Dünyada iki tür millet vardır. Birincisi; kendi gücünü bilen, gücüne güvenen ve gerektiğinde insan üstü güce sahip olabilenlerdir ki, düşmanları bu tür milletlerden nefret etseler bile güçlerine hayran kalırlar.
İkincisi ise tarihleri boyunca başkalarına güvenen, başkalarının arkasına saklanan, başkaları tarafından desteklendiğinde aslan kesilen, yalnız kaldığında ise fareye dönüşenlerdir.
İkinci türün tarihi ihanetler tarihidir çünkü fırsat bulduklarında hainlik etmekten geri durmazlar. Arkalarına emperyalist güçleri alabilmek için her haysiyetsizliği sergiler ve yağ çekmekten, acındırmaktan, ağlamaktan tutun da, her çeşit onursuzluğu onur addeder.
Biz Türkler birinci türe dahiliz. Türk soyunu yok etmek, Türkiye'den uzaklaştırmak için ellerinden geleni ardına koymayan, Türk nefretiyle dolu Avrupa ülkeleri, gücümüz karşısında saygıyla eğilmektedirler. Bunun çeşitli örnekleri vardır yabancıların atasözlerine geçen. Mesela Avrupa'da güçten bahsedilirken "Türk gibi güçlü" derler. İtalya'da çocuklar büyütülürken "Türkler geliyor" diye korkutul***ar. Aslında bize düşman olan ülkelerden Türkler hakkında olumlu atasözleri veya güzel sözler beklemek anlamsızdır. Ama konu güce gelince, gücümüzün farkındalar. Avusturya'nın başkenti Viyana'da bir sarayın bahçesine gücün simgesi olarak bir Osmanlı paşasının heykeli dikilmiştir. Kurtuluş Savaşımız sırasında Türklerin gücüne karşı hissettikleri nefretle karışık hayranlık duyguları kitaplarında yer almaktadır.
Tarihimizde çokça bulunan örneklerde olduğu gibi Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Harekatı sırasında efsaneler yazmış, yazdırmış bir ırkın çocukları olarak yalpalamalar, ihanetler yaşasak da mayası sağlam bir millet olduğumuz için gücümüzü asla yitirmeyeceğiz. Bütün dünyanın Türklüğe saldırmasının asıl nedeni de budur. Bizde onlarda olmayan çok güçlü, soylu bir yapı var. Biz gücümüzü kendimizden alıyoruz. İşimizi kendimiz çözümlüyoruz. Kimseyi arkamıza alma ihtiyacı duymuyoruz. Hatta kendi kendimizi yok ediyor, ya da var ediyoruz. Çünkü hiç kimsenin, hiçbir ulusun gücü bizi yıkmaya, yok etmeye yetmiyor.
Tarihe baktığımızda, kayıplarımızın sebebinin içimizdeki hainler olduğu görülür. Çünkü bir Türk'e ancak diğer bir Türk'ün gücü yeter. Bu nedenle düşmanlarımız karşımıza mertçe gelmiyorlar. Namertçe arkadan vuruyorlar. İçimizdeki genetik yapısı az çok bozulmuş ve telkinlerle, beyin yıkamalarla uyuşturulmuş kişileri bizi yıkmak amacıyla kullanmaya çalışıyorlar.
Bütün dünya bizim gücümüzü biliyor ve bizi yenmenin tek yolunun da özümüzden uzaklaştırmak olduğunun farkındalar. Ancak Türklük bilincinden uzaklaşan insanların bu Türk gücünü kendi çıkarları için kullanabildiklerini biliyorlar ve özünden uzaklaştırdıkları Türkleri Türk'ün üzerine saldırtıyorlar çünkü mertçe Türk'ün karşısına çıkma cesaretleri yoktur.
Gelelim ikinci türe: Aslında bunlara millet denemez, topluluk diye tanımlanmaları daha uygun olacaktır. Bu topluluklarla tarihimiz boyunca sorunlar yaşadık, ihanetler yaşadık ve sırtımızdan vurulduk. Dışarıdan yardım alamadıklarında kuzu kesilen bu topluluklar, böyle dönemlerde Türklere yağ çekmekle zaman geçirdiler. Ama dışarıdan küçücük bir yardım gördüklerinde kendilerini aslan zannederek Türklere saldırmaya kalktılar. Ekmek yedikleri tekneye ihanet ettiler. İhanet bunların kanına işlemiş, DNA'larına yazılmıştır. Küçücük bir olayda bile ihaneti iş edinmişler ama dış yardım kesilince kuyruklarını kıstırıp tekrar yağcılığa başlamışlardır, sanki o ihanetleri kendileri yapmamışlar gibi.
Bu tür topluluklara en iyi örnek Ermeniler ve kürtlerdir.
1) Ermeniler: Evet, Ermenilerin tarihi ihanet tarihidir. Tarih boyunca Perslere ve Bizans'a ihanet eden bu topluluk Osmanlı'ya da ihanet etmekle kalmamış, usta hırsız ev sahibini kovar misali kendi yaptıkları soykırımı Türklerin üzerine yıkmaya kalkışmışlardır. İhanetten bıkmayan Ermeniler günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti'ne ihanet etmeyi bir görev olarak algılayıp, hakkını vererek yerine getirmekteler. Tarih boyunca Ermeniler kimden destek aldılarsa onların arkasına saklanmışlardır. Kurtuluş savaşı sırasında bir taraftan Rusları arkalarına alıp, diğer taraftan Fransızların çömezliğini yapmışlardır. Fransa'nın Ermenilere karşı kuyruk acısı boşuna değildir. Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlar adına, onların uşağı olarak Türklere ihanet eden Ermeniler, Fransa'dan Doğu Anadolu bölgesinin kendilerine verileceği (!) sözünü almışlardı ama yenilgiye uğrayan Fransız askerleri Ermeniler peşlerine takılmasın diye (şimdilerde dışarıdan aldığı güçle sesi fazla çıkan Agos gazetesi yazarı Hırant .... ın da "Fransızlar bizi yarı yolda bıraktı" demesi gibi) atlarının nallarına keçe sararak gece vakti kaçmışlardı.
Ermenileri ortada bırakıp kaçan Fransızlar bu nedenle Ermenilere karşı eziklik hissetmekte, aynı zamanda Türklere karşı kullanmak üzere yedekte bekletmektedirler. İngilizlerin Ermeniler üzerindeki oyunlarını belgeleyen fihrist şeklinde bir kitap vardır. Kitap yalnızca başlıklardan ibaret olmakla beraber oldukça kalındır. Hangi tarihlerde Ermenilerle nasıl irtibat kurulduğunu, nasıl ihanete sürüklendiğini vs. açıklıyordu. Aslında Ermenilerin bu kitapları okuyarak kendilerine gelmeleri gerekir. Dayandıkları bu güçler işleri bittiğinde, ya da çıkarları kaçmak olduğunda Ermenileri ortada bırakıp arkalarına bile bakmadan tüymektedirler. Ermeniler ise her seferinde kuyruklarını kıstırıp oturmak zorunda kalıyorlar.
2) Kürtler: Kürtlerin tarihi de en az Ermenilerin tarihi kadar ihanetlerle doludur. Emperyalist güçlerin desteği ölçüsünde aslan kesilen kürtler bu desteği kaybedince kuzuya dönerek "ezilmiş zavallılar"ı oynuyorlar. Özellikle yurt dışında öyle bir rol yapıyorlar ki, işin içyüzünü bildikleri halde kendi çıkarları gereği kürtleri destekleyen siyasetçiler haricindeki tüm Avrupalılar onları gerçekten de ezilmiş, sömürülmüş, yardıma muhtaç durumda sanıyorlar.
Kürtlerin sahtekarlıklarını da göz ardı etmemek gerekir. Bir gazetenin Avrupa'ya iltica eden kürtlerle yaptığı röportajda bu duruma değiniliyor ve Avrupalıları Türkiye'de kendilerine işkence yapıldığına inandırıp sığınma hakkı elde edebilmek için kendi vücutlarının çeşitli bölgelerini taşlarla morarttıkları açıklanıyordu.
Bazen İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların, bazen de hepsinin birden himayesinde Türklere saldıran kürtler bu süreçte emperyalist güçler tarafından yalnızca amaca ulaşmak için maşa olarak kullanıldıklarını unutarak havaya girmekte ve neredeyse kendilerini kökleri binlerce yıla dayanan bir ulus olarak görmekteler. Hatta kendilerini Avrupalı (işin ilginç tarafı Avrupalı demek sömürgecilik, sahtekarlık, çifte standartçılık demektir) olarak görmeye başlamakta, akıllarısıra Türklere üstünlük taslamaya çalışmaktalar. Farsça, Arapça, İngilizce ve Ermenice karışımından oluşan kürtçeyi yazarken kullandıkları w, x, q harflerinin Avrupa ülkelerinin alfabesinde de bulunmasını büyük gurur kaynağı sayarak "Biz de Avrupalıyız" şeklinde söylemlerde bulunan kürtlerin İtalyan ve İspanyol dilleriyle kürtçe arasında benzerlik ararken buldukları en küçük bir ses ya da hece benzerliği sayesinde neredeyse mutluluktan havaya uçmaları, köklü bir millet değil, türedi bir topluluk oluşlarından kaynaklanmaktadır. Daha da ileri giderek köklerini bir yerlere dayandırma ihtiyacıyla, özellikle de Mezopotamya diye adlandırdıkları bölgeye sahip çıkma adına Sümerler ile ortak tarih arayışına girmişlerdir. Sanırım ömürleri boş hayaller peşinde, soy sop arayışı içinde geçecek.
Kürtler var oldukları günden beri emperyalist patronları tarafından kullanılıp sonrasında da bir paçavra gibi kenara atılmışlardır, yani tüm tarihi başkalarına kulluk kölelik etmekle geçen uşak ruhlu bir topluluktur.
Kürtler ve Ermeniler kendi tarihlerine bakacak olsalar zaten kendine güveni olmayan, dışarıdan medet uman toplumların yaşama şansı olmadığını görürler. Gerek Amerika, gerekse Avrupa ülkeleri ne kürtleri, ne de Ermenileri sever. Amaçları, normalde küçümsedikleri bu toplulukları bir maşa olarak kullanmak ve işleri bittiğinde, ya da işe yaramadıklarında ortada bırakmaktır.
Başkasının gücüne güvenerek yola çıkmanın sonu bellidir. Herkes kendi gücünün farkına varmalı, neleri yapıp neleri yapamayacağını önceden belirlemelidir ki her seferinde rezil olmasın. Tabi bu onların bileceği bir iştir, bizi çok da ilgilendirmez. Belki de kullanılıp bir kenara atılma olayı onlarda alışkanlık yapmış olabilir, bundan zevk alıyor olabilirler ama kendilerini dev aynasında görüp Türk'e laf atma olayına gelince; birazcık gerçekleri görmeleri tavsiyesinde bulunabilirim. Arkalarında olduğunu düşündükleri patronları her zamanki gibi kenara çekildiğinde yine kuyruklarını kıstırarak yağcılığa başlayacaklarını da unutmamalılar.
Sonuç itibarıyla Türk'ün gücü günümüzde çok daha iyi anlaşılıyor. Ermeniler, Museviler, Rumlar, kürtler Amerika dahil olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan gibi kaç ülkeyi arkalarına aldıkları halde Türkleri yok edememişler. Bugün biz Türkçüler bu kadar ülkeye, bu kadar düşmana karşı hala ayaktaysak ve hala özümüzü, benliğimizi haykırabiliyorsak bu Türklerin büyük gücünü gösterir. Kıbrıs Türkleri tüm ambargolara, tüm baskılara rağmen ayaktalar; Irak'ta kürtlerin ve Arapların tüm hamilerine karşı Türkmenler (Türkiye'deki vatan haini iktidarın da yardım etmemesine rağmen) tek başlarına dimdik ayakta kalabiliyorlarsa, Çin'deki tüm zulme, soykırıma rağmen Türkler hala varlıklarını sürdürebiliyorlarsa, bu milletimizin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Hiç kimseye ihtiyaç duymadan yalnızca kendimize güvendiğimiz için sonsuza dekte gururumuzla ayakta kalacağız. Tanrı'ya şükürler olsun ki bizi Türk olarak yaratmış.