Yıldırım Bâyezid
Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok konuşulan Padişahın
Yıldırım Bâyezid olduğu doğrudur. Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi; Kısa zamanda Anadolu birliğini kurup devleti
genişletmesine rağmen, 1402’de Ankara’da Timur’a yenilerek tekrar
başa dönülmesine sebep olmasıdır. İkincisi de, hem Emir Sultân
Buharî’ye kayınpeder olması ve hem de içki içtiğine dair iddiaların
bulunmasıdır. Önce Yıldırım Bâyezid’i tanıyalım.
1387 tarihinde katıldığı Karaman Seferinde gösterdiği
kahramanlıklardan beri Yıldırım lakabıyla anılan I. Bâyezid, Sultân
Murad’ın büyük oğlu ve veliahdıdır. Bursa’da babasının tahta çıktığı
sene yani 761/1360 yılında Gülçiçek Hâtun’dan dünyaya gelmiş ve
791/1389 yılının Ramazan ayının beşinde de babasının şahâdeti
üzerine tahta çıkmıştır. Padişah olmadan evvel sırasıyla Kütahya,
Hamid İli ve ilk Amasya Sancak Beyliği gibi tecrübeleri
bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin Kosova’da haçlı ordularıyla meşgul olmasını
fırsat bilen Karamanoğulları, Osmanlı Devleti’ne ait sancak ve
kazalara hücum başlattı. Bunu gören Yıldırım, 1390 yılının ilk
günlerinde Anadolu birliğini tehlikeye sokmamak için hemen bu
bölgeye intikal etti. Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan Beylikleri
Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını bildirince, hemen 1390-91 kışında
Ankara’ya gelerek orada kışlasını kurdu. Sonradan yanına Bizans
İmparatoru II. Manuel’i de alarak Karaman bölgesine geçti ve onları
ikaz etti. Zaten Karamanoğlu Damad Alâ’addin Bey de firar etmişti.
Ege Adalarını vurarak Venedik Cumhuriyet’ine gözdağı vermeyi de
ihmal etmeyen Yıldırım’ın bütün hayali İstanbul’u fethetmek idi. Bu
sebeple 1391’de 7 ay sürecek olan İstanbul kuşatmasına başladı.
Bizans’ın sulh ile itaat edeceğini umuyordu; ama olmadı.
Rumeli’nde gayr-i müslimlerle uğraşan Osmanlının aleyhine, durumu
fırsat bilen Karamanoğlu-Candaroğlu ve Sivas’daki Kadı
Burhâneddin’in ittifak yaptığı duyuldu. 1392’de Candaroğlu
halledildi; İsfendiyaroğulları da Osmanlı’ya itaat etti. Kadı
Burhâneddin ile olan savaş daha dehşetli idi. Yıldırım’ın oğlu
Şehzâde Ertuğrul’un kumandasındaki Osmanlı ordusu, Çorum
yakınlarında yenik düştü. Bu arada Yıldırım’ın kendisi Rumeli
seferine devam ediyor ve 1392’de filozoflar diyarı olarak bilinen
Atina Osmanlıya teslim oluyordu.
Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan Macar Kralı Sigismund, üçüncü
bir haçlı seferi hazırlığında idi. Gerçekten her çeşit düşman
milletin yer aldığı 70.000 kişilik orduyla Tuna’yı geçerek
Niğbolu’yu kuşattı ve düşman kuvvetler 130.000’e ulaştı. Ancak 25
Eylül 1396 tarihinde Avrupalıların asırlarca unutamayacakları
Niğbolu Zaferi kazanıldı ve Yıldırım, artık Halife I. Mütevekkil
tarafından Sultân-ı İklim-i Rum ve Sultân diye anılmaya başlandı.
Üçüncü haçlı seferini fırsat bilerek yine Osmanlı topraklarına
saldıran Karamanoğulları ise, nihâî dersi hak etmişlerdi ve
gerçekten 1397’de Konya’ya giren Yıldırım eniştesi olan Karamanoğlu
Beyini idam ettirdi ve Konya’yı Osmanlı Devleti’nin Karaman Eyâleti
olarak ilan etti. Artık Anadolu birliği sağlanmış ve bütün Anadolu
neredeyse Osmanlı Devleti’nin olmuştu. Rumeli’de Balkanlar
Osmanlının hâkimiyetine girmişti.
İşte böyle bir dönemde Doğudan büyük bir tehlike geliyordu. Doğu
Türkistan Hakanı Aksak Timur veya Timurlenk, fırtına gibi eserek
Doğu Anadolu’yu tehdit ediyor ve memleketleri ellerinden alınan ve
Osmanlıdan memnun olmayan Anadolu beyleri Timur’u tahrik ettikleri
gibi, Timur’un düşmanları olan bazı beyler de Yıldırım’a sığınmış
bulunuyorlardı. Timur nazik sayılabilecek bir üslupla Yıldırım’dan
bu beyleri salı-vermesini ve kendisine tabi olmasını, şartlarının
kabulü halinde, gayr-i müslimlerle olan cihadını takdir ettiği
Osmanlı ordusuna yardım edeceğini ifade eden bir mektup gönderdi
(Mektup, ‘Rum Meliki Yıldırm Bayezid’ diye başlamaktadır). Buna
karşı Yıldırım’ın cevabı çok sert ve hatta hakaretâmiz oldu (Mektup,
‘Ey Timur denen parçalayıcı köpek ve Tekfurlardan daha kâfir olan
adam’ diye başlamaktadır).
Neticede kaderin cilvesiyle Yıldırım’ın strateji açısından üstün
görüldüğü uğursuz Ankara Meydan Muharebesi meydana geldi ve 28
Temmuz 1402 tarihinde Osmanlı ordusu yenik düştü ve Padişah esir
alındı. Bu hadiseyle Osmanlı Devleti, cihan devleti olmaktan çıkmış
ve yeniden başa dönmüştü. Zira bu savaşı takip eden yıllarda, 8 yıl
kadar Anadolu’da kalan Timur buralarda terör estirdi ve eski beylere
beyliklerini tamamen iade etti. 3 Mart 1403’de, bazı tarihçilerin
ileri sürdüğü gibi intihar ederek değil, sıkıntıdan doğan bir kaç
çeşit hastalığa dayanamayan Yıldırım vefat etti ve Osmanlı Devleti
için Fetret Devri denen ara dönem başladı.
Yıldırım Bâyezıd devrinin ileri gelen devlet adamları arasında, iyi
bir devlet adamı olmakla beraber takvâ cihetinden zayıf olduğu
ittifakla açıklanan Çandarlı Ali Paşa, Timurtaş Paşa, Süleyman Paşa,
İshak Bey ve Mihal oğlu Muhammed Bey zikredilebilir. Onun devrindeki
âlimlerden ise, Şemseddin Fenari, oğlu Muhammed Şah Fenari,
Hâfızuddin Muhammed Kürdî, Şeyh Kutbuddin İznikî ve Şihâbüddin
Sivasî unutulmamalıdır. Devrinin Horasan erenlerinin başında, Emir
Sultân denen Bâyezid’in damadı Şemseddin Muhammed Huseynî, Hacı
Bayram ve Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî gelmektedir. Mevlid yazarı
Süleyman Çelebi de onun zamanındaki en büyük şairlerdendir.
ZEVCELERİ: 1- Germiyanoğlu Devlet Şah Hâtun; İsa, Mustafa ve
Musa’nın annesi. 2- Devlet Hâtun; Yine Germiyanoğlu olduğu söylenen
ve Sultân Mehmed Çelebi’nin annesi ve ilk Vâlide Sultân. 3- Hafsa
Hâtun; Aydınoğlu İsa Bey’in kızı. 4- Sultân Hâtun; Dulkadiroğlu
Süleyman Şah kızı. 5- Marya (Olivera Despina) Hâtûn; Sirbistan Kralı
Lazar’ın kızı. ÇOCUKLARI: 1- Ertuğrul Çelebi. 2- İsa Çelebi. 3-
Mustafa Çelebi (Tartışmalıdır). 4- Büyük Musa Çelebi. 5- İbrahim
Çelebi. 6- Kâsım Çelebi. 7- Yusuf Çelebi. 8- Hasan Çelebi. 9-
Erhondu Hâtun. 10- Fatma Hâtun. 11- Paşa Melek Hâtûn. 12- Oruz
Hâtûn. 13- Hundî Hâtûn. 14- Şehzâde Mehmed .[1]