebeklerde ve ergenlik dönemindeki şeker hastalarında insüline bağımlı şeker hastaları veya böbrek hastalarında ve hamile şeker hastalarında kan testi daha uygundur.
Kan testlerinin çeşitli tipleri vardır. Genellikle hepsinde parmak ucundan alınan bir kan damlası kimyasal işlem görmüş bir çubuğa damlatılır. Bu tür testleri yaparken doktorunuzun ve kullanma kılavuzunun önerilerine uyun.
Egzersiz öncesi ve sonrasında kan glikoz düzeyinin ölçülmesi önemli olabilir. Glikoz düzeyini egzersiz öncesi, egzersiz sırasında ve sonrasında ve ayrıca ilaç ve yiyecek alarak antrenmandan önce ve sonra kaydederek, egzersizin şeker hastalığının seyrine etkisi konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:56 pm | |
| SEKER HASTALIGI
Seker Hastaligi Nedir ?|Eger Seker hastasi iseniz, insulin denilen hormondan vucudunuzda ya yeterince yoktur ya da vucudunuz bu hormonu dogru bir Sekilde kullanamiyordur. Bu durumda kaninizda dolaSan Seker vucudunuz tarafindan yeterince kullanilamaz ve kaninizda bulunan bu fazla Seker kalbinize, kan damarlariniza, böbreklerinize, sinirlerinize ve gözlerinize zarar verebilir. Bunun sonucunda da kalp hastaligi, körluk, böbrek yetmezligi, felç, iktidarsizlik oluSabilir. Eger gerekli önlemleri alirsaniz bu rahatsizliklarin oluSmasini engelleyebilirsiniz.|Kan sekerimin Yukselmemesi için Neler Yapmaliyim ?|seker hastaliginizi kontrol edebilmek için kan Sekerinizin yukselmesini engellemeniz gerekir. ideal kan Sekeri kiSiden kiSiye degiSir. Bu yuzden kan Sekerinizin hangi duzeyde olmasi gerektigine doktorunuzla birlikte karar vereceksiniz. Kan Sekerinizin yukselmemesi için aSagidaki önerilerimize uymaniz gerekir: Mumkun oldugu kadar degiSik yiyecekler tuketin, devamli ayni Seyleri yemeyin. Yedikleriniz az yagli olsun. sekerli ve bol enerjili yiyeceklerden uzak durun (hamur iSleri, tatlilar gibi). Eger SiSman iseniz doktorunuzun önerecegi Sekilde kilo verin. 3 buyuk ögun yerine 5-6 kuçuk ögununuz olsun. Duzenli spor yapin. Spor yapamiyorsaniz yuruyuS yapin. Ancak bunlara baSlamadan önce doktorunuza daniSin. Ilaçlarinizi doktorunuzun tavsiye ettigi gibi ve duzenli olarak kullanin. Verilen tedaviyi uygulayamiyorsaniz, bunu doktorunuza iletin. ozellikle insulin kullaniyorsaniz gunde bir kez açlik kan Sekerinizi ölçun veya ölçturun. Açlik kan Sekerinizi her ölçturdugunuzde bu formun arkasinda bulunan takip formuna açlik kan Sekerinizi yazin ve kontrole geldiginizde bunlari doktorunuza gösterin. Yiyeceklerinizi ve yaptiginiz sporu buna göre ayarlayabilirsiniz.|seker Hastaligina Bagli GeliSen Hastaliklari onlemek için BaSka Neler Yapmaliyim ?|oncelikle duzenli olarak doktorunuza kontrole gidin. Bunun diSinda aSagidaki hususlara dikkat edin: DiSlerinizi hergun firçalayip, diS ipi ile temizleyin. Yilda 2 kez diSlerinizi kontrol ettirin. Tansiyonunuzu yilda 5-6 kez kontrol ettirin. Tansiyon durumunuz ile ilgili olarak doktorunuzdan bilgi alin. Kan kolesterolunuz hakkinda doktorunuzdan bilgi alin. Kan kolesterolunuzun yukselmemesi için duSuk kolesterollu yiyecekler tuketin. Sigara içmeyin. Yilda bir kez veya doktorunuzun istedigi siklikta gözlerinizi muayene ettirin.|seker Hastaligimin Ayaklarima Zarar Vermemesi için Nelere Dikkat Etmeliyim ?|Kendiniz hergun ayaklarinizi kontrol edin. Her kontrole gittiginizde doktorunuzdan ayaklarinizi muayene etmesini isteyin. Ayaklarinizda kizariklik, SiSlik, uyuSukluk, uzun suren agri, keçelenme farkederseniz hemen doktorunuza daniSin. Ayakkabinizin içerisinde taS, çivi vs olup olmadigini kontrol etmeden kesinlikle giymeyin. Kesinlikle yalinayak yurumeyin. Yeni ayakabi alirken ayaginiza uygun ve yumuSak ayakkabi alin. Ayakkabi almaya akSam uzeri gidin (bu saatlerde ayaklariniz biraz SiSmiS haldedir). Tabani duz ayakkabi almayin. Beyaz çorap giyin ve çoraplarinizi çikartinca, lekelenme olup olmadigini kontrol edin. Ayaklarinizi hergun yikayin ve tam olarak kurulayin. ozellikle parmak aralarinizin kuru oldugundan emin olun SEKER HASTALIGINA BAGLI BARSAK RAHATSIZLIKLARI
Uzun süren şeker hasta-xxx-lığı, midenin ve barsak siste-xxx-minin geri kalanının kas et-xxx-kinliğini denetleyen sinirlerin fonksiyonunda azalmayla sonuçlanabilir.
Şeker hastalığına bağlı gastroparezi denilen bir du-xxx-rum ortaya çıkar ve midede-ki karıştırma ve itme faaliye-xxx-tini azaltır. Zaman içinde, mi-xxx-de gevşek bir torbaya ben-xxx-zemeye başlar ve giderek genişler. Periyodik olarak büyük miktarlarda sıvı ve bir, hatta iki gün önce yen-xxx-miş, kısmen sindirilmiş ye-xxx-mekleri çıkarabilirsiniz. Yiye-xxx-ceklerin mideden barsaga doğru hareketlerindeki dü-xxx-zensizlik, şeker hastalığının kontrolünü çok güç hale ge-xxx-tirmektedir. Metoklopramid denilen bir ilaç, bu rahatsızlı-xxx-ğın tedavisinde zaman za-xxx-man etkili olmaktadır.
Sinir hasarının esas yeri barsaklar olduğunda, barsa-xxx-ğın itici hareketi zayıflar. ls-xxx-hal geceleri ortaya çıkma eğilimindedir ve anüs çevre-xxx-sindeki kas halkasının his ve işlevinin zayıflaması nede-xxx-niyle uyku sırasında dışkıyı tutamama söz konusu olabi-xxx-lir. Bir miktar emilim bozuk-xxx-luğu görülebilir, ama aynı zamanda ortaya çıkan aşırı bakteri artışının, tropik ol-xxx-mayan sprunun ya da pank-xxx-reas yetmezliğinin de sonu-xxx-cu olabilir.
Bazı durumlarda, periyo-xxx-dik (her ay 1 hafta gibi) anti-xxx-biyotik tedavisi ishali kontrol altına alır. Bu, hareketleri zayıflayan ince barsaktaki aşırı bakteri büyümesinin rahatsızlıktan sorumlu ol-xxx-duğunu düşündürür.
Başka zamanlarda, ishal barsağa giden sinirlerdeki fonksiyon zayıflamasının sonucu olabilir. Zaman zaman, bu durumda klonidin denilen bir ilaç etkili olmak-xxx-tadır. SEKER HASTALIGINDA AYAK BAKIMI
Eğer şeker hastasıysanız, ayaklarınızın bakımı için her gün birkaç dakikanızı ayırmalısınız. Böylece şeker hastalığının ayaklarınızda neden olabileceği sorunları en aza indirebilirsiniz. Aşağıdaki önerileri dikkate alın.
Ayaklarınızı Temiz Tutun
Ayaklarınızı her gün özenle yıkayın. ilik su ve sabun ya da doktorunuzun önereceği bir temizleyici kullanın. İyice temizleyin ve yumuşak ve temiz bir havluyla kurulayın. Deriyi korumak için nemlendirici bir losyon sürün (parmak aralarınıza sürmeyin).
Yumuşak, emici ve temiz çoraplar giyin. Çorap ve ayakkabılarınızın kan dolaşımını engelleyecek kadar sıkmaması ya da aşırı terlemeye yol açmamasına dikkat edin. Sentetik maddelerden yapılmış çoraplardan kaçırın, çünkü bunlar ayak derinizdeki nemin buharlaşmasını önler ve ayaklarınızın sürekli ıslak kalmasına neden olurlar.
Ayaklarınızı Her Gün Kontrol Edin
Ayaklarınızı, parmak aralarınızı ve tırnaklarınızı dik-
katlice kontrol edin. Görmekte güçlük çektiğiniz bölgeler için küçük bir ayna kullanabilirsiniz. Nasırlar, çatlaklar, kesikler, çürükler, sıyrıklar ya da şişme ve kızarıklık gibi enfeksiyon belirtileri olup olmadığına bakın. Ayağınızda hassas ya da enfeksiyonlu bir bölge fark ederseniz, doktorunuza danışın. Doktorunuz ayrıca normal kontrollerinizde de ayaklarınızı inceleyecektir.
Tırnaklarınızın Bakımına Dikkat Edin
Tırnak makaslarını kullanmayın; yaralanmaya neden olabilirler. Bir tırnak törpüsüyle, tırnaklarınızı parmağınızın şekline uygun olarak yuvarlak değil düz bir biçimde kısaltın. Tırnaklarınızı çok fazla kısaltmayın; böylelikle şeker hastalarında çok ciddi sorunlar yaratabilecek tırnak batmalarını önleyebilirsiniz.
Yaralanmalardan Kaçının
Egzersiz kan dolaşımını artırarak, ayaklarınızın sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Bununla birlikte, fiziksel etkinliklerinizi seçerken, yaralanma riskini göz önünde bulundurun. Ayaklarınız ya da bacaklarınız yorulduğunda, etkinliğinize devam etmeden önce, birkaç dakika oturun ve ayaklarınızı yukarıya kaldırın. | |
| | | iwles Sadık ÜyE
Mesaj Sayısı : 294 Kayıt tarihi : 20/10/07
| Konu: Geri: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... 2007-10-21, 6:56 pm | |
| SEKER HASTALIGINDA AYAK SORUNLARI
Eğer şeker hastasıysanız, ayak sorunları yönünden özel risk taşımaktasınız. şeker hastası olmayanlarda nadiren sorun yaratan yaralar, deride su toplanması, nasır ve diğer durumlar, şeker hastalarında hızla ciddi tıbbi sorunların oluşmasına yol açabilir. Sonuçta enfeksiyon ya da kangren gelişebilir ve ağır yakalarda ayak ya da bacağın kesilmesi gerekebilir.
Aşağıda genel hatlarıyla anlatılan muhtemel komplikasyonların belirtileri konusunda uyanık olun ve bunlardan biri ortaya çıkarsa hemen doktorunuza başvurun. Bununla birlikte, insüline bağımlı şeker hastalığının ilk on yılında ayak sorunlarının ortaya çıkma olasılığı düşüktür.
Dolaşım Bozulduğu
Uzun süredir şeker hastası olanlarda sık olarak bacağın küçük kan damarlarında dolaşım sorunları ortaya çıkar. Bu eğilim, 40 yaşın üstündeki şeker hastalarında kangren görülme sıklığının neden normal
nüfustan çok daha fazla olduğunu açıklamaya yardımcı olur.
Dolaşım azalması ayaklarda soğumaya ve mordan koyu kırmızıya kadar değişen bir renk değişikliğine neden olabilir.
Diabetik Nöropati
şeker hastalığındaki dolaşım bozukluğuna, sinir dokusu kaybı ve ayaklarda hassasiyet eşlik edebilir (bazı hastalarda ellerde de). Sonuçta, dokunma duyusunda ve ağrı, sıcak ve soğuğu hissetme yeteneğin-de azalma olur; bacak ve ayaklarınızda duyu kaybı meydana gelebilir.
Bu duyu kaybı kesik, yanık ve diğer yaralanma risklerini de artırır. Özen gösterilmeyen küçük yaralar iltihaplanır ya da ülserleşebilir. Siz farkına varmadan, yanık veya donma olabilir.
Bu tür yaralanmaları önlemek için kol ve bacaklarınızın sıcak ya da soğuğa maruz kalmamasına çalışın.
Charcot Ekiemi
Diyabetik nöropatinin uzun vadede diğer bir ciddi komplikasyonu Charcot eklemidir. Ender görülen bu sorun, sinirlerde zamanla oluşan
harabiyetin sonucudur. Ayak kavsindeki küçük kemiklerin bütünlüğü giderek bozulur ve ayakta hızla şişme ve düztabanlık meydana gelir. Charcot eklemi fazla ağrı yap-masa da, yürüme güçlüğüne neden olur.
Ayak Enfeksiyonları
Araştırmalar henüz şeker hastalarının enfeksiyonlara daha duyarlı olduklarını ortaya koymamıştır, ancak enfeksiyonların şeker hastalarında genellikle daha ağır geçtiği ve tedaviye diğer insanlardan daha yavaş yanıt verdiği bilinmektedir. Belirgin olarak artmış kan şeker düzeyi, muhtemelen enfeksiyon oluşumunu hızlandırmakta ve kötüleştirmektedir; kan şeker düzeyinin normal değerlere yakın sınırlar içinde tutulması, büyük olasılıkla enfeksiyonların kontrolünü olumlu olarak etkileyecektir. En sık rastlanan sorunlar Ayak tabanında, ülserleşmiş doku üzerinde, tırnak çevresinde ve ayak parmakları arasında görülen apselerdir.
Uygun bir ayak bakımı ile bu sorunların büyük çoğunluğu önlenebilir ya da komplikasyonlar en aza indirilebilir. SEKER HASTASININ DIYETI
Kilonun sağlık için önemli bir faktör olduğu giderek açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Aşırı kilo, şeker hastaları sözkonusu olduğunda özellikle önemlidir. Şişmanlık en yaygın şeker hastalığı türüyle (insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı) ilişkilidir. Açıktır ki, şişmanlık, genetik olarak duyarlı insanlarda şeker hastalığının gelişmesine yol açan bir tetikçi olarak etki göstermektedir.
Pankreas tarafından üretilen insülin miktarı normal kiloda bir kişi için yeterli olabileceği halde, aşırı kilolu insanlarda insülin talebi daha büyüktür. Şeker hastalığı olan şişman insanlarda, pankreas talebi karşılayamaz.
Bu nedenle, kilo kontrolü, insüline bağlı olmayan şeker hastalıklarının önlenmesinde ve tedavisinde çok önemlidir. ABD de yaklaşık 10 milyon insanda,hastalığın bu biçimi mevcuttur; yüzde 80 i fazla kiloludur. Bu insanların yarısı durumunun farkında değildir.
Diyette tavsiye edilen, karmaşık karbonhidratların alınması ve yağların azaltılmasıdır.
Şekeriniz varsa ve kilo kaybetmeniz gerekiyorsa, bir diyet uzmanından alınacak tavsiye-ler yararlı olabileceği gibi, genel diyet kurallarını izlemeniz de yeterli olabilir. Şeker hastası olanlar ve olmayanlar, aşağıdaki diyet kurallarını uygulayarak kilo verebilirler.
Kaloriler
Başarılı bir rejim için besleyici açıdan dengeli bir diyet temel alınmalıdır. Hafif bir kalori azaltımı günlük ihtiyacın yaklaşık 500 kalori altına sürekli kilo kaybı için çok uygun görünmektedir. İstediğiniz kiloya eriştikten sonra, kalori miktarını hafifçe arttırabilirsiniz, ama yeni kilonuzu korumaya dikkat edin.
Yağlar ve Karbonhidratlar
Yağ tüketiminizi, günlük kalori tüketiminizin yüzde 30 unun altına düşürün. Doymuş yağları (hayvansal yağlar) toplam kalorinizin yüzde 10una düşürün. Yediklerinizin yaklaşık yüzde 50 si, az işlenmiş tahıllı ekmek, hububat ve diğer tahıllar, patates, pirinç ve makarna gibi karmaşık karbonhidratlar açısından zengin olmalıdır.
Lif
Bazı araştırmalar, karbonhidratların kalori tüketiminin yüzde 50sini oluşturması durumunda, bazı lif biçimlerinin, kandaki glikozun ve kolesterolün kontrolüne yardımcı olabileceğini göstermektedir. Ancak, sonuçlar kesin değildir.
Taze meyva ve sebzeler, tahıllar ve hububatlar dahil olmak üzere, karmaşık karbonhidratlar açısından zengin bir diyette, kalori oranı görece düşük, lif oranı yüksektir.
Basit karbonhidratlar ve şeker açısından zengin gıdaların (tatlılar ve şekerli çörek, tart, kek ve bisküvi gibi fırınlanmış gıdalar dahil olmak üzere) tüketimini azaltın. Bu gıdaların birçoğu büyük miktarda yağ içerir.
Protein
Proteinin kalorilerinizin yüzde 12 ile 20 sini sağlaması gerektiği şeklindeki standart tavsiye, şeker hastası olsun olmasın herkes için geçerlidir (İstisna: böbrek ya da karaciğer sorunlarınız varsa, protein yıkımı sonucu ortaya çıkan atık ürünleri yok edemeyebilirsiniz. Bu nedenle daha az protein tüketmeniz gerekir. Tavsiye için doktorunuza danışın.).
Diğer Yaşam Tarzı Faktörleri
Şeker hastalığınızı denetlemeyi öğrenin; onun sizi denetlemesine izin vermeyin. Kilo denetiminin yanısıra, şeker hastalığı yönetiminin iki diğer elemanı da önemlidir:
İlaçlar
Tek başına diyet şeker hastalığınızı denetleyemiyorsa, ağızdan alınan ilaçların ya da insülin iğnelerinin kullanımı gerekli olabilir. Yediklerinizin zamanlaması ve miktarındaki tutarlılık, şeker hastalığı için ilaç alıyorsanız özellikle önemlidir.
Egzersiz
Egzersiz kilonuzun denetlenmesine yardımcı olmanın yanısıra, kan şekeri düzeyinizin de düşürülmesine de yardımcı olabilir.Yapmanız gereken düzenli bir hafif egzersizdir.Genel bir tıbbi muayeneden geçin, yavaş yavaş başlayın ve doktorunuzun talimatlarını dikkatle uygulayın. Şeker hastalarının özel sorunları vardır. Bazılarında dolaşım bozukluğu ya da bacaklarda zayıflamış sinirler söz konusu olabilir. Doktorunuz kişisel ihtiyaçlarınıza uygun bir egzersiz programının hazırlanmasında yardımcı olabilir. | |
| | | | Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler... | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |