Kanuni Sultân Süleyman
Kanunî Sultân Süleyman devrine şarkıyâtçı Ortalon’un söylediği şu
sözlerle başlamak istiyoruz: “Sultân Süleyman’ın eserleri bir sıraya
konulsa, en alt katta muhârebeleri, onun üstünde bıraktığı âbideler
ve en üstte ise, kurmuş olduğu ilmî ve hukukî müesseseler gelir”.
Yukarıda zikredilen özelliğinden dolayı Osmanlı tarihinde Kanunî;
sadece Osmanlı Padişahlarının değil, dünyada görülen hükümdârların
en muhteşemlerinden biri olması haysiyetiyle Batı âleminde Le
Manifigue (Muhteşem) ve Grand (Büyük); şâirlik mahlası olarak
Muhibbî; 13 tane büyük gazâya fiilen iştirâk etmiş olması hasebiyle
Gâzî ve diğer Osmanlı Padişahlarına dendiği gibi bazan da Süleyman
Şah denen Kânunî Sultân Süleyman, bir rivâyete göre, 900/1494
yılında Hafsa Sultân’dan Trabzon’da dünyaya gelmiştir. 926/1520
yılında ve 26 yaşında Osmanlı tahtına geçen Kanunî, 974/1566
tarihine kadar yani 46 sene Padişahlık yapmıştır.
Kanuni Sultân Süleyman, evvela başına gâile çıkarmak isteyen, babası
zamanında Şam Beylerbeyisi olan ve iktidâr değişikliğinden istifâde
ederek Melik Eşref ünvânıyla hükümdârlığını ilan eden Canberdi
Gazâli’yi 1521’de idam ettirdi. Bu gâileyi bertaraf eden Kanunî,
daha sonra meşhur seferlerinden 1. Sefer-i Hümâyûn’unu Belgrâd
üzerine yaptı. 1. Macar seferi veya Engürüs seferi de denen bu sefer
neticesinde, sırasıyla Böğürdelen (Şabaç), Zemun ve Salankamin
kaleleri fethedilmiş ve nihâyet daha sonraları Dâr’ül-Cihâd adını
alan Belgrâd, 927/1521’de feth olunmuştur. Bu arada Yemen’de
fitnelere yol açan İskender adlı şahıs, kendi adamları tarafından
öldürülerek, 927/1521 tarihinden itibaren bu beldelerde de Osmanlı
Sultânı adına hutbe okunmaya başlanmıştır.
2. Sefer-i hümâyûnunu asırlarca haçlı ordularına karakolluk yapan
Rodos ve adalar üzerine düzenlemiş ve 929/1522 yılının sonlarına
doğru Bodrum, Tahtalı ve Aydos kaleleriyle birlikte İstanköy,
Sömbeki ve Rodos adaları Osmanlı ülkesine katılmıştır.
Hıristiyanlığın İslâm âlemine karşı bir kalesi sayılan Rodos’un
zabtı, Avrupa’da büyük bir hayret ve teessür uyandırmıştır. Osmanlı
orduları adaları fetihle meşgul iken Anadolu’da problemler çıkaran
ve Yavuz tarafından Zülkadriye Eyâleti beylerbeyliğine getirilen
Şehsuvaroğlu Ali Bey fitnesi de, Ferhad Paşa kumandasında gönderilen
ordu ile 929/1522’de bertaraf olunmuştur. Bu arada Mısır’da çıkan
cüz’î isyanlar da aynı yıl bastırılmış; vefat eden Hayır Bey’in
yerine evvela Mustafa Paşa ve sonra da ikinci vezir Ahmed Paşa
getirilmiş ve memlekette huzur ve âsâyiş sağlanmıştır. 930/1523
yılında Şah İsmail’in Sultânı tebrik için elçi gönderdiğini ve aynı
yıl kendisinin vefatı üzerine oğlu Tahmasb’ın yerine şah olduğunu da
kaydetmek isteriz.
3. Sefer-i hümâyûn, 2. Engürüs (Macaristan) veya Mohaç seferi olarak
da bilinir. Belgrat’ın alınmasından sonra Müslüman Türk akınlarına
ma’rûz kalan Macaristan, Hırvatistan, Transilvanya ve Dalmaçya, bu
seferle önemli ölçüde Osmanlı topraklarına katılmıştır. 932/1526
tarihinde Tuna nehri üzerinde bulunan Petro Varadin (Petervardin)
kalesini fetheden Osmanlı orduları, daha sonra da sırasıyla Sirem
muhitindeki kaleleri, İyluk ve beraberindeki on küsur kaleyi ve
nihayet Drava nehri kenarındaki Ösek (Eszek) kalesini
zaptetmişlerdir. Kazanılan Mohaç zaferinden sonra, 932/1526 yılının
Eylül’ünde Macaristan’ın başşehri olan Budin fethedilmiş ve bunu
Segedin, Budin’in tam karşısında yer alan Peşte ve benzeri çevre
şehirlerin fetihleri takip eylemiştir. İstanbul’a Macaristan fâtihi
ünvanıyla dönen Kanuni, bu seferiyle Orta Avrupa’da dengeyi
değiştirmiş ve artık Osmanlı Devleti’nin sınırları Avusturya ve
Çekoslovakya’ya dayanmıştır.
Ferdinand’ın tekrar Almanlardan destek alarak Budin’e yürümesi
üzerine, 4. Sefer-i Hümâyûn’unu da Macaristan’a düzenleyen Kanuni,
936/1529 tarihinde Budin’i yeniden Osmanlı hâkimiyetine aldı ve yol
üzerindeki Estergon’u ele geçirdikten sonra Ferdinand’ın gizlendiği
Viyana’ya doğru yürüdü. Netice alınamayan I. Viyana Muhâsarası,
Alman ve Macarları tekrar ümitlendirdi.
5. Sefer-i hümâyûnunu yeniden ümitlenen Alman Şarlken ve Macar
Ferdinand üzerine yapmayı planlayan Kanunî, 938/1532 tarihinde
başladığı bu seferinde, evvela Siklos (Şikloş), Kanije ve nihâyet
Viyana yolunu Osmanlı ordularına açan Güns kaleleri başta olmak
üzere on beşten fazla kaleyi fethetmeyi başarmıştır. Meydandan kaçan
Şarlken ve kardeşi Ferdinand’a ağır nâmeler gönderen Kanunî, Budin’i
geri aldığı gibi, Papoçe, Şopron, eski başkentlerden Gradcaş, Pojega,
Zacisne, Nemçe ve Podgrad kalelerini aldıktan sonra, 939/1532 senesi
Kasımında Almanlarla sulh yaparak İstanbul’a dönmüştür.
6. Sefer-i hümâyûn, Irakeyn seferi veya İran seferi diye de
meşhurdur. Şarlken’den sonra Kanunî’nin ikinci büyük rakibi olan Şah
Tahmasb, Bitlis hâkimini kendisine tâbi olması için zorluyor ve
Osmanlı Devleti’nin başına doğuda gâileler açıyordu. Osmanlı
Devleti’ni Olama Hân ve Safevi devletini ise, Bitlis Hâkimi Şeref
Hân tutuyordu. 940/1533 yılında sefer, Vezir-i A‘zam İbrahim Paşa
komutasında başladı ve yol esnasında Adilcevaz, Erciş, Van ve Ahlat
alındıktan sonra 941/1534 yılında Tebriz’e girildi. Daha sonra aynı
yılın Eylül’ünde Padişah da sefere katıldı ve Karahan Derbendi
geçildikten sonra Hemedan ve Kasr-ı Şirin yoluyla Bağdat’a ulaşıldı.
941/1534 Aralık ayında Bağdad direnmeden teslim oldu. Kerkük ve
Hille gibi Irak beldeleri Osmanlı ülkesine katıldığı gibi, Güney
Irak, Kuveyt, Lahsâ, Katîf, Necd, Katar ve Bahreyn bölgeleri de
Osmanlı Devleti’ne itâat edince bütün bunlar, Basra Eyâleti adı
altında Osmanlı’ya bağlandı (24.7.1538). Bu arada Barbaros Hayreddin
Paşa, aynı yıl Tunus’u fethederek Osmanlı Devleti’ne bağlamıştı.
7. Sefer-i hümâyûnda Venediklilerin üzerine gidilmiş, Korfu ve
Otranto hücuma ma’rûz kalmışsa da, Venediklilerin sulh talebi ve
Fransa Kralının da arzusu üzerine 1537 yılında İstanbul’a dönüldü.
Bu arada Doğu Hırvatistan’da Osiyek yakınlarındaki Vertizo’ya
sokulan düşman askerleri yok edildi.
8. Sefer-i hümâyûn Kara Boğdan yani Moldavya üzerine yapıldı. 1538
yılında Kanuni Moldavya üzerine yürürken, denizlerde Hadım Süleyman
Paşa, Süveyş’ten hareket ederek Yemen ve Aden’i almış ve
Hindistan’daki Diu Kalesini kuşatmıştı. Yine aynı yıl, Osmanlı
Devleti’ne Batı Cezayir’i kazandıran Barbaros Hayreddin Paşa, Batılı
donanmalara karşı kazandığı Preveze deniz zaferi ile Akdeniz’i bir
Osmanlı Gölü haline getirmişti. Kara Boğdan seferi de, her ne kadar
sulh ile neticelendi ise de, hem Moldavya bölgesinde ve hem Tuna
boyunda Osmanlı sınırları durmadan genişliyordu.
9. Sefer-i hümâyûn, 1541’de yapılan Budin Seferi’dir. Macaristan’da
Osmanlıların himâyesindeki Kral Yanoş Zapolya’nın ölümüyle (1540),
Avusturyalı Ferdinand’ın buraları işgal etmek istemesi ve hatta
Budin ve Peşte’yi kuşatması, Kanunî’yi tekrar bu bölgelere getirdi.
1541 tarihli bu seferle artık Macaristan’ı Budin Eyâleti’nin bir
parçası haline getirdi.
Kısa bir süre sonra Ferdinand, Almanların desteği ile yine Budin ve
Peşte’yi kuşattıysa da, Kanunî Sultân Süleyman 10. sefer-i hümâyûnu
ile hem Ferdinand’ı ve hem de kendisini destekleyen Almanları, 1543
tarihinde geri çekilmeye ve Osmanlı Devleti’nden sulh andlaşması
istemeye mecbur etti. Bu sefer neticesinde Macaristan’ın dinî
merkezi olan Estergon, İstolni-Belgrad ile beraber iki mühim sancak
merkezi olarak Budin’e bağlandı. Peç ve Şikloş, geri alındı. Yapılan
andlaşmayı bütün Avrupa devletleri kabul etmek durumunda kalırken,
Kanunî, tartışmasız “Cihân Padişahı“ ünvanını bu gazâ ile kazandı.
İmparator sıfatı, sadece Muhteşem Süleyman için kullanılabilecekti.
Muhteşem Süleyman, 11. sefer-i hümâyûnunu, Osmanlı Devleti’ni
arkadan vurmayı âdet haline getiren İran’a yaptı. Buna 2. İran
Seferi de denir. 1548-1549 yıllarında gerçekleştirilen bu sefer ile,
Tebriz geri alındı. 1553-1555 yılları arasında da 3. İran seferini
ve genelde ise, 12. Sefer-i hümâyûnunu yaptı. Buna Nahcivan Seferi
de denmektedir. 1554 Temmuz’unda Revan’a gelen Padişah, oradan
Nahcivan’a giderek burayı feth eyledi. Kuzey Azerbaycan üzerinden
Güney Azerbaycan’a geçince, Şah sulh istedi ve ortalarda
görünmeyince de Amasya’ya çekildi. 1555 yılında Amasya’da imzalanan
andlaşma ile Gürcistan paylaşıldı ve Irak’da eski sınırlar muhâfaza
edildi.
Şehzâde Mustafa ve Şehzâde Bâyezid meseleleriyle yıpranan haşmetli
Padişah, son büyük seferini, 1566 yılında Zigetvar’a düzenledi ve
burada kuşatma sırasında 72 yaşında iken çadırında vefât etti.
Yavuz döneminde 6.5 milyon km2 olan Osmanlı Devleti’nin toprakları,
Kanunî devrinin sonunda en yüksek seviyesine olmasa da, 15 milyon
km2ye yükseldi. Osmanlı Devleti’nin sınırları içine, Avrupa’da
-bugünkü siyasi sınırlarla- Eszak hariç Macaristan, Erdel
(Romanya’da), Banat (Romanya ve Yugoslavya’da), Belgrad ve
Voyvodana, Hırvatistan ve Slovenya ve daha nice yerler; Asya’da
Rodos ve on iki ada, Arabistan, Batı Gürcistan, Doğu Anadolu’nun
geriye kalan kısmı, himâye bölgeleri olarak, Yemen, Kuveyt, Bahreyn,
Hadramut, Katar ve daha nice yerler; Afrika’dan Eritre, Cibuti,
Somali, Habeşistan’ın önemli bölgeleri, Libya, Tunus, Çad ve Büyük
Sahra’nın bazı kısımları dâhil olmuştu. Kısaca “Bir sultân-ı azîm’üş-şan
idi ki, her hıttada hutbesi yürür ve bin bir kal’ada nevbeti
vurulurdu.”.
Netice olarak Kanunî Sultân Süleyman devri, hem devletin
sınırlarının genişlemesi yani siyâsi ve coğrafi açıdan ve hem de
ilim, kültür, hukuk ve maliye gibi konular açısından, Osmanlı
Devleti’nin zirvelere yükseldiği bir dönemin kısa adıdır.
Kanunî Sultân Süleyman, hem büyük bir asker, hem kudretli bir
idareci ve hem de eşine ender rastlanır bir devlet teşkilâtçısı idi.
Bu dehâsını, Fâtih zamanında hazırlanan teşkilât kanunlarını
geliştirerek ve kısmen de değiştirerek gösterdi. Denilebilir ki,
Osmanlı Devleti’nin siyâsî, kültürel, sosyal, iktisâdî, adlî ve
kısaca her çeşit yapılanması, Kanunî devrinde zirvesine yükseldiği
gibi, devletin merkezî ve taşra teşkilâtı da bu dönemde zirveye
yükselmiştir. Bunu, hazırlattığı kanunnâmelerde görmek mümkündür.
Kanuni devrinin zirveye yükselmesinde katkısı bulunan Sadrazamlar
arasında Pîrî Mehmed Paşa, Lütfi Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa’yı;
Şeyhülislâmlar arasında Zenbilli Ali Efendi, Kemal Paşa-zâde,
Çivi-zâde ve özellikle de Ebüssuud Efendi’yi; diğer devlet adamları
arasında Barbaros Hayreddin Paşa, Koca Nişancı Celâl-zâde Mustafa,
Seydi Bey ve Ca’fer Ağa’yı; ilim ve maneviyât erbâbı arasında ise,
Nakşibendi Tarikatının reislerinden Hâce Mahmûd Bedahşî, Şeyh Bâli
Efendi, Hâce Derviş Mehmed Efendi, Molla Abdüllatif Efendi ve Kadi-zâde
Acem Efendi’yi zikredebiliriz. Ancak büyük zatlar bunlardan ibaret
değildir.
ZEVCELERİ: 1- Hürrem Haseki Sultân; Kanunî’nin nikâhına aldığı ve
aslen Ukran bir Ortodoks râhibin kızı yahut Fransız veya İtalyan
olduğu hususunda iddialar bulunan câriyedir. Şehzâde Mehmed ve Selim
II’nin annesi. 2- Mahidevran Kadın; Abdullah kızı ve Şehzâde
Mustafa’nın annesi. 3- Gülfem Hâtun; Câriyelerden ve Şehzâde
Murad’ın annesi. 4- Abdullah kızı ve Şehzâde Mahmûd’un annesi.
ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân. 2-Şehzâde Sultân Mustafa
Hân. 3-Şehzâde Murad. 4-Şehzâde Sultân Mehmed Hân. 5-Şehzâde
Abdullah. 6- Mihrimah Sultân. 7-Şehzâde Sultân Selim Hân II.
8-Şehzâde Sultân Bâyezid Hân. 9- Fatma Sultân. 10- Râziye Sultân.
11-Şehzâde Sultân Cihangir. 12-Şehzâde Orhan .