EVFİK FİKRET
HAYATI;
Fikret’in ailesi kök olarak Çankırı vilayetinin Ilgaz ilçesine bağlı Dalgöz köyündendir.
Dedesi Ahmet ağa bu köyden ayrılarak İstanbul’a yerleşmiştir.Babası hüseyin efendi annesi ise Refia Hatice hanım’dır.Hatice Refia Hanım sonradan müslüman olmuş Sakızlı bir Rum kızıdır.
Tevfik Fikret 24 aralık 1867 Salı günü Aksaray’da dünyaya geldi.Ailesi ona Mehmet Tevfik adını verdi.Benliğinde Anadolu rüzgarı esen Müslüman bir Türk genci ile sonradan sonradan din değiştiren bir kadının evlenmesi neticesinde doğan Fikret,fiziksel olarak babasına ruhsal olarakta anneside benzemekteydi.Dindar bir kadın olan Hatice Hanım kardeşi ile birlikte gittiği Hac’da vebaya yakalanarak ölmüştür.Babası ise İstanbul’da memur olarak çalışırken yolsuzluk yaptıgından dolayı sürgün edilerek,Mutasarrıflık vazifesiyle İstanbuldan uzaklaştırıldı.
Böylece korumasız kalan Fikret anneannesi ve dedesinin yanına yerleştirildi.Hüseyin Efendi Hama,Akka,Urfa ve Halep’te mutasarrıflık olarak çalıştıktan sonra Antep’e gitmiş ve 1905 yılında bu şehirde ölmüştür.
Tevfik Fikret ilk öğrenimini Aksaray’daki Mahmudiye Rüştiyesinde yapmış,daha sonra Galatasaray Lisesine devam ederek birincilikle mezun olmuştur.Öğrencilik hayatını düzgün ve istikrarlı bir şekilde tamamlayan sanatçı giyiminden el yazısına kadar düzenli, zevkli şekil düşkünü bir insan olarak karşımıza çıkar.El yazısını gittilçe ilerletmiş gittikçe ilerletmiş hatta bir sanat derecesine yükseltmiştir.Onun Galatasaray Lisesini birincilikle bitirmesi çalışkanlığının ve edebi kültürünün üst seviyede olduguna işarettir.Zira sanatçı bu okuldan sonra Recaizade ve Muhallim Naci gibi birbirine zıt karakterde ve düşüncede olan edebiyat otoritelerini okumuştur.Fakat Fikret Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra bilgi kültürünü geliştirme yolunda çalışmalara aynı hızda devam etmemiş,pek az kitap okumuştur.
Arkadaşları hakkında hem iyimser olan Halit Ziya bu hususta,
<< Fikret pek az , azın burdaki manası pek az okur bir şairdir>> demesi oldukça anlamdır.
Galatasaray Lisesinden birinci olarak 1888 yılında mezun olduktan sonra Babıali’de Hariciye İstişare Odasında memur olarak işe başlamıştır.
15 ağustos 1889 tarihinde İştişare Odasında müdür yar. Tayin edildi.
Bir iddaya göre kalem efendiliğini şair ruhu ile birleştiremediği için kendisine böyle bir görevi yakıştıramadığı, bir iddaya görede devrin mali aksamalar yüzünden maaşının verilmemesi yüzünden buradan ayrıldı.bu mesele Fikret’e o kadar etki etmiştir ki; kendisine sonradan geciken maaşının verilmesini bile kabul etmemiştir.Fakat sanatçı küserek ayrıldığı bu kaleme daha sonraları kendi arzusuyla dönecektir.Bu ondaki istikrarsızlık, kararsızlık ve febriliğin göstergesidir.
1890 ylında Ticaret Mekteb’i Alisi’ne Fransızca ve Türkçe yazı dersleri öğretmeni olarak tayin edilir.Ayn yılın Ağustos aynında Trabzon valisi olan dayısı Mustafa Beyin 15 yaşındakı kızına ilgi duyarak evlenmek istediğini bildirir,istek kabul edılır.22 yaşında oldukça şişman bir genç olan sanatçı dayısının evine iç güveysi olarak yerleşir bu evleniş onun hayatında küçük bir olay deildi.Çünkü Fikret her mevzuda faziletli görünmeyi,fazilet örneği olmayı meslek edindiği için arada bir bazı aşk maceraları yaşamış olmasında rağmen, özellikle oğlu Haluk’un doğmasından sobra aşk şiirleri yazmaktan çekinmiş,bu konuda çok kapalı birkaç şiir yazabilmiştir.
Fikret şiirde ilk büyük şöheretini Muallim Naci’nin çıkardığı <<Mirsad>> dergisinin açtığı şiir yarışmasında <<Tevhid>> ve <<Şitayiş-i Hazretii padişahı>> adını taşıyan şiirleriyle aldığı bırıncılıkle kazandı.
1891 ylında Galatasaray Sultanisinde Türkçe öğretmenliğine başladıBu vazifesi 1895 yılına kadar sürdü.Bu yıllar padişaha bağlı bir çizgide görüldü.Nitekim Mirsad dergisinin kapanmasıyla 1894 yılında yayınlanan Malumat dergisinin ilk sayısında Padişah Abdülhamit’i öven <<Tebrik-i Veladet>> isimli şiirini yayınladı.Sanatçının 1893-1896 yılları arasında yazıdıg şiirler dergide yayınlanır.Bu yıllar onun yavaş yavaş Batı edebiyatı ile temasa geçitği dönemtiği dönemdir.Yine 1894 ylında Malumat dergisinde yayınlanan <<Hayal>>adlı şiiri bu çalışmanın bir neticesidir.Şair bu manzumesinde Allah’a karşı özleyişin içindedir.Aynı sıralarda dergiyi çıkaran gençler Fikret’i başyazarlığa getirirler.Burada eski şiirlerine nazaran daha Avrupai ruhla söylenmiş manzumelerini neşretti.
1896-1897 yılları Fikret’in Robert Kolejinde öğretmenliğe başladığı bir devreyi içerir.Sanatçı buradaki vazifesinden önce 12 daha sonra 50 altın gibi o dönemde yüksek sayılabilecek bir aylık alıyordu.Ayrıca Akka mutasarrıfı olan babası da ona her ay 15 altın gönderiyordu.Böylece Fikret refah içinde bir hayata sahipti.Aksaray’da bir konakta yaşıyordu.
1895 yılının sonlarında Recaizade’nin teklifi ile Servet-i Fünun dergisinin başyazarlığına getirildi.Bu dergide ilk çıkan şiiri <<hayran>> adını taşırSanat hayatının en başalı ve en verimli devresini bu dergide neşretiği şiirleriyleyaşadı.Tevfik Fikret imzasınıda ilk defa bu dergide şiirlerinin altına koydu.
Bu devreye kadar yazdıgı şiirlerin altında asıl adı olan Mehmet Tevfik imzası vardır.Servet-i Fünun’da çalışmaya başlaıdığı ilk yılın haziran ayında oğlu Haluk dünyaya gelir.Fikret bir yandan bır dergi yönetmenin mutluluğunu yaşarken bir yandanda bir evlat sahibi olmanın gururu içindedir.Zamanın birçok meşhur yazarı bu dergide onun etrafına toplanmışlardır.Fikret her geçen gün Batı’lı yazarlara daha fazla yaklaşıyor,bu arada Charles Foster’den çeviriler yapıyordu.Batı’lı şiir ustalarının etkileri onda gittikçe varlık kazanıyor, şöhreti her geçen gün etrafa yayılıyordu.
1896-1897 Türk Yunan Savaş’ından Yunanlıların Batı’lı dostlarına rağmen Türkler büyük bir zafer kazandı.Bu olay Fikret’e oldukça etki etti.engin bir vatan sevgisi ile kahramanlık ve zafer şiirleri yazdı.Şair <<Yenişehir Gazilerine>> isimli şiirinde dünyaya meydan okudu.
1897 yılında <<Mütalaa>>dergisinde yayınlanan bu şiirinden sonra Hasan’ın Gazası,Asker geçerken ,Kılıç,Kenan,İki Bayram Gibi şiirleri aynı çizgiyi devam ettirir.
Babasının İstanbul dışında görevlerde bulunması ve baskılı olarak kabul edilen hayat tarzı, edebiyat dergilerinin sansürü ve vakit vakit kapatılması,Fikret’in şiirlerinde,hayatında yankı bulmuştur. 1898 yılında Tevfik Fikret ilk defa Aksaray’daki konağında bir saray yaveriyle nezaketten Mabeyn’den istenildiği söylenerek tutuklandığının ikinci gecesi Aksaray’daki konağı,Fikret muhafızlarla getirilerek, evinde nezaket ve saygı içinde araştırma yapıldı.Yanlız babasından mektupları,toplayıp almışlardı.Öbür akşam serbest bırakılmış,evine yalnız dönmüştü.Bir defa daha uyarıldı,1900 yılında üçüncü defa kısa bir müddet gözaltına alındı.
1899 yılında <<Rubab-ı Şikeşte>> adlı kitabını önceki şiirlerini ekleyerek hazırladı.24 Aralık 1899 da basılmasına ve 9 Şubat 1899’da satışa çıkarılmasına müsaade edildi.Hüseyin Kazım Fikret’e ;<<Elinde Kırık bir Lir bulunan ufak bir kadın heykeli >> hediye etmişti.Bir söylentiye göre bu ad oradan alındı.
Fikret 1901 yılında,Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasından bir süre önce,kendi inzivasına çekilmiş ve Robert Kolejindeki öğretmenliğiyle yetinmişti.16 Ekim 1901’de Hüseyin Cahit(Yalçın)’ın Fransız İhtilali’ni konu alan <<Edebiyat ve Hukuk>> adlı çevirisi üzerine dergi bir süre kapatıldı.
1902 yılında İstanbul’daki ahlaksızlığı, iki yüzlülüğü lanetleyen <<Sis>> şiirini, İstanbul’u koyu bir sisin kapladığı günde yazdı.Oğlu Haluk babasının en çok bu şiirini beğeniyor.Sis şiiri ancak II. Meşrutiyet’ten sonra yayınlana bilmiştir.
Servet-i Fünun neşriyatı 1901 yılında hükümet tarafından tatil edilince Fikret,bir zamanlar hakkında methiye yazdığı tebriki söylediği sultan Abdülhamit’in en büyük ve amansız düşmanı olmuştu.Bu düşmanlık Fikret’in ruhunda üstünde buhran yaratacak dereceyi hemen yarı yaşına kadar dindar,hatta sofu olan Fikret,dinin aleyhine döndü.Kur’an’a hücum etti.Hatta kahramanlık vasfının tarih boyunca en çok Türk milletinin mümeyyiz vasfı milli fazileti olduğunu hiçe sayarak kahramanlığa lanet yagdırdı.Bayrağı kana bulaştırdı.
Bütün bunların bir fazileti aşığı olan Fikret’in en çok haksızlık ve hürriyetsizilk karşısına isyan eden bir buhran anının eseri olarak karşılaşmak mümkündür Esasen Tevfik Fikret okuyan bir insan değildi;hayat ve kitaplar arasında boğularak bir fikir sistemi üzerinde zihni faliyet sarfederken bir mütefekir veya karanlıklara ışık salmaya çalışan bir filozof mevkiinde bulunmuyordu.Bu sebeble onun Türk şiirinde şöhret ve yaptığı otorite sayıldığı bir devirde,bir takım iptidai tefelsüfler yapması ve bu arada Türk milletinin inandığı faziletleri Allah’ı ve onun kitabını inkara kalkması ciddi bir münakaşa konusu yapmak beyhudedir. Edebiyat tarihi,büyük şairin bu hareketlerini ancak onun iç aleminde dalgalanan bir buhran,menşei tamamıyla hissi ve şahsi infial eseri ve bir şair kaprisi olarak karşılamaya mecburdur.Rumeli hisarında kayınpederinin yalısında oturan Fikret 1905 yılında babasının Aksaray’daki konağını 2000 liraya Rebbi Paşa’ya üzerine biraz daha katmak suretiyle Rumeli Hisarı yamacında ögretmen olarak Robert kolej duvarına çevresi ferahlık,zenginlik gösteren bir köşk yaptırıp oraya yerleşti.MeşhurAşiyan’dır.
Kız kardeşi Sıdıka Hanım’ın ve babasının Antep’te ölümü sanatçıyı çok üzer.Aynı yıllarda çeşitli olayların sıkıntısı,üzüntüsü ve kendisine yapılan fikri etkilerle bilhassa hislerine kapılarak birden büyük bir inanç ve görüş bunalımı içinde <<tarih-ikadim<< isimli uzun bir manzume yazarak dinlere,milet ve vatankavramına,tarihe,kahramanlık sevgisini hücum etti.
Her şeyi inkareden,karamsar bir ruh haliyle yazdığı bu şiirin yayınlanmasına o yılların şartları müsait değildi.Hata 1908 meşrutiyeti’nden sonra her şeyin yazılıp söylendiği zamanda da yayınlanmadı.Daha sonraki kitaplarına da dahil etmedi.Fakat başka tarafından tekrar tekrar imzasız şekilde yayınlandı.Fikret Meşrutiyet’in ilanı dolayısıyla elde edılen serbestlik ortamından faydalanarak Sis ,Bir Lahza-i Teahhür isimli şiirlerini yayınladı.Sanatçı daha önceleri birçok şiirinde övdüğü II. Abdülhamit’i 1906 yılında düşman olarak görmesi hatta saatli bomba ile yapılan suikastten kurtarılmasına üzülmesi ve bunu <<Bir Lahza-i Teahhür>> isimli bir şiirde büyük bir isabetsizlik olarak nitelemesi şairin ruh dünyasında zıtlıkların belirgin ifadesidir.Bu tenakuzlar yüzünden sanatçıya çok sert tenkitler yöneltilmiştir.
Hürriyet çağlıklarıyla 1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet döneminde ihtilalcilerin isteğiyle meşhur << Millet şarkısı >>’nı yazdı.(19 Temmuz 1908)
Fikret Meşrutiyet’in ilanı üzerine bir an için bütün kötümserliklerden sıyrılıverdi,sevindi, adeta çoştu.
Hürriyet’in heyecanı ile << Rücü>> şiirini yazarak <<Sis>>’in kendi vicdanına da şikayet eden karanlığını gidermeye çalıştı.Bu bir bakıma <<Sis>>’de İstanbul için söylenilenlerin özür dilenircesine geri alınmasıydı.Devrin siyasi faliyetlerine pek fazla katılmayan Fikret kendine teklif edilen Galatasaray Lisesi(Mekteb-i Sultan-i) Müdürlüğünü büyük bir sevinçle kabul etmiş ve 6 Ocak 1909 ‘da derse başlamıştır.Fakat bu müdürlüğü arasında mühtelif tehkiklere ve dedikodulara dayanamayarak istifa etmek zorunda kaldı.Kısa zaman sonra tekrar müdürlüğe geri döndü.Fikret’i bu faliyetlerinden başka, yine bu yıllarda Hüseyin Cahit,Hüseyin Kazımla’la birlikte kurduğu <<Tanin>> gazatesinde görüyoruz.Burada bütün gücüyle ve tam bir şevkle çalışmaktadır.Hatta <<rücü>>manzumesini >>Sis>> ile bir arada <<Tanin >> gazetesinin ilk sayfasinda yayınlamıştır.Başından beri Fikret hiçbir zaman istikrara kavuşamamıştır.Zaman onun yanlızca şairliğini değil aynı zamanda ruhundaki hastalalıklarıda tekammül etmiştir.nitekim<<tanin<< den adete sebepsiz ayrılmıştır.onun Galatasaray’daki müdürlüğü yenilik ve eğitimcilik hata sanat yolunda ideal bir vazifeydi az zamanda çok iyi çalışmış okulu güzeleştirmiş,bu binaya tarihi denile bilecek bir konferans salonu kazandırmıştı.Fakat Maarif vekiliyle aralaırnda çıkan küçük ihtilaflarıbüyütmüş ve birkaç defa istifa etmiş,her seferinde de tekrar geri dönmüştür.O kadar ki,Fikret Maarif Nezaketindenin en tabii hakkı olan okulu teftiş etmesini bile kendisine hakaret sayacak kadar bile mantık ve akıl yoluyla imkansız hissiliklerden kendini alamamıştır.Halbuki memleketin yenilik, yolunda kuvvetli adımlar atması zorunlu olan bu devirde böyle bir müessesenin başında bulunmak yenilik taraftarı her ideal adam için bulunmaz fırsattı.Zira bir ideal adamı bu kadar mühim bir kültür müssesesinin başında durur.Okulu ve talebesini koruyucu kanatları arasına alarak başkaları atıncaya kadar gençliğe faydalı olmaya devam ederdi.Fakat Fikret bu yolu seçmemiştir.Seçemezdi, çünkü buna en baştan mizacı engeldi.Bu da göstermektedir ki, Fikret hiç bir zaman bugün bazı kesimlerin taktim etmek istedikleri gibi bir ideal adamı olmamıştır.Bunun en açık ispatı onun hayatı,eserleri ve onlardaki istikrarsızlıktır.Bu sebeple Fikret’i sadece sanat cephesiyle degerlendirmek daha olumlu ve gerçekçi bir yol olacagı görüşündeyiz.Fikret Galatasaray Lisesi Müdürlügünden her istifasında kendisini sevenler, ögrenciler ve dostları tarafından tekrar tekrar vazifeye getirildi.Fakat hiçbir zaman sebat edemedi.Sevenlerinin arzularını unutarak ve onları yalnız bırakarak ayrıldı.Hatta kaçtı.Çünkü Fikret’te bir ideal adam’da bulunması gereken karakter özellikleri yoktur.O iç dünyasının gizli kaprislerinde dolaşmaktan kurtulamayan, hiçbir zaman kendisini aşşagılamayan bir insandı.
Bu istifalar,geri dönmeler nihayet Maarif Nari Emrullah Efendi ile aralarında geçen bir çekişme ile geçen bir çekişme ile dügümlenir.Fikret Galatasaray’ı bir daha dönmemek üzere terk eder,ilişkisini kesmemiş oldugu Robert kolejdeki ögretmenligine devam eder Fikret burada kendine göre huzuru ve mutluluğu bulmuştur.Artık rahattır.Burada şairi rahatsız eden bir husus yoktur.
Hatta Hüseyin Cahit’e yazdığı bir mektupta Robert kolejdeki durumu için <<Bugün sa’y ü irfanın tebbil’i tabiyet ediyor demektir.>>ifadesi gibi Türk kültür hayatını kolay unutamayacağı yanlış bir söz sarfından da çekilmedi.