: : : SÜPER FORUM TÜRKİYE : : :
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


TüRkİyE'nİn ''EN'' SüPer FoRuM SiTeSi
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 37
Kayıt tarihi : 14/09/07

TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI   TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI - Sayfa 2 Empty2007-10-27, 4:28 pm

Tasavvufun ana teması aşktır

Tasavvufun ana teması Aşktır. Bütün Mutasavvıflar Allah Aşkı üzerinde çok durmuşlardır..

İnsan gerçek olgunluğa ve iç huzura ancak Allah aşkı ile ulaşabilir. Başka hiçbir şey bunları sağlayamaz.

Allah’a Aşık olmak, gerçek bir kul olmak demektir. Aşk olmazsa kulluk olmaz.

Aşk ve sevgi olmadan yapılan ibadet sadece şekilden ibarettir.Aşksız ibadet samimiyetten uzak sadece yapmış olmak için yapılan bir aktiviteden öte bir şey değildir.

Allah aşkı insanın yolunu aydınlatır. Aşksız bir hayat karanlıktan ve zulumattan ibarettir.

Tasavvufçuların ana gayesi Aşktır. İnsanlığa Aşk ile Olgunlaşmanın yolunu öğretmektir..

Kur'an'da "sevgi - aşk" sözüne sıkça raslanmaktadır.
Bu konuda Cenab-ı Allah { Mâide 5/54 ) "Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler" buyurmaktadır. Bir başka âyette "Mü'minlerin Allah'a karşı pek şiddetli bir sevgisi vardır." ( Bakara 2/165 ) buyurmaktadır.
Yunus Emre’nin bir şiiriyle konuyu uzatmadan noktalayayım ;

İşidin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk
Değmelere bitinmez hürmetli nesnedir aşk
Hem cefâdır hem safa Hamza'yı attı Kaf'a
Aşk iledir Mustafâ devletli nesnedir aşk
Dağa düşer kül eyler gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler kıymetli nesnedir aşk
Kime kim aşk vurdu ok gussa ile kaygu yok
Feryad ile âhı çok firkatli nesnedir aşk
Denizleri kaynatır mevce gelir oynatır
Kayaları söyletir kuvvetli nesnedir aşk
Âkılleri şaşırır deryalara düşürür
Nice ciğer pişirir key odlu nesnedir aşk
Miskin Yûnus neylesin derdin kime söylesin
Varsın Dost'u toylasın lezzetli nesnedir aşk

Böyle ulvî bir aşka yoluna düşmeyenin, ondan anlamayan ve onu inkâr edenin, Yunus'un gözünde hayvandan farkı yoktur. Öyle kimseye öğüt de kâr etmez:

Aşksızlara verme öğüt öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur hayvan öğüt bilir değil


(*) Mehmet Demirci’nin Yazdığı Yunus'ta Aşkın Dinamizmi İsimli Yazsından Alıntıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 37
Kayıt tarihi : 14/09/07

TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI   TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI - Sayfa 2 Empty2007-10-27, 4:29 pm

Tasavvufun lüzûmu

Tasavvuf, İslâmî ilimlerin özü ve kaynağıdır. Esrar odasının ilâhî sırlarına mazhar olabilmek ve hakikatı anlamak için kurulmuş ilâhi bir ilim-irfan mektebidir. Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir.

Tasavvufun asıl gayesi süzülmektir. Tereyağının süzüldüğü gibi süzülmek, haddelerden geçmektir.

“Koca bir adam olarak girdim, zerre hakîr olduğumu bildim.”

Tasavvuftan gaye budur. Bu hale gelebilmek için, “Fenâ”ya varmak için tasavvuf elzemdir.

Tarikat-ı aliye münevver bir yoldur. Nefsi tezkiye, ruhu tâlim ve terbiye için lüzumlu olan bir yoldur. Kişinin varlığını dağıtması ve Var’ı bulması için yegâne âmildir.

Hiç şüphesiz ki bu da, Fenâfillâh’a ermiş bir Mürşid-i kâmil’in taht-ı terbiyesine girmekle gerçekleşir. Ezelî nasibini aldıkça nefis tezkiye olur, ruh tekâmül eder. Nefis derecelerini aştıkça, perdeleri bir bir kaldırdıkça Hakk’a yaklaşmış olur.

Çünkü ALLAH-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” buyuruyor ve inananlara duyuruyor. (Zâriyat: 21)

O’nu görünceye kadar bir bir perdeleri kaldırmak gerekiyor, ki O’na vâsıl olmuş olsun.

Her yolun çalışması dıştan olur, fakat hiç şüphesiz ki bu yolun çalışması içten olur.

Tarikat kelime mânâsı itibarı ile “Yol” demektir. Tasavvuf dilinde ise; “ALLAH-u Teâlâ’yı bilmek, bulmak ve O’na yaklaşmak için takip edilecek ibadet yolu” mânâsına gelir.

“ALLAH’a ulaşan yollar mahlûkatın nefesleri adedincedir.”

Lüzumu ise Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle ispat edilmiştir.

ALLAH-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik.” buyuruyor. (Mâide: 48)

Fahrüddin-i Râzi -rahmetullahi aleyh- Hazretleri ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerime’ye:

”Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vâcip ettim. Evvelâ şeriat, sonra da tarikat.” mânâsını vermişlerdir. Çünkü “Minhac”ın kelime mânâsı “Münevver bir yol” demektir.

“Minhac” kelimesinden kastedilen münevver yol “Şeriatın güzelliklerinin bütünü” olduğuna göre, şeriat yolun başı, tarikat da devamıdır.

Bilindiği gibi ümmet-i Muhammed -sallALLAHu aleyhi ve sellem-in havassı derecesinde bulunan kâmil zevât-ı kiram’ın en son arzu ve isteği, ALLAH-u Teâlâ ile sevgi zinciri kurabilmektir.

Bu ise;

“Resulüm! Onlara söyle: Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki, ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmran: 31)

Âyet-i kerime’sine göre, ancak Sünnet-i seniye’ye harfiyyen uymakla gerçekleşeceğinden, her hâl-ü kârda bir tarikata başvurmak zaruridir.

Ve buna benzer birçok Âyet-i kerime’ler vardır.

Zikrullah Emr-i Şerif’i:

Zikrullah bütün müslümanlara ilâhî bir emir gereğidir.

ALLAH-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde:

“Benim zikrim için namaz kıl!” (Tâhâ: 14)

Âyet-i kerime’si ile dinin direği ve temeli, ibadetlerin rehberi olan namazı emretmiş olduğu gibi;

“Ey iman edenler! ALLAH’ı çok çok zikredin!” (Ahzâb: 41)

Âyet-i kerime’sinde de Zât-ı akdes’ini zikretmeyi emretmiştir. Namaz da ilâhî bir emirdir, zikrullah da ilâhî bir emirdir.

Kur’an-ı kerim’de diğer ibadetler için “Çok çok namaz kılınız!”, “Çok çok oruç tutunuz!” gibi ifadeler olmamasına karşılık “ALLAH’ı çok çok zikrediniz!” gibi ifadelerin bulunması, Zikrullah’ın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir.

Bir Âyet-i kerime’de:

“Zikrullah elbette en büyük (ibadet)tir.” buyuruluyor. (Ankebut: 45)

Zikrullahtan daha büyük, daha üstün bir şey yoktur. Amellerin en yücesi, en iyisidir.

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise:

“Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken de ALLAH’ı zikredin.” buyuruluyor. (Nisâ: 103)

Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk’ın sevgisini kazanırlar.

Zahirde kalanlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerdeki zikri, yalnız namaz olarak kabul ediyorlar. Bilmediklerinden hakikatlara gözü yumuk bakarlar. Halbuki bâtına intikâl edip, iç âlemine döndükleri zaman bunun hakikatını göreceklerdir.

Bunun gibi birçok Âyet-i kerime’ler ile ALLAH-u Teâlâ zikrullahı evvelâ Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Efendimize, sonra da ümmet-i muhteremesine emir buyurmuştur.

ALLAH-u Teâlâ:

“ALLAH’ı unuttuklarından dolayı ALLAH’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâsıkların tâ kendileridir.” (Haşr: 19)

Âyet-i celile’si gereğince zikir ve fikirden gafil olan müminleri “Fâsık” kelimesi ile vasıflandırıyor.

ALLAH-u Teâlâ’nın bir kulunu sevmesi, muhakkak ki o kulun zikrullahı sevmesi ve iştigal etmesi ile kaimdir. Etmeyenlerin ise cezalandırılacakları vaad ve vaîdinin bir neticesidir.

Kalbî ve Cehrî Zikrullah:

İnsanların mizaçları yaratılış itibarı ile değişik olduğundan, Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu emr-i ilâhî’yi alınca;

“Cenâb-ı Hakk benim göğsüme ne döktüyse, ben de onu olduğu gibi Ebu Bekir’in göğsüne boşalttım.” (Risâle-i Es’adiyye. 6. Fasıl)

Hadis-i şerif’inin ifade ettiği mânâ gereğince, Hazret-i Ebu Bekir Sııddık -radiyALLAHu anh- Efendimizi çağırıp “Kalbî” zikri telkin ederek ona öğretmiş ve Ashâb-ı kiram -radiyALLAHu anhüm- Hazerâtına tâlim etmesini kendisine emir buyurmuştur.

Aynı şekilde Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Ali -radiyALLAHu anh- Efendimize de “Cehrî” zikri talim edip, diğer Ashâb-ı kiram -radiyALLAHu anhüm- Hazerâtına telkin etmesini emretmiştir. Yani “Hafî” ve “Cehrî” zikirler bu noktada ayrılıyor.

Ashâb-ı kiram -radiyALLAHu anhüm- Hazerâtı da öğrendikleri usûl üzere kalbî ve cehrî zikirleri icra etmişlerdir.

Hazret-i Ali -radiyALLAHu anh- Efendimiz Ashâb-ı kiram -radiyALLAHu anhüm- Hazerâtını vasfederken:

“Onlar ALLAH-u Teâlâ’yı zikrederken, rüzgarlı bir günde sallanan ağaç gibi sallanırlardı. Gözleri yaşarırdı, gözyaşları elbiseleri üzerine sel gibi akardı.” buyuruyor. (Ebu Nuaym. Hilye)

Bu itibarla zikir ikiye ayrılmış, birincisine “Sıddıkiye”, ikincisine “Aleviye” adı verilmiştir.

Bu nurun, bu ilâhî feyzin kaynağı Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Efendimizdir. “Hafî” olanı Hazret-i Ebu Bekir Sıddık -radiyALLAHu anh- Efendimizden, “Cehrî” olanı ise Hazret-i Ali -radiyALLAHu anh- Efendimizden intişar etmiştir.

Daha sonra ikiden onikiye ayrılmıştır. Her ne kadar oniki imam vasıtasıyla oniki kola ayrılmışsa da aslı birdir. Her biri kendi hâlâtı üzerine içtihatta bulunmuştur. Bu husus da aynı mezheplerin intişârı gibidir. İçtihad derecesine varmış olan Evliyâ-i kiram’ın içtihadı neticesinde olmuştur.

Hazret-i Ebu Bekir -radiyALLAHu anh- Efendimizden Bayezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretlerinin zamanına gelinceye kadar bu hafî yol “Tarikat-ı Sıddıkiye” adı ile anılıyordu. Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretlerinin zamanına geldiğinde ise “Tarikat-ı Nakşibendiye” adı ile anılmaya başlamıştır.

Ve bu yol o günden bu güne, Pirân-ı izam -kaddesALLAHu esrârehüm- Hazerâtının el ve gönüllerinde zamanımıza kadar teselsülen gelmiştir. Bu silsile-i celile-i âliye tevatür ile sabit olmuştur. Her devirde büyük bir İslâm cemaati tarafından doğruluğu tasdik edilmiştir.

İmâm-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri:

“Tevatür ile dinde sabit olanı inkâr etmek küfürdür.” buyururlar.

Tasavvufun Önemi:

Tarikat-ı aliye’ye dahil olan bir sâlik:

“Nefsini temizleyen kurtulmuştur.” (Şems: 9)

Âyet-i kerime’sinde buyurulduğu üzere kalbini, mâsivânın bataklık ve bulanıklıklarından temizleyerek mârifet evi ve muhabbet yurdu hâline getirir.

Tarikat, şeriat-ı mutahharanın hâdimidir, yardımcısıdır. Abdest, temizlik, taharet, namaza hazırlık olduğu gibi; tarikat da kalbi temizleyip huzura hazırlar.

Kalb temiz olursa, kişiyi ibâdet ve taate sevkeder. Hasta bir insan güzel yemeklerin lezzetini anlayamadığı gibi, mâsivâ bataklığına dönen bir kalb de ibadet ve taatın lezzetini anlayamaz. Hasta olan kalbin temizlenmesi lâzımdır.

Yeryüzünde mevcut bu kadar sular vardır, menbaı birdir. Kimisi çok güzel, gayet tatlıdır. Kimi ise acı ve bulanık olur.

Kalplerinde nur olanlar hikmetli, feyizli ve tesirli olur. Masivâ bataklığına dönen kalpte ise ne olur?

Bir insan zâhirini süslemek için Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem-Efendimizin şeriatına; bâtınını ziynetlendirmek, iç dünyasını nurlandırmak için de tarikatına ittiba eylemelidir. Şeriatla dış nizam, tarikatla da iç nizam tesis edilir.

İç âleme intikal etmek ancak farz ve nafile ibadetlerle kazanılır. Çünkü farzların edâsı ile mükellef olan beden olduğu gibi, nafilelerle memur olan da ruhâniyettir.

Bir insan söz ve davranışlarına ilâhî hükümler çerçevesinde yön vermezse onun tarikattan feyz alamayacağı açık bir gerçektir. O kimse doktorun verdiği ilaçları kullanıp, perhize riayet etmeyen bir hasta gibi olur.

Şurası çok iyi bilinmelidir ki, tarikatların hepsine ALLAH-u Teâlâ’nın emr-i şerif’i ile sülûk edilmiştir. Bütün tarikatların hangisi olursa olsun hepsinin de esası ve değeri Şeriat-ı mutahhara’dır. İslâm’a muhalif olan bir tarikat, zaten tarikat da değildir.

Tasavvuf sadece kâl değil, bir hâl ilmidir, bir tatbikattır. Yaşanılmadıkça, tadılmadıkça, hissedilmedikçe nazari bilgilerle anlaşılmaz ve anlatılmaz.

Tarikat-ı aliye’ye dehalet etmekten maksat, şeriatte inanılması gereken şeylere karşı yakîn hâsıl olmasıdır. Hakiki iman da budur.

Mesela ALLAH’ın varlığını önce işiterek inanan insan; bularak, anlayarak inanmaya başlar, imanı kemâle erer.
.

Ben kısa konuşayım siz uzun anlayın. Hep Avrupa'nın ahlâktan mahrum gençlerine benzemeye çalışıyorsunuz. Eğer bilseydiniz kimlere benzemeye çalıştığınızı kendinizden nefret ederdiniz. Bu ayette büyük mana vardır. Dostumuzu düşmanımızı iyi bilelim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
 
TASAVVUFUN TEMEL KAVRAMLARI
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
: : : SÜPER FORUM TÜRKİYE : : : :: İMAN VE İNSAN :: Dini Bilgiler-
Buraya geçin: