Şeyh Galib (1757 - 1799)
Şeyh Galib; 18.yy Osmanlı İmparatorluğu Divan Edebiyatının son şairlerindendir. 18. yy’daki Osmanlı İmparatorluğunu sönmekte olan bir mumun son ışıltıları gibi görürler1, Şeyh Galib, asıl adıyla Mehmed Esad’ın yaşadığı dönem işte bu Osmanlı İmparatorluğunun son parıltılı zamanlarına denk gelir. Kuçek Mehmed Dede ismindeki Mevlevi şeyhine bağlı olan bir anne babanın evladıdır.
Babası Mustafa Reşid Efendi, oğlunu mektebe vermek yerine kendi yetiştirmeyi seçmiştir. Bir dönem kendi eğitimi altında olan oğlu belli bir seviyeye geldikten sonra Farsçasını ilerletmek için Hoca Süleyman Neş’et’ten eğitim almıştır. Ayrıca itibarlı bir mevlevi olan Aşçıbaşı Hüseyin Dede’den istifade ettiği biliniyor. Bir şair olarak ilk başlarda Hoca Neş’et’in verdiği “Esad” mahlasını kullanırken daha sonraları “Galib” mahlasını kullanmaya başlamıştır. 1780 yılında kendi divanını tertiblemiştir. Ve Galib bu sırada sadece 24 yaşındadır.
Bir gün, bir sohbet esnasında Nâbi’nin Hayrabat’ından daha üstün bir şiirin yazılamayacağı şeklinde yorumların yapılması üzerine Galib, Nâbi’nin Hayrabat’ından daha üstün ve çok daha güzel şiir yazabileceği iddiasında bulunur. Bu iddialaşma Galib’in 6 ayda “Hüsn ü Aşk” eserini meydana getirmesiyle sonuçlanır. Bu sırada takvimler 1782 yılını göstermektedir.
6 aylık bu yoğun ve hummalı çalışmanın ardından Konya – Mevlana Dergahı’nda çileye girer Galib. Ardından İstanbul’daki Yenikapı Mevlevihanesi’ne nakil olunur. O sırada dergahın şeyhi Ali Nutki Dede’dir. Şeyhle arasındaki yaş farkının az olmasından sebeple şeyh-muridlik ilişkisi dışında birer dost olurlar. Galib’in çilesi 1001 gün sürmüş ve 1787 yılında tamamlanıp “dede” mertebesine yükselmiştir. Çile esnasında ayakçılıktan, odun taşımaya, bulaşıkçılıktan sofra kurup toplamaya kadar nefs terbiyesi ve gururunu yenmesi için neler gerekiyorsa hepsini yapmıştır. Artık o da;
Gözüm dûş oldu gördüm bir gürûhu
Aceb heybet aceb şevket aceb tarz-ı ilahîler
diye çarpıcı bir biçimde tasvir ettiği külahîlerden biri olmuştur.
Yenikapı mevlevihanesindeki çilesi bittikten sonra Sütlüce’de Yusuf Sinecak’ın türbesi civarında bir eve yerleşmiştir. Çok kesin rivayetler olmamakla birlikte bu esnada evlendiği de söylenir. Ve fakat eşi hakkında ne bir isim ne de bir yaşam ibaresi vardır. Sadece arkada bıraktığı üç çocuk ismi böyle bir kadının izlerini taşır; Ahmet, Mehmet Mecid ve Zübeyde. 2
Bu esnada dönemin padişahı I. Abdulhamid’in yerini III. Selim alır. III. Selim, mevleviliğe eğilimi olan bir padişahtır. Galib Dede ve III. Selim’in gelenekler karşısında yeniliğe açık olmaları, III. Selim’deki şiir merakı ve ikisinin de mevlevilikte birleşmeleri birbirlerini iyi birer dert ortağı ve dost kılmıştır. Dersek ki; III. Selim Galib Dede ile huzuru bulmuştur, abartmış olmayız. 3
Şeyh Galib’in devlet politikalarında III. Selim’den yana olması ve aralarında gelişen sıkı dostluk, Galib Dede’nin 1791 yılında Galata Mevlevihanesi şeyhliğine atanmasına kadar gider. İlk defa mevlevilikte, şeyh ailesinden olmayan bir insan, dergahın başına geçirilmiştir.4 Ömrünün son sekiz senesini bu mevlevihanede geçirmiştir Şeyh Galib.
1799 yılında yakalandığı hastalık yüzünden 42 yaşında bu dünya yolculuğu sona ermiştir.