zaaf: zayıflık.
zaafiyet: zayıflık.
zâbıta: emniyet görevlisi.
zabıtnâme: tutanak.
zâbit: subay.
zâbitân: subaylar.
zabt: alma, tutma, bağlama.
zabtiye: polis veya jandarma.
zabturabt: tutma ve bağlama, disiplin.
zâd: azık.
zâde: oğul, çocuk.
zâdegân: asil, soylu.
zâf: zayıflık, kuvvetsizlik.
zafer: başarma, üstün gelme.
zaferyâb: zafer kazanan.
zâfiyet: zayıflık.
zâhib: giden, gidici.
zâhid: din için dünyayı önemsemeyen.
zâhidâne: din için dünyayı önemsemeyen kimse gibi.
Zâhir: "bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden"
mânâsında ilâhî isim.
zâhir: görünen, belli.
zahîr: yardımcı, arka çıkan.
zahîre: ambardaki tahıl, azık.
zahiren: görünüşe göre.
zahirî: görünüşte.
zahirperest: dış görünüşe kıymet veren.
zahmet: sıkıntı, zor, güç.
zahr: arka, sırt.
zâid: artan, fazlalık.
zâif: güçsüz, zayıf.
zâife: zayıf, güçsüz.
zâifem: zayıfım, güçsüzüm.
zâika: tadma duygusu.
zâil: geçici, son bulan.
zâilât: zailler, gelip geçiciler.
zâkir: zikreden, Allahı anan.
zakkum: bir bitki türü, cehennem ağacı.
zalâm: karanlık.
zâli: eğri, eğimli.
zâlik: bu, şu, o, böylece.
zalil: gölgeli, koyu.
zâlim: zulmeden, haksız.
zâlimane: zâlimce.
zâlimiyet: zâlimlik.
zallâm: çok zulmeden.
zalûm: pek zâlim.
zalûmiyet: zâlimlik, zulmetme.
zam: ekleme, artırma.
zamanen: zaman olarak.
zamanî: zamanla ilgili.
zamir: ismin yerini tutan kelime.
zân: sanma, sezme.
zanî: zina eden, çiftleşen.
zânnıgalib: kuvvetli zan.
zann: sanma, sezme.
zann: sanan, zanneden.
zannî: zanla ilgili.
zapt: tutma, alma, yazma.
zaptiye: subaylık, subay.
zarâfet: incelik, kibarlık.
zarardîde: zarar gören.
zarf: kab, kılıf.
zarfiyet: zarf olma.
zâri: ağlayıp sızlama.
zarif: ince, nazik, narin.
zarûret: çaresizlik, yoksulluk, mecburiyet.
zarûrî: mecburiyetle, ister istemez.
zarûriyât: zarurî olanlar.
zarûrîye: zarurî olan.
zarûrîyet: mecburiyet, zorda kalma.
zât: hürmete lâyık kimse, kendi, asıl, öz.
zâten: esasen, aslında.
zâtî: zatla ilgili, özel.
zâtîye: kendisiyle ilgili.
zâviye: açı, tekke, dergâh.
zâyî: elden çıkan, yitik.
zayîât: kayıplar, zararlar.
zebân: dil, lisan.
zebânî: azap melaikesi.
zebed: köpük.
zeberced: kıymetli bir taş.
zebh: kesme, boğazlama.
zebîb: üzüm.
zebîha: kesilecek hayvan.
zebûn: güçsüz, aciz.
zebûnküş: düşkünü ezen.
Zebûr: Davud aleyhisselâma inen ilahi kitap.
zecirkârâne: zorlarcasına.
zecr: sakındırma, zorlama.
zecren: zorlayarak.
zede: "vurulmuş, çarpılmış, tutulmuş" mânâsında son ek.
zefir: hıçkırarak nefes verme, ağlama.
zehab: gitme, bir fikre kapılma.
zeheb: altın.
zehirbaz: zehirci, zehir yapan.
zehr: zehir.
zehrâ: parlak, berrak.
zehrâlûd: zehirle karışık.
zekâ: çabuk anlama kabiliyeti.
zekât: zenginlerin kırkta bir oranında fakirlere yaptığı yardım.
zekâvet: zekilik, anlayış çabukluğu.
zekî: çabuk anlayışlı, temiz.
zelîl: alçak, düşük.
zelîlâne: alçalarak, alçakça.
zelle: sürçme, yanılma.
zelzele: yer sarsıntısı, deprem.
Zemahşerî: Keşşaf isimli ünlü tefsiri yazan islâm âlimi.
zemân: zaman.
zembil: büyük sepet.
zemherir: zemheri, şiddetli soğuk devresi.
zemime: kötü hâl ve hareket.
zemîn: yer, yeryüzü.
zemm: kötüleme.
Zemzem: Kâbedeki mukaddes su.
zemzeme: hoş ses, nağme.
zenadıka: zındıklar, dinsizler.
zenav: havuz veya göl.
zenb: suç, günah.
zenberek: kurulan âlet.
zenberekvârî: zemberek gibi.
zencebîl: hoş kokulu bir baharat, zencefil.
zencî: siyah ırktan olan.
zendeka: dinsizlik.
zeneb: kuyruk.
zengâr: pas.
zer: ekme.
zerâfet: zariflik, incelik, güzellik.
zerdüşt: ateşe tapan.
zerk: hile, şırınga.
zerrât: zerreler, atomlar.
zerre: atom, molekül.
zerrece: zerre kadar.
zerrîn: altından yapılmış.
zevâhir: çiçekler, görünüşler.
zevâid: fazlalıklar.
zevâl: sona erme, silinme.
zevâlâlûd: zevalle karışık.
zevâlî: sonu ermesi yakın.
zevât: zatlar, kimseler.
zevc: koca, eş.
zevcât: zevceler, eşler.
zevce: kadın, eş, karı.
zevciyyet: karı kocalık.
zevil: sahibi, sahipler.
zevilervah: ruh sahipleri.
zevilhayat: hayat sahibi.
zevilidrâk: idrak sahibi.
zevilihsas: hissedebilen.
zevilukûl: aklı olanlar.
zevk: tatma, tad, haz.
zevkâlûd: zevkle karışık.
zevken: zevk olarak.
zevkî: zevkle ilgili.
zevkperest: zevke düşkün.
zevzek: geveze, münasebetsiz, hoppa.
zeyil: zeyl, ek.
zeyl: zeyil, ek, ilave, etek.
zeylen: ek olarak.
zeyn: süs, süsleme.
zeynab: gölcük.
zeyneb: gül.
zeyt: zeytin yağı.
zıd: zıt, aksi.
zıddeyn: iki zıt.
zıddiyet: zıtlık.
zıhar: kocanın karısına "sen anam gibisin" demesi.
zılâl: gölge.
zıll: gölge.
zıllî: gölgeli, gölge ile ilgili.
zıllîye: gölgeli.
zıllîyet: gölgelilik.
zımn: iç yüz, dolaylı anlatılan.
zımnen: dolayısıyle.
zımnî: saklı, gizli, örtülü.
zındık: dinsiz.
zındıka: dinsizlik.
zırh: savaş elbisesi.
zıvana: küçük boru.
zi: "den, dan" mânâsında ön ek.
zî: "sahibi" mânâsında ön ek.
zîakıl: akıl sahibi, akıllı.
zîb: kurt.
zibâ: güzel, süslü.
zîcemâl: güzellik sahibi.
zidergâh: dergahtan.
zifaf: gerdek.
zîfikir: fikir sahibi, düşünebilen.
zîhaşmet: haşmet sahibi, görkemli.
zîhayat: hayat sahibi, canlı.
zîhimmet: himmet sahibi.
zihin: "anlama, bilme, hatırlama, ezberleme" kabiliyeti.
zihniyyet: düşünce, anlayış.
zîidrâk: idrak sahibi, anlayabilen.
zikir: anmak, Allahı daima hatırlamak.
zikirhâne: zikir evi.
zikr: zikir, anma.
zikretmek: Allahı anmak.
zikriye: zikirle ilgili.
zikrullah: Allahı zikretmek, anmak.
zîkudret: kudret sahibi, güçlü.
zilâl: gölgeler.
zilhicce: Arabî onikinci ay.
zilkâde: Arabî onbirinci ay.
zillet: aşağılık.
zilliyet: bir malı elinde bulundurma hâli.
zimam: tercih, seçme.
zimmet: korumak zorunda kalma.
zimmî: anlaşma ile islâm ülkesinde yaşayan kâfir.
zinâ: nikâhsız cinsi münasebet, büyük bir günah.
zindân: karanlık yer altı hapishanesi.
zinde: dinç.
zînet: süs, bezek.
zinhar: sakın, asla.
zînnûr: nurlu, ışıklı.
zînnûreyn: iki nur sahibi.
zînur: nurlu.
zîr: alt, aşağı.
zîrâ: çünkü.
zirâ: kol uzunluğu, 75 santimetre kadar.
ziraat: tarım.
zîruh: ruh sahibi, ruhlu.
zîrüzeber: altüst, darmadağın.
zirve: doruk, tepe.
zîşân: şanlı.
zîşuûr: şuurlu, bilinci olan.
zîvücûd: vücut sahibi.
ziyâ: ışık, nur, aydınlık.
ziyâdâr: ışıklı, parlak.
ziyâde: artan, çok bol.
ziyâfet: bolca yedirip içirme.
ziyâfetgâh: ziyafet yeri.
ziyân: zarar.
ziyâret: görmeye gitme.
ziyâretgâh: ziyaret yeri.
ziyy: dış görünüş, kıyafet.
zuafa: zayıflar.
zuhr: öğle vakti.
zuhûr: görünme, ortaya çıkma.
zuhûrât: birden oluveren şeyler.
zulm: zulüm, haksızlık.
zulmânî: karanlık, sıkıntı.
zulmen: zulüm ile, haksız biçimde.
zulmet: karanlık.
zulüm: haksızlık, eziyet, işkence.
zulümât: zulmetler, karanlıklar.
zulümâtâbâd: karanlıklarla dolu.
zulümkâr: zulüm eden, zâlim.
zûm: yanlış zan.
zunûn: zanlar, sanmalar.
zurafâ: zarifler, kibarlar, nazikler.
zübde: öz, özet.
zübeyr: yazılı şey.
zücac: cam.
zücace: cam, şişe.
Zühal: bir gezegen.
zühd: din için dünyadan el etek çekme.
Zühre: Sabah Yıldızı, çiçek.
zührevî: frengi gibi hastalıklar.
zühûl: geciktirme, yanılma.
zühûr: çiçekler.
zükûr: erkekler.
zükûret: erkeklik.
zül: "sahibi" mânâsında ön ek.
zülâl: berrak, tatlı, güzel, soğuk, su.
zülcelâl: büyüklük sahibi.
zülcenaheyn: iki kanatlı, iki taraflı.
zülecniha: çok kanatlı, çok yönlü.
zülf: zülüf, saç lülesi.
Zülfikâr: Hazreti Alinin kılıcı.
Zülfikârmisâl: Zülfikâr gibi.
Zülkarneyn: eski bir hükümdar.
Zülkarneynmisâl: Zülkarneyn gibi.
züll: alçalma, horluk.
zümre: bölük, gurup.
zümrüt: bir süs taşı.
zünnâr: papaz kuşağı.
zünûb: günahlar, suçlar.
zürefâ: zarif kimseler.
zürriyet: soy, nesil.