iâde: geri verme.
iâdeten: geri vererek.
iânât: yardımlar.
iâne: yardım.
iâşe: geçindirme, besleme.
ibâ: çekinme.
ibâd: kullar.
ibâdât: ibadetler.
ibâdet: Allahın emirlerini yerine getirmek.
ibâdetgâh: ibadet yeri.
ibâdethâne: ibadet evi.
ibâdetkâr: ibadetli, ibadet eden.
ibâdullah: Allahın kulları.
ibâhât: haram olmayanlar.
ibâhe: helâl kılma.
ibâhiyye: haramı helâl sayan sapkınlar.
ibârât: ibareler, metinler, yazılar.
ibâre: metin, yazı.
ibâret: meydana gelmiş, kadar.
ibdâ: yoktan örneksiz yaratma.
ibhâm: kapalı bırakma, açıklamama.
ibkâ: sürekli kılma, bakileştirme.
iblâğ: ulaştırma.
iblis: şeytan.
iblisâne: şeytanca.
ibn: oğul, oğlu.
ibnullah: "Allahın oğlu" mânâsında sapkınlık ifade eden bir tabir.
ibnüzzaman: zamanın oğlu, devrin adamı.
ibrâ: temize çıkarma.
ibrâhimvârî: ibrahim aleyhisselâm gibi.
ibrânî: Yahudi sülalesi, o sülaleden olan kimse.
ibrâz: gösterme.
ibre: ölçü aletlerindeki iğne.
ibret: bir hâdiseden alınan ders.
ibretâmiz: ibret öğreten.
ibretfeşân: ibret saçan.
ibretnümâ: ibret gösteren.
ibrik: bir su kabı.
ibrişim: ipekten yapılmış iplik.
ibtâl: bozma, boşa çıkarma, uyuşturma.
ibtâlihis: duyguları uyuşturma, anestezi.
ibtidâ: başlangıç.
ibtidâî: ilkel.
ibtilâ: tiryakilik, düşkünlük.
ibtizâl: çokluktan dolayı değer kaybı.
îcâb: lüzum, gerek.
îcâbât: gerekler, cevap vermeler.
icâbet: cevap verme.
icâbî: icapla ilgili, gerekli.
îcad: yoktan yaratma.
îcadî: yaratmayla ilgili.
îcâr: kiralama.
îcâre: kira, gelir.
icâz: az sözle çok mânâ anlatma.
îcâz: benzerini yapmakta insanı âciz bırakan.
icâzât: izinler, diplomalar.
icâzdârâne: az sözle çok mânâ anlatırcasına.
icâzet: izin.
icâzetnâme: diploma.
îcâzî: icazla ilgili, mûcize olan.
icâzkâr: icazlı, sözü az mânâsı çok.
îcâzkârâne: benzerini yapmakta insanı âciz bırakırcasına.
îcâzvârî: mûcize gibi.
icbâr: zorlama.
icl: dana.
iclâ: cilalama.
iclâl: saygı göstermek, büyüklük.
iclâs: oturtma, tahta çıkarma.
icmâ: toplama, büyük âlimlerin bir mesele üzerinde birleşmeleri.
icmâen: topluca, birleşerek.
icmâkârâne: topluca.
icmâl: özetleme.
icmâlen: kısaca, özetle.
icmâlî: kısa, özlü.
icrâ: uygulama, yapma.
icrâât: uygulamalar, yapmalar.
ictihâd: âyet ve hadîslerden hüküm çıkarma, içtihat.
ictihâdât: hüküm çıkarmalar.
ictihâdî: içtihatla ilgili.
ictihâdîye: içtihatla ilgili olan.
ictimâ: toplanma, içtima.
ictimâât: toplanmalar.
ictimâî: toplumla ilgili.
ictimâiyyât: sosyoloji, toplumbilim.
ictimâiyyûn: toplumbilimciler.
ictinâ: meyve toplama.
ictinâb: içtinap, sakınma, kaçınma.
îd: bayram.
îdâd: hazırlama.
îdâdî: hazırlıklık devresi.
îdâdiye: hazırlamayla ilgili, eskiden lise seviyesindeki okul.
îdam: yok etme, öldürme.
idâme: devam ettirme.
idâre: yönetme, yönetim.
idbâr: düşkünlük.
iddet: kocası ölen kadının bekleme süresi.
iddia: tez, direnme.
iddiaen: iddia ederek.
iddianâme: iddiaların toplandığı yazı, metin.
iddihâr: biriktirme.
iddihârât: biriktirmeler.
ideâl: gaye, ülkü.
ideoloji: fikir sistemi.
idgam: gizleme.
idhâl: içeri alma, ithal.
idhâlât: dışarıdan alımlar, ithalat.
idlal: saptırma, sapma.
idman: alıştırma.
idrâk: kavrayış.
idrâr: sidik.
idris: ilk elbiseyi diken peygamber.
îfâ: ödeme, yerine getirme.
ifâdât: anlatımlar.
ifâde: anlatım.
ifâkat: iyileşme.
ifâza: feyizlendirme.
iffet: namusluluk.
ifhâm: anlatma.
ifhâm: susturma.
ifk: iftira.
iflâh: kurtulma.
iflâs: fakirleşme.
ifnâ: yok etme.
ifrağ: dönüştürme.
ifrat: aşırılık.
ifratâlûd: aşırılıkla karışık.
ifratkâr: aşırı giden.
ifratkârane: aşırı gidercesine.
ifratperver: aşırılığı seven.
ifratperverâne: aşırılığı severcesine.
ifrâz: ayrılma, akma, salgı.
ifrâzât: akıntılar, salgılar.
ifrit: tehlikeli cin.
ifsâd: bozma.
ifsâdât: bozmalar.
ifşâ: gizli olanı açıklama.
ifşâât: ifşalar.
iftihar: övünme, kıvanma.
iftiharkârane: övünürcesine.
iftikar: fakirliğini bilip gösterme.
iftikarat: fakirliğini bilip göstermeler.
iftira: birine aslı olmayan bir suç yükleme.
iftirak: ayrılma.
iftiraname: iftira yazısı.
iftiras: parçalama.
iftitah: namaza başlarken alınan tekbir.
iğbirar: kırılma, gücenme.
iğdab: öfkelendirme.
iğdiş: burulmuş.
iğfal: aldatma, ayartma.
iğfalât: iğfaller, aldatmalar.
iğlak: kapalılık, anlaşılmazlık.
iğtinam: yağmalama.
iğtişaş: karışıklık.
iğva: azdırma, baştan çıkarma.
ihafe: korkutma.
ihâle: işi uygun olana verme.
îhâm: vehme düşürme.
ihânet: hainlik.
ihânetkâr: ihanetçi, hain.
ihânetkârâne: ihanet edercesine.
ihâta: çevirme, kuşatma, kavrayış.
ihâtât: ihatalar, kuşatmalar, kavrayışlar.
ihbar: haber verme.
ihbarât: haber vermeler.
ihdâ: îman yolunu gösterme, hediye etme.
ihdâs: yeni bir şey ortaya çıkarma.
ihfa: gizleme.
ihkak: hakkı yerine getirme.
ihkakıhak: hakkı sahibine vermek.
ihkâm: sağlamlaştırma.
ihlâf: yemin ettirme.
ihlâk: helâk etme, yok etme.
ihlâl: bozma, sakatlama.
ihlâs: her işi Allah için yapmak.
ihmâl: boşlama, savsaklama.
ihrâc: ihraç, çıkarma, dışarı atma.
ihrâcât: dışarıya mal satma.
ihrak: yakma.
ihram: hacıların elbisesi.
ihrâz: kazanma, erişme.
ihsâ: sayma.
ihsan: güzelce verme, iyilik.
ihsanât: ihsanlar.
ihsanperver: ihsan etmeyi seven.
ihsâs: hissetme, hissettirme.
ihtar: hatırlatma.
ihtarât: hatırlatmalar.
ihticâc: delil gösterme.
ihtidâ: îman yoluna girme.
ihtifâ: gizlenme.
ihtifâl: tören.
ihtifâlât: törenler.
ihtikâr: malı kıymetlensin diye saklama.
ihtilâc: çırpınma, seğirme.
ihtilâf: anlaşmazlık, uyuşmazlık, ayrılık.
ihtilâfat: anlaşmazlıklar, ayrılıklar.
ihtilâfî: anlaşmazlık konusu.
ihtilâl: ayaklanma, kargaşalık.
ihtilâlât: ihtilâller, ayaklanmalar.
ihtilâlkârâne: ihtilâl yaparcasına.
ihtilâm: uyurken cenabet olma.
ihtilât: karışma, görüşme.
ihtilâtat: karışmalar, görüşmeler.
ihtimal: olabilirlik.
ihtimalat: ihtimaller.
ihtimam: özen, özenme.
ihtimamât: ihtimamlar, özenmeler.
ihtimamkâr: ihtimamcı, özen gösteren.
ihtimamkârâne: ihtimam gösterircesine, özenerek.
ihtirâ: yepyeni bir şey ortaya çıkarma.
ihtiram: hürmet etme.
ihtiras: aşırı istek.
ihtirasât: ihtiraslar, aşırı istekler.
ihtiraz: çekinme.
ihtisar: kısaltma.
ihtisaren: kısaltarak.
ihtisas: hissetme, duyumsama.
ihtisas: uzmanlık.
ihtisasat: hislenmeler, duygulanmalar.
ihtisasat: uzmanlıklar.
ihtişam: görkem, etkileyici görünüş.
ihtiva: içine alma, kapsama.
ihtiyacât: ihtiyaçlar.
ihtiyac: gerek duyma, gerek duyulan şey.
ihtiyar: seçme, isteme, yaşlı kimse.
ihtiyare: ihtiyar hanım.
ihtiyarem: ihtiyarım, yaşlıyım.
ihtiyaren: seçerek, isteyerek.
ihtiyarî: isteğe bağlı, istemekle.
ihtiyarsız: istek dışı, istemeden.
ihtiyat: ilerisini düşünerek davranma.
ihtiyaten: ilerisini düşünerek.
ihtiyatî: ihtiyatla ilgili.
ihtiyatkâr: ihtiyatlı.
ihtiyatkârane: ihtiyatlı bir biçimde.
ihtizâr: çekinme, sakınma.
ihtizaz: titreme, hoşlanma.
ihtizazât: titremeler, hoşlanmalar.
ihvân: kardeşler.
ihvânî: kardeşlikle ilgili.
ihvetî: kardeşim.
ihyâ: canlandırma.
ihzâr: hazırlama.
ihzârât: hazırlamalar.
ihzâriye: hazırlama.
îka: yapma, etme.
îkaât: yapıp etmeler.
ikab: azap, eziyet, ceza.
ikame: yerine koyma.
ikamet: oturma, yerleşme.
ikametgâh: oturulan yer, adres.
îkan: kesin biliş.
îkaz: uyarı.
îkazât: uyarılar.
îkazkâr: uyarıcı.
îkaznâme: uyarma yazısı.
ikbâl: yönelme, talihlilik, saadet.
iklim: bir yerin hava durumu.
ikmâl: tamamlama.
iknâ: inandırma.
ikra: oku!
ikrâh: zorlama, tiksinme.
ikrâm: ağırlama.
ikrâmât: ikramlar.
ikrâmiye: armağan olarak verilen para.
ikrâr: söyleme, dile getirme.
ikrâz: borç verme.
iksir: çok tesirli ilaç.
iktibas: alıntı, söz nakletme.
iktibasen: alıntı yaparak.
iktidâ: uyma.
iktidâen: uyarak.
iktidar: güçlülük.
iktifa: yetinme.
iktifaen: yetinerek.
iktiham: dayanma, katlanma.
iktiran: iki şeyin bir arada gelmesi, yakınlık.
iktisa: giyinme.
iktisâb: kazanma, edinme.
iktisâd: tutum, harcamada aşırıya kaçmama, ekonomi.
iktisar: kısaltma.
iktiza: gerekme, gereklik.
ilâ: "kadar" mânâsında ön ek.
îlâ: yüceltme, yayma.
ilââhir: sonuna kadar.
ilââhirilâyet: âyetin sonuna kadar.
ilâh: tanrı.
ilâhe: tanrıça.
ilâhî: Allaha dair.
ilâhiyat: Allahtan bahseden ilim.
îlâm: bildirme.
îlâmnâme: bildirme yazısı.
ilân: duyurma, duyuru.
ilânât: ilanlar, duyurular.
ilânihaye: sona kadar.
ilânnâme: duyurma yazısı.
ilâve: ek.
ilâveten: ek olarak.
îlâyıkelimetullah: Allah kelâmını yayma.
ilbâs: giydirme.
ilca: gereklilik, zorlama.
ilcaât: gereklilikler, zorlamalar.
ilel: sebepler, hastalıklar.
ilelebed: sonsuza kadar.
îlem: bil!
îlemeyyühelazîz: bil ey azîz!
ileyh: ona.
ilga: kaldırma.
ilhâd: dinsizlik.
ilhâh: zorlama.
ilhak: katma, ekleme.
ilhâm: Allah tarafından kalbe gelen mânâ.
ilhâmât: ilhamlar, kalbe gelen mânâlar.
ilhâmen: ilham olarak.
ilhâmî: ilhamla ilgili.
ilka: ekme, bırakma.
ilkaât: ilkalar, ekmeler.
ilkah: dölleme, aşılama.
illâ: ille, ne olursa olsun, özellikle.
illallah: Allahdan başka.
ille: sebep, illa.
illet: hastalık.
illet: asıl sebep.
illiyet: sebeplik.
illiyyîn: cennetin en yüksek yeri.
illüzyon: cisimleri yanlış idrak etmek.