: : : SÜPER FORUM TÜRKİYE : : :
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


TüRkİyE'nİn ''EN'' SüPer FoRuM SiTeSi
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 CildiyE

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:04 pm

Ayakların Mantar Hastalıkları . . . .



Deride yerleşen mantar hastalıklarının en sık görülen şekli ayak mantar hastalıkları olduğu gibi, ayak derisinde en sık görülen deri hastalığı da ayak mantar hastalığıdır. Yani, sık görülen bir durumdur. Sık görülmesine ve çoğu kez yoğun kaşıntısına karşın genellikle ihmal edilen, fazla önemsenmeyen bir hastalıktır. Bu ihmalde belki de sık görülmesinin de payı vardır. İnsanlar birbirlerine sorarak diğerlerinde de ayaklarının aynı bölgelerinde kaşıntı, soyulma, sulanma vb. olduğunu öğrenince normal sağlıklı bir ayağın böyle olması gerektiğini de düşünüyor olabilirler. Bunun da ötesinde bazı hastalarımızda tedavi edilmesi durumunda, başka yerlerden başka hastalıklar (örneğin dizlerde, bacaklarda ağrılar) çıkabileceği gibi tamamen asılsız düşünceler de vardır. Genellikle çok kaşıntılı olan ayak mantar hastalıkları, bu kaşıntının verdiği rahatsızlığın yanısıra, bazen başka hastalıklara da yol açabilir. Kaşınma yoluyla deride yaralar ve sıyrıklar açılması diğer mikroplar için iyi bir giriş kapısı oluşturur ve değişik tiplerde ikinci bir mikrobik hastalık eklenebilir. Ülkemizde ''Yılancık'' adı verilen mikrobik hastalığın en sık, ayaklar ve bacaklarda görülme nedeni de tedavi edilmeyen mantar hastalıklarıdır. Bunların da dışında bazen bu mantar hastalıklarına karşı bazı allerjik reaksiyonlar gelişerek başka türden sorunlara yol açabilir.
En sık görülen şekli, halk arasında ''Mayasıl'' adı verilen ayak parmak arası yerleşimidir. Bu tip bazen kuru soyulmalar, bazen kabarcıklı, bazen de yaş, beyaz, peynirimisi bir manzarada görülebilir. Ayak tabanında ise genellikle kuru soyulmalar ve bazen kalınlaşmalarla görülebilir.
Ayak tırnaklarına yerleştiğinde, tırnaklarda kalınlaşma, kabalaşma, renk değişikliği görülür. Bazen kalınlaşmalar çok aşırı olup, ağrıya yol açabilir, ayakkabı giyilmesini ve tırnak kesilmesini zorlaştırır. Görüntüsünün çirkinliği ise en belirgin yanıdır.
Bulaşması doğrudan ayak ayağa sürtüşme yoluyla olabileceği gibi, terlik, çorap, ayakkabı, havlu gibi ortak kullanılan eşyalardan veya banyo, küvet, plaj, hamam ve benzeri ortak zeminlerden olabilir. Ayakların yıkandıktan sonra iyi kurulanmayıp nemli kalması mantar üremesi için çok uygun bir ortam yaratır. Tırnaklara bulaşma ise daha çok tırnak makası, törpü gibi tırnakta zedelenme de yapabilen ortak eşyalar aracılığıyla olur.
Aynı bölgede yerleşebilen egzema, sedef hastalığı ve benzeri bazı hastalıklar bazen çok yanıltıcı olabilir. Ayrımı, bir Deri Hastalıkları Uzmanı tarafından sağlıklı bir şekilde yapılmalıdır. Gerekirse laboratuar tetkiklerinden de yararlanılır. Tedavisi de Deri Hastalıkları Uzmanının önerdiği şekilde düzgün uygulanırsa sanıldığından çok daha kolay ve etkili olacaktır. Ayak derisi için en az bir ay, ayak tırnakları için en az dört ay düzenli tedavi gerekecektir. Ayak parmak aralarının kuru tutulması, yani yıkamadan sonra çok iyi kurulanması ve hatta pudralanması yeni bulaşma ve yinelemeleri önlemek için çok önemlidir. Ortak eşya kullanımını önlemek ve mantar bulaştığı düşünülen ayakkabı, çorap vb. eşyaların dezenfeksiyonu çok önemlidir.


En son tarafından 2007-10-09, 3:13 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:05 pm

Beyaz Lekeler . . . .

Yaz güneşi ortalığı kavuranda
Eser püfür püfür eyyam-ı buhur.
Şaşkınlar cıbıl, hem de ıslak duranda,
Gün gider, yel gider, beyaz lekesi durur.

Yukarıdaki dörtlükten de ifade edildiği gibi, halk arasındaki yaygın bir kanıya göre yazın eyyam-ı buhur (Sam Yeli) estiğinde güneş altında, hem de ıslak olarak kalınınca, derideki su damlacıkları mercek (büyüteç=pertavsız) görevi görerek deriyi zedeler ve beyaz lekeler oluşurmuş. Pek doğaldır ki geçerliliği olmayan bir düşünce, fakat en azından kendine göre bir mantık silsilesi var. Burada akla yanıtları zor olan şu sorular gelebilir: Su damlacıkları niye Sam Yeli estiğinde mercektir de esmediğinde değildir veya Sam Yeli Sam Amca tarafından mı gönderilir?
Sözü edilen hastalık, derideki beyaz lekelerin en iyi tanınanı ''Vitiligo'' veya halk arasındaki adıyla ''Ala'' adlı hastalıktır. Beyaza yakın açık renkleriyle dikkati çeken lekeler hastalığın tipik belirtileridir. Bunlar, kendi bildikleri gibi azalıp çoğalabilirler. Seyirlerini Sam Yeli değil, fırtınalar dahi değiştiremez. Görünüşlerinden başka hiçbir zararları yoktur, ağrı, kaşıntı yapmaz, yaşam süresini etkilemez, kimseye bulaşmazlar. Yalnızca bir estetik kusur olarak sorun yaratırlar. Nedeni bilinmeyen bu hastalıkta pek çok şey suçlanmışsa da kesin nedeni bulunamamıştır. Bilinen önemli özelliklerinden biri her hastada olmasa da kalıtımın etkili oluşudur. Bunun yanısıra her türlü zedelenme (çarpma, vurma, kesme, yanık vb.) hastalığın gelişimini kolaylaştırır. Özellikle gövdede yerleşen bir tür mantar hastalığı Vitiligoyu çok taklit eden belirtiler yapar ve bazen hekimler tarafından bile karıştırılır.
Bunun dışında, seyrek rastlanan bazı bulaşıcı hastalıklarda bu tür lekelere rastlanabildiği gibi yine bunlara benzeyen bazı doğum lekeleri veya bazı hastalıkların bıraktığı izler de bu hastalığı çok taklit eder.
Hastalığın kesin tanımı bir Deri Hastalıkları Uzmanı tarafından rahatlıkla konabilir, fakat tedavisinde başarı bu kadar kesin değildir. Güneş ışığı da dahil ışın tedavileri ve bazı yerel ilaçlar zaman zaman iyi sonuç verebilir. Fakat sonuç kişilere göre veya zamana göre değişebilir. Eğer bu lekeler kişi için önemliyse denemeye değer. Ayrıca çok güzel kamuflaj yöntemleri de vardır ve lekeleri çok iyi saklayabilirler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:06 pm

Bitlenme . . . .

Bitlenme; yüzyıllardır var olan, günümüzde de tam çözümlenememiş, üstelik yalnız az gelişmiş ülkelerin değil, tüm gelişmiş ülkelerin de ortak bir sorunudur.
Bitler, zorunlu insan paraziti olan böceklerdir. İnsan vücuduna yerleştiklerinde kıl diplerinde ve elbise kıvrımlarında yuvarlanırlar. Deriden kan emerek beslenen bitler, yumurtalarını da kıllara veya elbise kıvrımlarına yapıştırırlar. Yerleştikleri bölgelere göre üç türlü bitlenme vardır. Baş ve gövde bitlenmesinde aynı bit cinsi yer alırken, cinsel organlar çevresinde yerleşenlerde bitin cinsi de farklıdır. En sık görülen ve iyi tanınan baş bitlenmesidir. Bu tip, özellikle okul öncesi ve ilkokul çağlarında sık görülür.
Çok ihmal edilmiş durumlar dışında; çok az sayıda bit, buna karşılık, saçlara yapışık çokça yumurta vardır. Kaşıntı çoktur ve buna bağlı egzama veya mikrobik olaylar da gelişebilir. Çocuklarda daha fazla görülen, yakın temasla doğrudan bulaşma olabildiği gibi; tarak, fırça, yastık kılıfı, şapka, eşarp vb. eşyalarla da dolaylı olarak bulaşabilir. Baş bitlenmesinde saç kazıtmak ne önerilebilir, ne de kabul edilebilir. Vücut bitlenmesi - her ne kadar seyrek görülürse de - daha çok toplu yaşam merkezlerinde karşımıza çıkar. Bitler, elbiselerde yerleştikleri için; vucutta yalnızca ısırık yerleri ve kaşıntı izleri vardır. Cinsel organlar çevresindeki şekil ise, en sık cinsel temasla, daha az olarak da iç çamaşırı, çarşaf vb. eşyalarla bulaşabilir. Bu hastalıkta; kafalarını kıl diplerine gömmüş bitler ve yumurtaları çok rahat görülürler. Kaşıntı çok belirgindir, cinsel organ çevresindeki kılların traşlanması yararlı olur. Tedavide çok etkin ilaçlar olmakla birlikte, zaman zaman ilaçlara direnç gelişebilmektedir (DDT en tipik örnektir). Bunu önlemenin temel yolu; hekim kontrolu dışında bu ilaçları gerekli gereksiz kullanmamaktır. Ayrıca, ilaçların bitler üzerine etkileri çok iyi olmakla birlikte, yumurtalar bazen etkilenmeyebilmektedir. Bunun için de 5 - 7 gün içinde ikinci bir uygulama önerilir. İlke olarak tüm aile tedavi edilmeli ve bulaşma kaynakları da çok iyi dezenfekte edilmelidir. Kaynamayla bozulmayacak eşyalar için kaynatma iyi bir yoldur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:06 pm

El Egzamaları . . . .



Eller, dış ortamla sürekli temas kurmamızı sağlayan en aktif organlarımızdandır. Dış ortamla olan sürekli ilişki, çok çeşitli tahriş edici ve alerji yapabilecek maddelere dokunmanıza neden olabilir. En sık görülen egzamalar, tahriş sonucu ortaya çıkan egzamalardır. Bunun en tipik şekli ''ev hanımı egzaması''dır.
Sürekli olarak suyla temas etmek, sık el yıkamak veya çamaşır, bulaşık yıkamak, işin içinde sabun ve deterjan olmasa dahi, tahriş edicidir. Bu, derinin doğal nem ve yağının azalmasına ve kuruyup çatlamasına neden olur. Sabunların ve deterjanların güçlü yağ eritici özellikleri eklendiğinde bu sonuç kaçınılmazdır. Deri, uzun süre bu saldırılara, belirti vermeden, dayanabilir. Bir eşik noktası aşıldıktan sonra deride; kuruma, çatlama, soyulma, sızlama gibi şikayetler görülür ve bundan sonra en küçük bir temasta yinelenir. Solak olan kişiler dışında başlangıç, genellikle sağ el baş ve işaret parmaklarından olur.
Zaman geçtikçe ve koşullar aynı şekilde sürdükçe, diğer parmaklar ve avuç içine, bir yandan da diğer ele yayılır. Hem görüntü olarak kötüdür, hem de hasta eliyle bir şeylere dokunduğunda rahatsız olur. Ayrıca, bu çatlaklardan mikrop kapma tehlikesi de vardır. Buna ek olarak da, normalde avuç içi derisi kalın olduğu için geçemeyen, alerji yapıcı maddeler daha kolay geçebilir ve reaksiyona neden olabilirler.
Ev kadınlarının çoğunda görülen bu olay, suyla uğraşan diğer mesleklerde de görülebilir. En sağlıklı korunma yolu, suyla ve diğer tahriş edicilerle teması azaltmaktır. İş yapmak zorunda olunduğunda, içi pamuklu, dışı naylon eldiven giymek iyi bir korunma yoludur. Fakat bu da terlemeye yol açtığı için; yarım saat çalışmanın sonunda, eldiven çıkarılarak, on dakikalık bir ara verilmesinde yarar vardır. Ayrıca, her el yıkamanın sonunda, derinin nemini korumak ve yumuşak, elastik kıvamda kalmasını sağlamak için, bir el kremi kullanmak gerekir. Bunlar, hastalığın başlamasını önlemek veya düzeldikten sonra korumak için kullanılırlar, başlamış bir egzamada tedavi edici etkileri yoktur. Bu gibi durumlarda, kesinlikle bir deri hastalıkları uzmanının tedaviyi düzenlemesi gerekir. İşe başlamadan önce ellere sürülen ve hafif tahriş edicilerden koruyan bazı maddeler, eldiven kullanamayanlarda az da olsa yardımcı olabilir, fakat tam koruma sağlamazlar.
Ellerin, dış ortamla sürekli temas ettiği maddeler arasında, çok güçlü alerji yapıcı maddeler de bulunabilir. Bu gibi durumlarda; avuç içleri değil, el üstleri ve parmak araları daha çok etkilenir. Bu tip egzamalar, daha çok mesleklere bağlı olarak temas edilen özel maddelerle ortaya çıkar. En tipik örnekleri: İnşaat işçileri, fayansçılar gibi mesleklerde çimentoya; berberlerde saç boyalarına ve sağlık çalışanlarında eldivenlerin ana maddesi olan latekse bağlı olan egzamalardır.
Eğer eller sürekli su ve tahriş edici maddelerle temasta ise, hasar gören deride alerji yapıcıların yerleşmesi daha kolay olur ve bu tür egzamanın ortaya çıkması da kolaylaşır. Bunların başlangıç dönemleri; ani olarak ortaya çıkan, çok kaşıntılı, kızarık, sulantılı belirtiler halindedir ve kişiyi çok korkutabilir.
Hastalığa neden olan maddeyle yeniden temas olmazsa, yaklaşık olarak 10 - 15 gün içerisinde egzama gerileyebilir. Sık sık duzelip, yinelerse olay sürekli bir hal alır; deri sert, kalın, kaşıntılıdır ve her atakta kızarma ve sulanmalar buna eklenir. Bir deri hastalıkları uzmanı denetiminde ilk aşamalar kolayca denetim altına alınabilir ve müzminleşmiş olan durumlar, biraz daha inatçı olmakla birlikte, tedaviye iyi yanıt verir. Önemli olan, yinelemeleri öneleyebilmektir. Örneklerdeki gibi durumlarda egzamayla şüpheli madde ilişkisi çok nettir, fakat her zaman böyle kolay görünmeyebilir. Şüpheli durumlarda, özel deri testleriyle, şüpheli madde saptanmaya çalışılır. Şüpheli madde her zaman saptanamayabilir, saptansa bile bu maddeye karşı tolerans geliştirilmez, tek yapılacak şey bu maddeden uzak kalmaktır. Ayrıca, bu alerji yapan maddelere karşı direnci artırabilmek için ; elin suyla temasını normal ölçülerde tutmak gerekir. Yıkamalardan sonra el kremi kullanarak ellerin nem ve elastikiyetini korumak ve şüpheli maddelerle iş yapılması gerektiğinde, eldiven kullanmak yararlı olur. Bunların dışında ellerin su kabarcıkları ile seyreden, nedeni bilinmeyen mevsimsel egzamaları (dizidroz) ve özellikle avuç içlerinde nedensiz kaşıntı ve sertleşmeyle seyreden, daha çok da sıkıntı ve gerginliğe bağlanan, egzama tipleri vardır. Bu tip egzamalar birçok hastalığı taklit edebilirler. Bunların tanıları ve tedavileri, kesinlikle bir deri hastalıkları uzmanı tarafından yapılmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:06 pm

Güneş Işığı ve Zararlarından Korunma Yolları . . . .



Hayat kaynağı, ısı, ışık ve enerji kaynağı olan, bir zamanlar adına tapınaklar yapılıp, kurbanlar verilen güneş, son 30-40 yıldır deri üzerindeki olumsuz etkilerinin farkedilmesinden sonra, sakınılması gereken bir güç olarak da gündemde yerini almıştır. Yönetici yıldızı güneş olan bir ''Aslan Burcu'' erkeği olarak güneş hakkında olumsuz şeyler yazmak bana çok zor gelmekle birlikte, görev sorumluluğum gerçekleri yazmamı emrediyor. Güneş ışığının deri üzerindeki olumlu etkisi yok denecek kadar azdır. Bazı mikropları öldürmesi, sedef hastalığı gibi bazı hastalıklara iyi gelmesi olumlu etkilerindendir. Fakat en yararlı ve en etkileyici yanı sıcak ve aydınlık yüzüyle verdiği moral etkisi ve çevremize ne kadar iyi yandığımızı ve tatilimizi nerelerde geçirdiğimizi göstererek hava atma olanağı sağlamasıdır. Oysa 1950'li yıllara kadar yanık ten yalnız güneş altında çalışanlarda (inşaat işçisi, çiftçi, balıkçı vb.) görülür ve pek makbul sayılmazdı. Yüz ve kolların alt kısım veya atletin dışında kalan alanlarda yanık ''amele yanığı'', sol kolda yerleşeni ''şoför yanığı'', yüz ve el sırtlarında yerleşen ''çiftçi yanığı'' diye adlandırılırdı.
Yanık ten modasından on yıllar sonra zararlı etkiler daha çok ortaya cıkmış ve anlaşılmaya başlanmıştır.
Güneş ışığının içerisindeki Ultraviyole (morötesi) bölümü deri üzerindeki zararlı etkilerin sorumlusudur. Başlangıçta tüm zararlı etkilerden Ultraviyole B (UVB) Ônin bir sorumlu tutulmuşsa da son zamanlarda UVA'nın da daha düşük güçte olmakla birlikte aynı zararlı etkilere sahip olduğu farkedilmiştir. Bu etkiler beyaz ırk için geçerlidir ve ten rengi açıldıkça zarar oranı artar.
Uzun yıllar güneş ışığı altında kalındığında, alınan toplam doza bağlı olarak deride hasar oluşur, incelme, yer yer lekelenmeler görülür ve daha sonra deri kanseri oluşur. Bunlar en çok yüz ve dudakta görülür. Aralıklı ve yüksek dozlarda, ani güneş yanıkları ise (özellikle çocukluk yaşlarında daha çok etkilidir) bir başka deri kanserine zemin hazırlar. Deride leke ve ben oluşumu ile bu benlerin bir kısmının kanserleşmesi de söz konusudur. Ayrıca uzun süreli, yüksek doz güneş ışığı, vücudun bağışıklık sistemini de zayıflatır. Fakat, hepsinden daha önemlisi derinin erken yaşlanmasına yol açar. Deri, ince, gevşek, mat, buruşuk, kırış kırış, lekeli ve çabuk zedelenir bir durum alır ki bu dayanılası bir durum değildir.

Güneşin Zararlarından Korunmanın Yolları
Bilinmesi gereken ilkeler:
1. Korunma ne kadar erken başlarsa o kadar yararlı olur.
2. Kızarma, su toplama, soyulmalara neden olacak yanıklara hiçbir zaman yol açılmamalıdır.
3. Kuru ve sık dokulu giysiler iyi koruyucudur.
4. Bulutlu havalarda, gölgede, şemsiye veya saçak altında güneş ışınlarının %50'sinden fazlası süzülür, yansır ve yine zararlı etkilerini yaparlar.
5. Yüksek yerlerde, denizde, kumda, karada etkilenme daha fazladır.
6. Yüz ve eller için güneşten korunma yalnız tatilde, plajda değil, gündelik yaşamda, sokağa çıkılırken de yapılmalıdır.
7. Güneşin dik olduğu saatlerde güneş altında mayo ile kalınmamalıdır. Bu saatler, gün ortasının 2 saat öncesi ve sonrası olarak kabul edilir, fakat bölgelere gore değişebilir. Pratik olarak saat 11 ile 15 arası sakınılması uygun olur.
Güneşten korunmak için krem veya losyon şeklindeki koruyucu ürünler kullanılır. Bunlar, koruma güçlerine göre derecelendirilir ve bu derecelerin adı ''güneşten korunma faktörü''dür (Sun Protecting Factor = SPF) 1'den 100'e kadar değişik güçte koruma faktörlü ürünler bulunmaktadır. Kullanımda önemli olan nokta, ışığın altına çıkılmadan 20-30 dakika önce koruyucunun sürülmesi ve en az 3 saatte bir yenilenmesidir. Yeni ürünler, belli ölçülerde suya dayanıklı olmakla birlikte, denizde çok uzun süre kalındığında da yenilenmesinde yarar vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:07 pm

NEVÜSLER (BENLER) . . . .

''Ben''ler

''Ben'' sözcüğü, yaşamdaki en önemli sözcüklerden biridir. Bedensel kimliğimizi ifade ettiği gibi ruhsal kimliğimizi, dürtülerimizi, megalomanilerimizi de ifade eden, derin anlamları olan, psikiyatri biliminde ve edebiyatta da çok önemli yeri olan bir sözcüktür. Oysa deri üzerindeki ''ben''lerden söz edildiğinde anlamı da, yerleşimi de bu kadar derin değildir. Halk arasında derideki pek çok oluşuma ''ben'' adı verildiği halde bizim için önemli olan benler, renk hücrelerinin (Melanosit) biraraya gelerek oluşturduğu açık kahverenginden - gri veya siyaha kadar değişebilen renkteki oluşumlardır. Bazen, deri düzeyinde kabarık olabilirler. Bu benleri önemli kılan deri üzerinde görülen kanserlerin en habisi olan ''Malin Melanoma'' adlı kansere dönüşebilmesidir. Bu benlerin bir kısmı doğumsal iken, bir kısmı da sonradan ortaya çıkabilir. Halk arasında doğumsal olanların emniyetli olduğuna dair bir kanı varsa da bu tamamen yanlıştır. Aynı tehlike doğumsal olanlarda da vardır, hatta biraz daha fazladır. Doğumsal olanların bir kısmı büyük boyutlarda ve kabartılıdır (Dev nevus). Bunlarda kanserleşme oranı daha fazladır ve çok dikkatle izlenmelidir. Çarpma, vurma, kesme ve benzeri zedelenmeler, her türlü benin kanserleşme olasılığını artırır. Sonradan oluşan benlerin, gelişiminde kalıtsal zeminin yanısıra en önemli etken güneş ışığıdır. Özellikle kısa sürede alınan yüksek doz güneş ışını ve oluşan güneş yanıkları ben artışını hızlandırdığı gibi, kanserleşme olasılığını da artırır. Her bir güneş yanığı tehlikeyi daha çok arttırır ve özellikle çocukluk yaşlarındaki güneş yanıkları daha tehlikelidir. Bu nedenle benlerin artış ve kansere dönüşünü engellemek için güneşten iyi korunmak gerekir. Genellikle 0.5 cm'nin üzerindeki benlerde tehlikenin olduğu ve boyut büyüdükçe tehlikenin arttığı kabul edilir. Benlerin bir Deri Hastalıkları Uzmanı tarafından görülüp değerlendirilmesi gerekir. Varolan benler üzerindeki hızlı değişiklikler, olumsuz bir değişimin habercisi olabilir. Özellikle 1-2 ay içerisinde olan hızlı değişiklikler önemlidir. Hızlı büyüme, hızlı renk değişiklikleri ve hızlı şekil değişiklikleri ciddi uyarıcı belirtilerdir. Ayrıca benin üzerinde bir kanama, şişme, kızarma, şiddetli kaşıntı da uyarıcı belirtilerdir. Bu tip değişiklikler görüldüğünde hiç vakit geçirmeden bir Deri Hastalıkları Uzmanına görünmek gerekir. Şüpheli olan ben, hemen cerrahi olarak çıkarılıp tetkik edilmelidir. Halk arasında çok yanlış bir şekilde yerleşmiş olan bir kanıya göre benlerin aldırılmasının tehlikeli olduğu düşünülür. Tamamen yanlış bir düşünce olup, çıkarılan benin kişi için hiçbir tehlikesi olamaz. Aksine, melanomların erken yakalanması kişinin hayatını kurtarabilir. ''Ben''lerimize dikkat edelim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 12:07 pm

Malign Melanom . . . .

Malign Melanom Nedir?
Derinin de vücudun diğer organları gibi iyi ve kötü huylu olmak üzere tümörleri vardır ve maalesef bu tümörlerin görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. Deri kanserlerini melanomlar ve epiteliomalar olmak üzere kabaca iki sınıfta toplayabiliriz. Bu tümörlerden,insan yaşamını etkilemesi açısından, önemle üzerinde durulması gereken Malign Melanomlardır (M.M.). Dünyada her yıl 25 000-30 000 arasında yeni M.M. olgusuna rastlandığı tahmin edilmekte ve bu sayı giderek artmaktadır. Bu kansere bağlı ölüm oranı erken tanı ve tedavi ile oldukça azalmaktadır. Ancak ihmal veya klinik olarak geç tanı konulması bu oranları düşürebilmektedir.

NE ZAMAN KUŞKULANILMALI ?
Her insanın vücudunda ben olabilir ancak bunların hepsini M.M. olarak düşünmek doğru değildir. Vücutta mevcut benlerde ani bir değişiklik (büyüme, kanama, renk değişikliği ve kaşıntı gibi) olduğunda veya ortada hiç olmayan bir renkli oluşumun hızla oluştuğu farkedilirse, bunların erkenden biyopsi yapılıp değerlendirilmesi gerekir. Asimetrik görünen, sınırları düzensiz olan, kendi içerisine farklı renkler içeren ve 6 mm den büyük çaplı renkli benler ise tehlikeli kabul edilip incelenmesi gerekir.

KİMLER ETKİLENEBİLİR ?
M.M. her yaş grubunda görülebilen bir deri kanseridir; ancak özellikle 20 li yaşlardan sonra görülmeye başlar. Çocuk yaş grubunda nadir görülür. Görülmesini arttıran faktörleri vardır. Özellikle açık tenli ve/veya mavi gözlü olmak, sarı veya kızıl saçlı olmak, güneşle fazla temas, ailede veya kendisinde displastik nevüs sendromu hikayesi, ailede veya bireyin kendisinde M.M. öyküsü, vücutta 20 nin üzerinde ben olması gibi bazı özel durumlarda kişinin özellikle dikkatli olması gerekir. Özellikle baş ve boyun bölgesinde görülmelerine rağmen son zamanlarda kadınların kol ve bacaklarında ve erkeklerin de gövdelerinde görülme sıklığında bir artış vardır.

MALİNG MELANOM NASIL TEDAVİ EDİLİR?
M.M. un en etkili tedavisi erken tanı ve tedaviden geçer. Bir milimetre kalınlığın altında yakalanan M.M. larda yaşama oranı yeterli tedavi ile % 100 lere ulaşmaktadır. Erken tanı için aylık periyotlarla kişilerin kendi vücutlarını muayene ederek yeni oluşan lezyonların hızlı şekilde farketmek ve bir uzmana danışmaktir. Tedavide en önemli basamak lezyonun ilk çıkarıldığında yeterli genişlikte ve derinlikte çıkarılmasıdır. Toplumumuz içindeki yanlış birtakım inanışlardan dolayı (beninle oynama veya oynatma kanser olursun vb.) maalesef hastalar doktorlara geç gelmekte ve tedavi sonuçları bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Çünkü M.M. için geç kalındıgında tedavi ve sonuçları erken aşamada olduğu gibi yüz güldürücü değildir. Geç olgularda cerrahi sonrası bölgesel lenf bezlerinin temizlenmesi, bölgesel veya sistemik kemoterapiler veya immunoterapiler gibi ilave tedavi yöntemleri de vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:50 pm

Saç Dökülmeleri . . . .


Saç dökülmesi, insanoğlunun en eski ve en önemli güzellik sorunlarından biridir ve deri hastalıkları uzmanlarına başvuru nedenleri arasında önemli yer tutar. Tıbbi olarak saç dökülmesi, saç köklerini tam olarak yıkıma uğratarak; iz bırakan, yani saçın yeniden çıkma şansı olmayan dökülmeler ve iz bırakmayan dökülmeler olarak ikiye ayrılabilir. Halk arasında tanınan, iz bırakmayan dökülmelerdir. İz bırakanlar; yanıklar, kellik hastalığı ve daha az tanınan, çok sık görülmeyen bir grup deri hastalığıdır ve çoğu kez saçlı deri içerisinde bölgesel dökülme alanları şeklinde görülür. İz bırakmayan dökülmelerde ise; dökülme nedeni ortadan kaldırılabilirse saçların tekrar çıkma şansı yüksektir. Bunların arasında en iyi tanınanı, erkekler için neredeyse kader olarak kabul edilen doğal dökülmedir (fizyolojik veya androjenik dökülme). Bu dökülme tipinde kalıtımın önemli payı olmakla birlikte etkileyen diğer faktörler pek bilinmemektedir. En çok üzerinde durulan ve tartışılan konu, erkeklik hormonlarının (androjen) etkileridir. Bir şekilde bilinmeyen bir mekanizmayla etkileri olabilecek gibi görünmekle birlikte, doğrudan bu hormonun fazlalığına bağlı değildir. Erkeklik hormonlarının kel erkeklerde fazla olduğu varsayımı uzun süre gündemde kalmış ve en güçlü savunucuları da kel kafalı erkekler olmuşlardır. Bu kişilerde erkeklik hormonlarında fazlalık saptanamamış olmakla birlikte, kadınlık hormonları (östrojen) verildiğinde veya erkeklik hormonlarının etkisini azaltılıp, ilşevlerini engelleyen ilaçlar verildiğinde gerçekten saçlarda yeniden çıkmalar olabilmektedir; fakat bununla birlikte göğüs ve kalça büyümesi gibi bazı kadınsı özelliklerin oluşması da müessesenin hediyesi olarak gelen kaçınılmaz bir sonuçtur. Günümüzde ilaç araştırıcılarının en önemli araştırma konularından biri, promosyonlarından arındırılmış bir saç ilacıdır. Saçların yağlı ve kepekli olmasının da saç dökülmesi üzerinde etkili olduğu düşüncesi çok uzun zamandan beri vardır ve neredeyse her on yılda bir, etkiliyor - etiklemiyor şeklinde gündeme gelmektedir.
Son zamanlarda güneş ışınlarının da saç dökücü etkisinden söz edilir olmuştur. Psikolojik faktörlerin etkisi ise çok açık değildir. Erkek tipi dökülmede, seyrelme alnın iki yanı ve tepenin arka kısmından başlar ve yavaş yavaş ilerleyerek aradaki saçlar dökülmezler. Bu tip dökülmelerde kesin bir çözüm bulma olanağı yoktur. Dökülme ağız yoluyla alınan bazı ilaçlar ve dıştan uygulanan bazı ilaç veya kozmetiklerle yavaşlatılabilir.
Kadınların saç dökülmelerinde ise çok farklı bir durum vardır. Kadınlarda, cinsiyet özellikleri nedeniyle erkeklerdeki gibi doğal kabul edilen ve kaçınılmaz dökülmeler yoktur. Erkeklerdekine benzer bir dökülme söz konusu ise, muhakkak altında bir neden aramak gerekir. Kadınlarda sık karşılaştığımız sorunlardan birisi ''yalancı dökülmelerdir''. Bu hastalar, genellikle bize avuç avuç, topak topak, ''lavabo lavabo ve küvet küvet'' saç dökülmesinden yakınarak gelirler. Bunlar arasında gerçek saç dökülmesi olanlar çok fazla değildir. Çünkü tanımlanan dökülmeler saç yıkama ve fırçalama sırasında olan dökülmelerdir, yani dökülme aşamasında olan saçların doğal dökülmesidir; yerlerine yenileri gelecektir. Daha önceki derslerimizde (özür dilerim! sohbetlerimizde) bu konudan söz etmiştirk. Bir tutam saç alınarak bunların incelenmesiyle (trikogram) gerçek saç dökülmesi olup olmadığına karar verilebilir. Bazen saçların aniden son faza geçmeleri görülebilir ki, bunlar çok özel hastalık durumları veya ilaç yan etkilerine bağlı olarak seyrek görülen olaylardır. Gerçek dökülmenin bir başka belirtisi de saçlarda seyrelme görülmesidir. Seyrelmenin genel veya belirli bir bölgede olması da yol göstericidir. Özellikle tepede, erkek tipi dökülmeye benzer seyrelme varsa, bu hormonal bir bozukluğun işareti olabilir ve bulgular bu yönde araştırılmalıdır. Beraberinde adet görme (menstrüasyon) bozuklukları, kıllanma artışı görülüyorsa bu hormonal bozukluk olasılığını arttıran bir durumdur. Bir başka önemli neden kansızlığın bazı şekilleri, özellikle demir eksikliği anemisidir. Doğum yaptıktan 3 - 4 ay kadar sonra başlayan ve tam nedeni anlaşılaamış bir özel dökülme şekli daha vardır ve 6 ay kadar sonra düzelir. Uzun süren çok sıkı zayıflama rejimleri de saç dökülmelerine neden olabilir. Bu neden erkekler için de geçerlidir, fakat gerek erkeklerde doğal dökülme nedeniyle gözden kaçması, gerekse kadınların fazla diyetsever olmaları nedeniyle, kadınlardaki saç dökülme nedenleri arasında yer almaktadır. Kadınlarda saç dökülmesine neden olan üçüncü önemli etken ise psikolojik nedenlerdir. Özellikle dertli olmanın meziyet sayıldığı ülkemizde, dert ve sıkıntı bolluğu bu nedeni biraz daha ön plana çıkartmakta ve olayı daha romantik bir hale getirmektedir. Üstelik bu dökülen saçlar, eşlerin ve çocukların yoluna süpürge edilmiş saçlar olduğu için durum daha da vahimleşmektedir. Psikolojik neden aslında erkekler için de geçerli olması gereken bir nedendır; fakat erkeklik gururu böyle şeylere izin vermez. Erkekler güçlüdür, sağlamdır, ağlamaz, açık vermez, bağırlarına taş basarak sıkıntılara erkekçe göğüs gerer.
Hem kadınlarda hem erkeklerde geçerli olan bazı saç dökülme nedenleri de vardır, fakat bunlar daha seyrek görülürler ve neden ortadan kalkınca durum düzelir. Bu tip dökülmelerde, genellikle saçlı derinin her tarafında eşit oranda seyrelmeler görülür.
Başta kanser ilaçları olmak üzere bazı ilaçlar ve kimyasal maddeler, tifo gibi yüksek ateşli, ağır seyreden ve uzun süren hastalıklar, tiroid bezinin guatr gibi hastalıkları böyle dökülmelere neden olabilir. İz bırakmayan, parçalı dökülmelerin en önemlisi ''pelade-alopecia areata'' adı verilen ve kesin nedeni belli olmayan hastalıktır. Halk arasında, mantarlara bağlı olan ''kellik'' hastalığı ile karıştırılarak ''saçkıran'' veya ''saçkesen'' gibi adlarla anılmaktadır. Akşam saçlı yatılıp, sabah saçsız kalkma diye tanımlanabilecek bir şekilde ani dökülme olur. Başlangıç genellikle 1 - 2 cm. çapında kılsız, parlak bir alan şeklindedir, bazen yavaş bir yayılma da görülebilir. Genellikle tedavi edilmese bile 3 - 6 ayda kendiliğinden iyileşir (sirke veya sarımsak sürülmese de iyileşebilir).
Ender olarak, hızla ilerleyen ve tüm saçı, hatta kaş, kirpik ve vücut tüylerini de döken daha şiddetli türleri de görülebilir. En çok üzerinde durulan nedenler, psikolojik gerginlik ve sıkıntılardandır. Bununla karışabilecek bir hastalık da, saçlı derinin yüzeysel mantar hastalıklarıdır. Bunlarda da parçalı dökülmeler vardır, fakat üzerindeki kepekler ve kırık saçlar sayesinde ayırdedilir. Psikolojik nedenlere bağlı saç koparmalar, saçları sürekli gererek toplamalar da önceleri geçici, zamanla kalıcı dökülmelere neden olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:51 pm

Sedef Hastalığı . . . .



Sedef Hastalığı (Psoriasis), deri hastalıkları arasında dedikodusu en çok yapılanlarındandır. Halk arasında sürekli ''Sedef'' sohbetleri ve birbirlerine tedavi veya şifalı yerler ve bitkiler önermeler sık görülür. Sürekli gündemde oluşunun nedeni, bazen çok göz önüne çıkabilen ve göze batan belirtileri ve tedavisindeki zorluklardır. ''Sedef'' adını almasına neden olan tipik belirtileri; pembe - kırmızı, hafif kabarık bir zemin üzerinde yerleşik olan, beyaz, irice, parlak ve kuru kepeklerdir. Bu belirtiler 1 - 2 mm.'den 30 - 40 cm.'ye kadar büyüklükte, çok değişik şekillerde ve bir veya daha fazla sayıda olabilir. Ender olarak vücudun çok geniş alanlarını kaplayan tipleri de vardır. Çocuklarda daha az görülür. Tipik belirtiler daha çok gövde, kollar ve bacaklarda görülür ve bunlar doktor olmayanlar tarafından dahi çok kolayca tanınırlar. Saçlı deride, avuç içinde, ayak tabanında, büklüm yerlerinde yerleşenler ise mantar hastalığı, egzama ve benzeri başka hastalıkları çok taklit ederler ve bazen doktorlar dahi bunları ayırd edemeyebilirler. Ancak deri hastalıkları uzmanlarının bu konudaki deneyimleri tanı için yeterli olacaktır. Tırnaklarda da yerleşebilir ve yalnızca tırnakta dahi görülebilir. Tırnakta kalınlaşma, renk değişikliği, çukucuklar görülebilir.
Hastalığın kesin nedeni belli değildir. Kalıtımın %60 - 70 oranında geçerli olduğu kabul edilir. Kalıtıma bağlı olsun ya da olmasın, hastalığa yatkın bir zemin vardır ve çevre faktörleri de bu zemin üzerinde etkili olur. Bu faktörler arasında en iyi bilinenler psikolojik olanlarıdır. Ani şoklar, sıkıntı, gerginlik, sevgi eksikliği, anne - çocuk ilişkisi bozuklukları önemli tetikleyici faktörler olup; hastalığı başlatabilir veya alevlendirebilir. Diş çürüğü, bademcik iltihabı, idrar yolları iltihabı gibi mikrobik odaklar ve sürtme, çarpma, kaşıma gibi zedelemeler de tetikleyici etki yapabilir. Bunların dışında bilinen ciddi bir tetikleyici yoktur. Hastalığın karaciğer veya başka bir organla ilgisi olmadığı gibi, yenilen yiyeceklerle de hiçbir ilgisi yoktur, fakat çok canı çekip de yenilemeyen yiyeceklerin etkili olma olasılığı daha fazladır.
Sedef hastalığının tedavisinde, hastalığın nedeni bilinmediği ve neden yönelik tedavi yapılmadığı için köklü çözüm getirip hastalığı ortadan kaldıracak bir yöntem ve olanak yoktur. Fakat var olan belirtiler tedavi edilir ve yenilerin çıkmasını önlemek için gereken önlemler yeterince alınırsa, uzun süre belirtisiz kalınan dönemler sağlanabilir. Tedavide amaç en az yan etki ile olabilecek en iyi iyileşmeleri elde etmek ve iyilik halini uzun süre sürdürebilmektir. Hastalığın , her hastaya uyabilen tedavi şekilleri yoktur. Hekim, her hasta için uygun olan tedaviyi ayrı ayrı belirleyecektir. Önemli olan hastayla hekimin karşılıklı güven ve uyumlarıdır. Hastanın her şeyden önce iyileşmeyi istemesi ve tedaviye uyum göstermesi gerekir. Tedaviler hakkındaki tereddütlerini de hekimine danışmalı, kulaktan dolma bilgi veya komşu önerileriyle yorum yapmamalı ve tedaviyi bırakmamalıdır. Var olan belirtileri tedavi etmek için yan etkileri daha az olan, yerel uygulanan (deriye dıştan sürülen) ilaçlardan başlanılır. Bu uygulamalarda önce kepek dökücü ilaçlarla yüzey temizlenir ve diğer ilaçların etkinliği arttırılır. Değişik 4 - 5 çeşit yerel uygulama vardır ve genellikle 20 -30 gün içerisinde güzel sonuçlar alınır. Belirtilerin çok yaygın olduğu durumlarda ultraviyole ışını ile özel tedaviler uygulanır (UVB, PUVA, vb.). Bu tedavilerde de bir aydan sonra sonuç görülmeye başlanır ve ülkemizde en az 15 yıldır uygulanmaktadır. Doğal gün ışığı da değişik şekillerde yararlı olmaktadır. Çok inatçı ve ağır tiplerinde yan etkiler göze alınarak çok iyi bir takiple ağız yolu veya iğne şeklinde tedaviler devreye sokulur. Hangi tedavi uygulanırsa uygulansın tetikleyici etkenler de aradan çıkartılmaya çalışılır. Tedavinin başlangıcından itibaren hastanın bir psikiyatrist denetimine alınması, sonucu çok etkiler ve tekrarları azaltır. Banyolardan sonra sürekli nemlendiriciler kullanılıp, derinin kuruma, kaşıntı ve zedelenmesi, dolayısıyla yinelemeler önlenmeye çalışılır. Sedef hastalığı sık tekrarlama eğiliminde olduğu için, hastaların da arayışları çok olacaktır. Tıp dışı tedaviler, kutsal ve şifalı sayılan yerler bu seçenekler arasındadır. Sedef hastalığı, psikolojik kökeni nedeniyle telkine çok yatkın bir hastalıktır ve hasta yapılan işleme inanmasına paralel olarak bu tür işlemlerden etkilenebilir. Bu yönüyle hastaların sömürülmesine de çok yatkındır. Belli bölgelerde sedef tedavisi konusunda ünlü yerler ve buralara sedef turizmi de vardır. İsrail'de Lut Gölü, ülkemizde Kangal Balıklı kaplıcası bu tip alanlardandır. Bu gibi alanların hiçbir tedavi edici özellikleri yoktur. Buradaki etkilenmeler önemli ölçüde psikolojiktir. Kişiler, şöhretini duydukları bir yere etkilenmeye hazır giderler, burada ortamlarından ve stresten uzak kalırlar, ayrıca aynı soruna sahip kişilerle oluşan dertleşme ortamı da doğal bir grup tedavisi oluşturacaktır. Güneş ışığı ve mineralli sular ise hemen hemen her yerde aynıdır. Hele hele içinde ne olduğu bilinmeyen halk işi tedavilere hiç yönelinmemeli; çözüm bir deri hastalıkları uzmanında aranmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:51 pm

Siğil (Verruka) . . . .


Bu siğilleri okutsak da mı saklasak. Okutmasak da mı yasaklasak. Diğer bütün tedavi seçenekleri gibi siğilleri okutmak veya yasaklamak da sonuçları kesin olmayan ve tıbbi tedavi yöntemlerinden farklı olarak bilimsel olmaktan uzak tedavi yöntemleridir.
Sözü edilen siğiller ise halk arasında çok iyi tanınan ve sık rastlanılan, sıradan bir hastalıktır. Bulaşma ve yayılma özellikleri ve zor tedavi edilmeleriyle gündemdeki yerlerini hep korurlar. Siğiller, virüslerin etkisiyle oluşan küçük tümörümsü belirtilerdir. Oluşumlarında kurbağaların rolü olup olmadığı konusunda yeterli kanıt bulunamadığı için kurbağalar salıverilmişlerdir. Ayrıca bu hastalığa halk arasında niye ''Tavuk G...'' dendiği konusunda elimizde hiç bir bilgi yoktur ve tavuklar da bu konuda suçsuzdurlar. Siğiller, kişiden kişiye doğrudan veya çıplak ayakla basılan zemin, daha az olarak da eşyalar aracılığıyla bulaşabilirler. Bunun yanı sıra aynı kişide var olan bir siğilden başka alanlara da bulaşma olabilir. Zedelenmiş deriye daha kolay bulaşır. Özellikle, siğillerin üzerleri kopartılır, kanatılırsa bulaşma çok daha kolay olur. Eğer ısırılırsa ağız içerisine dahi bulaşabilir. En iyi tanınan şekli, ellerde, kollarda yerleşen şeklidir ve esmer, kabarık, sert çıkıntılar halindedir. Avuç içi ve ayak tabanında çıkıntıları az olup, derine doğru gelişirler ve ağrılıdırlar, nasırlarla çok karışırlar. Yüzde yassı, ince, esmer kabartılar halinde veya yine yüzde ve bazen de boyunda fırça gibi olabilirler. Bir de cinsel ilişkiyle bulaşan ve özellikle de cinsel organlar ve çevresinde yuvarlak, esmer, yumuşak kitleler şeklinde yerleşen özel tipleri vardır. Tedavide doğrudan virüsleri öldürme olanağı olmadığı için var olan belirtiler yok edilse bile yinelenmeleri önelenemez. Elektrik akımıyla yakarak veya soğuk uygulamayla dondurarak yıkıma uğratma yöntemleri genellikle başarılıdır, fakat biraz can yakar ve iz kalır. Yineleme ve yayılma tehlikesini artırabileceği gerekçesiyle cerrahi girişim hiç önerilmez. Bazı asitli ilaçlar veya kanser ilacı tipi ilaçlar sabırla ve istikrarlı kullanıldığında yararlı olabilmektedir. Hastalığın kendiliğinden geçebilme özelliği de vardır ve bu özellik çocuklarda çok fazladır. Ağız içi ve cinsel organlar yerleşimi dışındakilerde, eğer ağrı ve yayılma eğilimi de yoksa kendiliğinden iyileşme beklenebilir. Her türlü telkin yöntemi, eğer kişi yapılan işlemle iyi olacağına inanırsa, etkili olabilir. Telkinin bağışıklık sistemini harekete geçirdiği düşünülmektedir. Çalınmış pirinç basma gibi törenler, okutma, boyalı su verme vb. yöntemler olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:52 pm

Sivilce . . . .


Sivilce ve ergenlik sivilcesi de denilen ''Akne'' adlı hastalık, yaşamsal önemi olmamakla birlikte estetik açıdan önemli sorunlar yaratmakta, hatta psikolojik bozukluklara da neden olmaktadır.
Konu hakkında öncelikle bilinmesi gereken, Akne'nin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu ve pek çok tedavi olanağımızın olduğudur. ''Sivilce iyileşmez'' önyargısı hastayı umutsuzluğa, hekimi başarısızlığa ???ürecektir. Başarı ise uzun vadeye yayılmış iyi bir hasta-hekim diyaloğu ile olur. Hastalığın nedeni kesin belli olmamakla birlikte yağ bezlerinin irileşmesi ve anormal çalışması temel bozukluk olup, yağ bezleri ağzındaki bakterilerin dolaylı bir katkısı vardır; yağ bezlerinin çalışmasındaki bozukluğun nedeni ise henüz kesinliğe kavuşmamıştır. Hormonlar sınırlı bir ölçüde etkilidir. Buna karşılık, yiyeceklele (kuruyemiş, kola, kızartma vb.) hiçbir ilgisi yoktur. Karaciğerin bu konudaki suçsuzluğu kanıtlarıyla belgelenmiştir. Psikolojik faktörlerle ilişkisi ise tavuk-yumurta ilişkisi gibi olup, kimin neden, kimin sonuç olduğu belli değildir. Makyajın etkisi ise abartıldığı kadar fazla olmayıp, yalnızca yağlı ürünler, arttırıcı etki yapar.
Sivilcelerin başlangıç yaşı 13-15 arasıdır. Zaman içinde kendiliğinden geriler fakat, gerileme yaşı kişiden kişiye değişir ve bazılarında 35 yaşına kadar uzayabilir.
Yüzün dışında sırt ve göğüs diğer yerleşim alanlarıdır. Erken belirtiler siyah noktalar olup, kırmızımsı kabartılar, cerahatli oluşumlar ve daha şiddetli olgularda derin kistler görülür. Derin yerleşmiş alanlarda iz kalma şansı fazladır ve daha inatçıdırlar. Tedavide hastanın da, hekimin de başarıya inanması ve gerekli direnci göstermesi ön koşuldur. Hastanın tedaviden ne bekleyeceğini bilmesi gereklidir. Çünkü Akne yavaş iyileşir, tedaviyle ikinci ayın sonunda %30-40, altı ayın sonunda %80-90 iyileşme beklenir. Tedavinin bitiminden sonra ise uzun aralıklı takiplerle bir idame tedavisi düzenlenerek tekrarlamalar önlenir. Zaman zaman ağız yoluyla alınan ilaçlara başvurulsa da, temel tedavi yerel ilaçlarla olur. Bakterileri baskılayan ilaçlar ve soyucu ilaçlar tedavinin aslını oluşturur. Tedavide amaçlanan, en az yan etkiyle en iyi sonucu almaktır. Sonuç almakta zorlanılırsa, kademe kademe yeni tedaviler denenir. Aknenin tipi ve şiddetine göre doktor tedaviyi düzenleyecektir. Tedavi sırasında deride bazı tahriş belirtileri, yani kızarma, kepeklenme ve soyulma gibi yan etkiler olabilir. Bunlar geçici olup tedavi sürdürüldükçe azalacaktır. Eğer doktorunuza güvenir ve sonuç alınacağına inanırsanız, sivilceli dolaşmanız için hiçbir neden yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:52 pm

Şark Çıbanı . . . .


Şark Çıbanı (Deri Layşmanyozisi):

Hastalığın bir doğu kökeni olmakla birlikte, doğuyla batının sınırı çok net olmadığı için, her ulus kendinden daha doğudan bir isim yakıştırmıştır. Antep Çıbanı, Halep Çıbanı, Delhi Çıbanı gibi isimlerle de anılmaktadır. Orta ve Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Asya yaygın olduğu alanlardır. Ülkemizde de geleneksel olarak şark çıbanı izleri, doğu kökenli yurttaşlarımızın ''alamet-i farikası'' gibidir. Fakat son zamanlarda ulaşımın kolaylaşması, turizmin gelişmesi, hem insanların hem de hastalığı taşıyan böceklerin bir yerden bir yere gidişini, dolayısıyla hastalığın da görülebilme olasılığını arttırmış ve bölgesellik özelliğini azaltmıştır.

Hastalığı yapan parazit (Layşmanya Tropika) bir hücreli bir hayvancık olup, ''Tatarcık'' adı verilen irice sineklerin ısırmasıyla bulaşır. Bu sinekler, hayvanları başka insanlardan veya bazı kemirgenler, köpek, çakal, tilki gibi hayvanlardan alıp, hiç bir ücret talep etmeksizin, emdiği kan karşılığında (boğaz tokluğuna) insanlara taşır. Isırılan bölgede parazitin tipine ve hastanın direncine göre, altı aydan bir kaç yıla kadar olabilen (genellikle bir yıl gibidir ve bu nedenle ''Yıl Çıbanı'' adı da verilir) bir süre içerisinde iyileşir. Önce bir kızartı, sonra yerinde bir yara ve kabuklanma oluşur, geçerken de çok karakteristik izini bırakır. Tedavide erken davranılırsa iz bırakmadan iyileşme şansı olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:52 pm

Tırnaklar ve Tırnak Hastalıkları . . . .


Tırnaklar, parmak uçlarını zedelenmeden koruyan, tutmayı kolaylaştıran deri ekleridir. Bütün bu işleri yapabilmek için tırnaklar, deriden gelişirken sert boynuzsu bir durum alırlar. Bu sert boynuzsu kısma ''Tırnak Plağı'' adı verilir. Bu plak yarı saydam olup, altındaki olayları görmemize kısmen izin verir. Görünen pembe renk, plağın altındaki tırnak yatağına aittir.
Tırnakların şekli kişilere göre değişmekle birlikte, genellikle oval veya üçenimsi şekillerdedir. Tırnakların parmağın ucuna bakan kısmı serbesttir, iki yan ve dip kısımlarından deriye tutunmuştur. Ayrıca bütün tırnak plağı altındaki tırnak yatağına çok sıkı bir şekilde yapışıktır. Yerinden ayrılmaya çalışılırsa çok acı verir, bu nedenle de ''tırnak sökmek'' acı vermenin, eziyet etmenin simgelerinden biridir. Tırnakların yapımı, deriye bağlandıkları dip kısmın arkasında gerçekleşir ve tırnaklar bu dip kısımlarından uzarlar. Tırnakların uzaması saçlar gibi dönemsel değildir. Kesintisiz olarak ömür boyu sürer. El tırnakları ayak tırnaklarından daha hızlı uzar. El tırnaklarının tam yenilenmesi 3 - 4 ayda, ayak tırnaklarınınki 6 - 8 ayda olur. Tırnak yiyenlerin tırnakları, sökülen veya düşen tırnaklar ile hamilelerin tırnakları daha hızlı uzar. Bazı vitaminlerin eksikliği, aşırı yorgunluk, aşırı zayıflık, beslenme bozuklukları, bazı süregen hastalıklar ve bazı ilaç zehirlenmeleri tırnak uzamasını yavaşlatabilir.
Sağlıklı bir tırnak; parlak, pürüzsüz yüzeyli, esnek ve dış etkenlere dirençlidir. Vücuttaki değişik hastalıklar, fiziksel etkenler, ilaçlar, doğrudan tırnakları tutan hastalıklar, tırnaklarda bozukluğa neden olurlar. Tırnaklardaki bu bozukluklar hem estetik kusur oluşturur, hem de tırnakların işlevlerini bozar. Tırnakların renk değişiklikleri çok önemlidir ve hastalık belirtisi olarak ele alınmalıdır. En sık görülen renk değişikliği beyazlaşmadır. Beyazlaşmaların hesin nedeni belli olmamakla birlikte; manikür sırasındaki zedelenmeler, bazı mantar hastalıkları, bazı genel hastalıklar, bazı ilaçlar veya kimyasal maddeler, bazı vitamin eksiklikleri neden olabilir. Sarı renk; bazı mantar hastalıkları, bazı ilaçlar veya tırnaklara yerleşen bazı boyalarla ilgili olabilir. Turuncumsu renk daha çok sedef hastalığında görülür. Sürekli sigara içimi de tırnaklarda sarı - esmer renklenmeye neden olur. Koyu renkler değişik tonlarda olabilir. Gri - esmer ve kahverengi renkler, kalınlaşmanın olduğu durumlarda sık görülür. Kalınlaşma olmaksızın bu renkler görüldüğünde; mantar hastalıkları, bazı bakterilerin yaptığı bozukluklar, dıştan temasla tırnağa yerleşen boyalar akla gelmelidir. Bazı hormonal nedenler de olabilir. Mavi - siyah renk de ilaçlarla ortaya çıkabilir. Eğer siyah (veya siyaha yakın) leke sınırlı bir alanı tutuyorsa, ilk önce tırnak altı kanamaları akla gelir. Fakat aynı zamanda ''Melanoma'' adlı çok tehlikeli bir kanser türünün de habercisi olabilir. Leke, tırnakla beraber ileri gidiyorsa kanamadır. Boyuna çizgiler halindeki siyah lekeler, sıklıkla ilaçlara bağlı görülür. Fakat tırnak altındaki bir ben veya ''Melanoma''nın belirtisi de olabilir.
Tırnak uçlarındaki küçük, siyah çizgiler ise yüzeysel kanamalara bağlıdır. En çok zedelenmelerle oluşur. Bunun yanısıra sedef hastalığı ve başka bazı hastalıklarda da görülebilir.
Tırnaklarda en sık görülen bozukluklardan bir tanesi, tırnakların kalınlaşıp, kabalaşmasıdır. Tırnak, kalınlığın yanısıra; sert kuru, gevrek, kolay parçalanır bir haldedir, esnekliğini kaybetmiştir. Tırnağın rengi de sarı-esmer, kahverengi bir görünüm alır. Bu tür değişikliklerin nedeni daha çok tırnakları tutan mantar hastalıklarıdır (Onikomikoz). Uzun süren ayak mantar hastalıkları sonucu bulaşma olabilir veya ortak kullanılan törpü, tırnak makası gibi tırnaklarda zedelenmeye yol açabilecek aletlerle bulaşır. Kalınlaşma ayak tırnaklarındaysa ayakkabı giymeyi dahi zorlaştırabilir ve ağrı yapabilir. Sedef hastalığı tırnaklara yerleştiğinde, diğer belirtilerin yanı sıra, mantar hastalığını çok andıran bir kalınlaşma da yapar ve ayırımı çok zor olabilir. Renk farklılıkları bazen ayırdettirici olursa da; mantarların, laboratuvarda test ettirilmesi en sağlıklısıdır. İleri yaşlardaki kişilerde, dolaşım bozuklukluğuna bağlı olarak, benzer tipte kalınlaşmalar görülebilir. Üzerinde belirgin boyuna çizgiler de vardır. Ayrıca bazı kalıtsal bozukluklarda da tırnak kalınlaşmaları görülebilir. Tırnak plağının yatağından ayrılması, yani tırnak plağıyla tırnak yatağı arasında bir boşluk oluşması da sık görülen bir durumdur. Başta sürekli bulaşık ve çamaşır yıkamak olmak üzere; ev işleri, hamur yoğurma, macun ve kil yoğurma, çiğ köfte yoğurma kolaylaştırıcı nedenlerdendir. Boşluk, serbest uçtan başlar ve içerisine dolan kirlerden dolayı koyu renkli görülür. Bu kirlerin temizlenmesi için sivri ve sert bir cisim kullanılması, boşluğun daha derinleşmesine yol açar ve bu boşluğa bakteri ve mantarlar da yerleşebilir. Ayrıca sedef hastalığı, mantar hastalıkları, egzamalar, bazı ilaçlar ve genel hastalıklar da bu boşluklara neden olabilir.
Tırnak batmaları, genellikle dar ayakkabıların baskısına bağlı olarak ortaya çıkarlar ve ayak baş parmaklarında görülürler. Baş parmak tırnaklarının çok dipten kesilmesi de batmayı kolaylaştırır. Tırnakların kısa kesilen yan kenarları, deri içerisine doğru ilerler ve bu alanda; önce ağrı, sonra iltihaplanma ve daha sonra da bu bölgede et parçası gibi anormal bir doku gelişmesine yol açar. Bunu önlemek için, geniş ayakkabılar giyilip, tırnak uçları uzunca tutulmalıdır.
Tırnak çevresi iltihaplanması (Dolama), zedelenme sonucu bakterilerin ve uzun sürerse mantarların devreye girmesiyle oluşur. Ev işleri, sık ıslanma ve kuruma, manikürde zedelenme, kolaylaştırıcı nedenlerdir. Şişme, kızarma ve cerahatlenme görülür. Zedelenmeden korunması, özellikle manikürde dikkatli olunması ve ev işlerinde eldiven kullanılması önemlidir.
Son olarak, tırnakların korunma ve bakımları için birkaç öneri:
· Su, sabun, deterjanla yapılacak işlerde muhakkak eldiven kullanılmalıdır.
· Her yıkamadan sonra tırnaklar da, ellerle birlikte, iyice kurulanmalı ve koruyucu kremler sürülmelidir.
· Tırnak altında biriken kirler, yumuşak bir firça ve sabunlu suyla temizlenmelidir.
· Sıkı, sert ayakkabılardan kaçınmak gerekir.
· Yağlı cila sökücüler, daha az hasar yapar.
· Tırnak cilaları zararlı değillerdir, hatta tırnak direncini %5 kadar arttırırlar.
Takma tırnakların çok sıkı yapıştırılması ve uzun süre kalması, ciddi hasara yol açabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:53 pm

Uçuk (Herpes) . . . .


Uçuk, virüslerin etkisiyle oluşan, kızarık bir zeminde minik su kabarcıkları şeklinde kendini gösteren, halk arasında çok iyi tanınan bir hastalıktır. Halk arasında tanınmak bir yana hangi nedenle ortaya çıktığı konusunda dahi yorumlar hemen yapılır: ''Kötü bir rüya görmüşsündür.'', ''Korktun mu?'', ''Güneşte çok kalmayaydın.'', veya ''Kız, yine malum zamanın mı?'' gibi. Bu yorumlarda kısmen gerçek payı da vardır. Genellikle bebeklik yaşında bulaşan virüsler, vücutta yerleşir ve direncin düştüğü uygun zamanları kollarlar.
Yukarıdaki örneklerin hepsi geçerli olmasa da, organizmanın direncini düşüren ateşli hastalık, aşırı yorgunluk, aşı sonrası, stres vb. durumlarda hastalık halinde karşımıza çıkar. Genellikle ilk bulaşmada belirti olmaz, ancak yüz kişide bir ilk bulaşma belirtileri görülür, çok şiddetli ve uzun sürelidirler. Yineleyen uçuklarda yineleme sıklığı, kişilere göre değişir. Bazılarında yılda bir - iki kez çıkarken bazılarında ayda bir - iki kez olabilir. En sık ağız kenarında görülmekle birlikte ağız içinden, parmak ucuna kadar her yerde görülebilir. Tedavi edilmezse beş ila yedi günde kendiliğinden geçer, fakat kaşıntı ve sızlama yaparak rahatsız edebilir. Genellikle seyrek görüldüğünde, yalnızca belirti varken yerel ilaçlar uygulamak yeterli olur. Şiddetli ve sık yineleyen şekillerde ise yerel tedavi yetmeyebilir ve ağız yollu ilaçlar da eklenir. Çıkışını önlemek ise olanaksız gibidir, ancak aylarca ilaç kullanılarak baskılanabilir ve sıklığı azaltılabilir. Basit uçuk hastalığının bir de kırmızı noktalı tipi vardır. Cinsel ilişkiyle bulaşan ve doğal olarak cinsel organlarda görülen bu tipte (Herpes Genitalis) genel özellikler, diğerine çok benzer. Bu tip uçuk, AIDS'in zuhurundan önce en çok dedikodusu yapılan ve ayrılıklara neden olan zührevi hastalık olma özelliğini taşımaktaydı. Bugün ise sıradan bir hastalık durumuna düşmüştür. Tedavi de benzer şekilde yapılır ve benzer şekilde etkisi zayıftır. Bu nedenle korunma öne planda gelir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:53 pm

Uyuz . . . .


Halk arasinda ''Gidişik'' adı verilen hastalık, yalnız insanlarda yaşayabilen ve gözle görülmeyen böceklerde bulaşan, çok kaşıntılı bir hastalıktır.
İnsandan insana; aynı yatakta yatmak gibi uzun süreli temasla veya çarşaf, çamaşır gibi ortak kullanılabilen eşyalarla bulaşabilir. İlk kez uyuz olanlarda kaşıntı 20 - 30 gün sonra, daha önce geçirenlerde ise çok kısa sürede ortaya çıkar.
Kaşıntının şiddeti, yaygınlığı, gece artması ve ailesel özelliği çok tipiktir. El parmak araları, dirsekler, karın, kalça, cinsel organlar, memeler en çok yerleştiği bölgelerdir. Yoğun kaşıntı izleri ve az sayıda böceğin kazdığı tüneller görelbilir.
Aşırı kaşıntı, mikrop kapmalara veya egzama gelişimine neden olabilir. Bebeklerde ve bağışıklık sistemi zayıf olan kimselerde, normalde tutmadığı saçlı deri, avuç içi, ayak tabanı gibi alanlarda yerleşerek, daha şiddetli olabilir. Her insanda hastalığa yakalanma olasılığı aynıdır; fakat, aynı ev içerisinde çok sayıda insanın yaşadığı, yatılı misafirliğin sık olduğu kesimlerde yayılma daha hızlı olur. Tedavisi çok zor olmasa da uğraştırıcıdır ve titiz bir uygulama gerektirir.
Birinci ilke; bir kişinin hasta olduğu bir evde herkesin tedavi olması, ikincisi ise bulaşma kaynaklarının dezenfeksiyonudur. Çamaşır ve çarşaflar kaynatılabilir, kaynatılamayan eşyalar, kızgın ütüyle ütülenebilir veya bir hafta insandan uzak kalacak şekilde, metal veya plastik bir kapta saklanarak; insan dışında uzun süre yaşayamayan böceklerin ölmesi sağlanır. Uzun araştırmalara karşın uyuzun iğne veya hap şeklinde, yaygın deyişle ''içten kesecek'' bir tedavisi bulunamamıştır. Bu nedenle deriye sürülerek böcekleri öldüren ilaçlar kullanılır. Uygulamada en önemli nokta, böceğin sevmediği baş ve yüz dışında, ilaçların tüm vücuda önerilen aralıklarla sürülmesi ve tedavi süresi içinde bölgenin, ilaçsız kalmamasıdır. Bu süre, ilaçlara göre 12 - 72 saat olabilir. Önemli olan, erken dönemde doktora başvurup; hastalığı, çevreye yayılmadan ve başka sorunlara neden olmadan denetim altına alabilmektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:54 pm

Akne Vulgaris Sivilce



TEMEL BİLGİLER


TANIMLAMA :
Akne ( Sivilce) derideki yağ bezlerinin,erkeklik hormonu (Androjen) tarafından uyarılması ile oluşan,içi cerahat dolu veya siyah noktalar ihtiva eden,nadiren nedbe dokusu ile iz bırakarak iyileşen bir deri hastalığıdır.

Görülme sıkılığı:
Adolesanların yaklaşık 100 %'ü az ya da çok derecede etkilenir ancak, sadece% 15'i doktora başvurur.
Cinsiyet:
Erkek= Kadın (erkeklerde daha ağır seyretme eğilimi vardır.)

BELİRTİ VE BULGULAR
• Kapalı komedonlar (beyaz noktalar)
• Açık komedonlar (siyah noktalar)
• Kızarıklık ve ödemin eşlik ettiği ya da etmediği püstüller (kistler)
• Nedbe dokuları
• Lezyonlar, alın, yanak ve burun üzerinde ortaya çıkar ancak sırt ve göğüs ortasına kadar yayılabilir.

NEDENLERİ
Erkeklik hormonu yağ bezlerinin ucunun siyah noktalarla tıkanmasına yol açan keratin döngüsünü uyarırlar. Yağ bezlerinin ürettiği peynirsi madde (sebum) tıkaçın ardında birikmeye başlar.Bakteri varlığında, biriken muhteva iltihaplanarak sivilce oluşur.

RİSK FAKTÖRLERİ
• Ergenlik çağına giriş.
• Erkek
• Bazı ilaçlar( Doğum kontrol hapları,iodidler, bromidler, lityum, fenitoinler, kortizon)
• Temizleyici kremler, nemlendiriciler, yağlı fondötenleri içeren birtakım yağlı kozmetikler.
• Deri yüzeyinin herhangi bir şekilde kapatılması.
• Sıcak , nemli iklimler


TEDAVİ

GENEL ÖNLEMLER
• Siyah noktalarla tıkanmış alanların boşaltılması
• Temizleme- yumuşak bir sabunla günde birkaç defa hafifçe yıkamak yüzeyel yağlanmayı kontrol edecektir. Daha sık yıkanması deriyi tahriş eder.
• Yağsız güneş koruyucuları- bazı tedavi olmayan vakalarda ultraviole ışınları ile bir miktar iyileşme sağlanmakla birlikte, tedavide kuilanıjan ilaçlar Ultraviole ile ters etkileşim gösterir. Uzun dönem Ultraviole ye maruz kalmak kalıcı deri hasarına neden olur.

DİYET
• İyi beslenmeye yönelik öneriler
• Akneyi (Sivilceleri) iyileşlirebilen özel bir diyet tarii edilmemiştir. Çikolata ve yağlı yiyecekler akneyi(Sivilceleri) artırmazlar.

HASTANIN EĞİTİLMESİ
• Hastanın aknenin kesin bir tedavisinin olmadığını, tedavilerin sadece hastalığı ve lezyonları kontrol altına almak için yapıldığını bilmesi önemlidir.
• Tüm tedavi şekillerinde etkinin ortaya çıkması en az 4 hafta sürer.
• Topikal ajanlar yüzün kızarmasına ve kurumasına sebep olurlar, bu yüzden bir çok kişinin bu ilaçların kullanımına devam etme konusunda teşvik edilmesi gerekir.

TERCİH EDİLEN İLAÇLAR
• Özellikle haifi derecedeki sivilcelerde deriye uygulanan krem ve losyonlar en iyisidir.
• Benzoyl peroxide % 5 kuru cilde gece yatarken sürülür.
• Retinoik asid % 0,025 oranlarındaki konsantrasyonlardan başlayarak gece yatarken kuru cilde sürülür. Jel formu da (Retinojel % 0,025, % 0.05)0 vardır ve oldukça kurutucudur. Başlangıç aşamasında lezyonların artmasına neden olur.
• Kislik lezyonlara eritromisin yada Klindamisin % 2 solüsyon uygulanması
• Tetrasıklin 250 mg günde dört defa 7-10 gün kullanılması ve dozun en düşük etkin doza kadar azaltılması.

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Zaman içinde yavaş yavaş iyileşme meydana gelmesi

GEBELİK:
• Akne lezyonlarında remisyon ya da artışa sebep olabilir.

DİĞER NOTLAR
• Akne (Sivilce), genellikle hasta için, doktora ifade ettiğinden daha ciddi bir sorundur
• Akne (Sivilce) zamanla geriler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:54 pm

Aft nedir?



AFT

TARİF:
Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde, yumuşak damakta, farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş lezyonlardır. Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır. Bayanlarda daha sıklıkla rastlanır. Aft genellikle tek olarak seyretse de aynı anda birkaç bölgede birden görülebilmektedir.

Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır. Ancak aftın oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok faktör faktör saptanmasına karşın oluş nedeni tam olarak belirlenememiştir.

Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerden bahsetmek mümkündür.

Aft oluşumunda hangi faktörler önemlidir?

STRES
Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın nedenleri arasında kabul edilen stres aft oluşmasının en önemli nedenlerinden birisidir.
Hanımlarda premenstural gerginlik(adet öncesi dönem) de aft oluşumunu hızlandıran faktörlerdendir.
YİYECEKLER
Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler gibi ağız mukozasını tahriş edebilen yiyecekler aft oluşumunu hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadır.Bunların yanı sıra bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa, çikolata, fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı patlıcan, elma, incir, peynir gibi yiyecekle.de aft oluşumunu hızlandırırlar.
TRAVMA
Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan diş fırçalama işlemleri ve iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına yardımcı olurlar.
DİŞ MACUNU
Diş macunlarının temizleme özelliğini artırmak için köpük yapıcı olarak yapılarına katılan "sodyum lauryl sulhate" ( SLS ) mukoza hücrelerinin yıkımını artıran tahriş edici bir kimyasaldır. SLS bu özelliği ile aft oluşumu üzerine direkt etkili olan bir maddedir.
Özellikle aft sorunu olan kişilerin kullanabilmesi için günümüzde daha az oranda (%1.25) SLS içeren diş macunları üretilmektedir. (Tom's of Maine Natural Toothpaste , Oral-B Sensitive Fluoride Toothpaste.)
SİSTEMİK HASTALIKLAR
Behçet Hastalığı: Genital ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi, birçok sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı aftlarla kendini gösteren bir hastalıktır.
Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir.
DİĞER NEDENLER
B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, tütün çiğnemenin gibi alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler olduğu bilinmektedir.


yukarı

Tedavi
Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür:



Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için:
Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır.
"2% hydrogen peroxide" solusyonuna batırılan pamuk yada gazlı bez ile aft bölgesi temizlenebilir.
Su ile karbonat karışımından hazırlanan ince yapılı bir krem aft üzerine sürülebilir.
Yarım bardak suya yarım kaşık tuz ilavesi ile elde edilen solusyonla günde üç kez gargara yapılabilir,
Yemeklerden önce aft bölgesine "xylocaine" solusyonu ya da ağız için hazırlanmış anestezik kremler uygulanabilir.
Aft üzerine uygulanacak "orabase", "Gly-oxide", "Cankaid","Ambesol" gibi ağız içi kremler uygulanabilir.
"sucralfate" tableti ılık suda eritip gargara yapılabilir.
Özellikle aftı başlangıç aşamasında "tetrasiklin" tableti suda eriterek elde edilen solusyon ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır.
Gene aftın başlangıç safhasında bölgeye bir topikal steroid "%0.1 lik triamcinalone" uygulanması ya da steroidli bir gargara "betamethasone syrup" ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır.
"Chlorhexadine" gargaralar iyileşme periyodunu kısaltır.
"Tetrasiklin" şurup la hazırlanan 12,500 unite "nystatin", 1.25 mg "diphenhydramine", ve 0.25 mg/m "hydrocortisone" karışımı 'shotgun' solusyonu olarak kullanılabilir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:54 pm

A. ATOPİK DERMATİT ( EGZEMA ) NEDİR ?

Kronik, tekrarlayan, pembe renkli, yüzeyi pütürlü olan kaşıntılı döküntülerdir. Aktif lezyonlar tüm vücütta
yaygın veya bir bölgede sınırlı olabilir. Bunlar pembe renkli, sulantılı, kaşıntılı lezyonlar şeklinde olabilir.
Aşırı kaşınma sonucu enfekte olabilirler. Lezyonların sürekli olarak nüks ettiği veya iyileşmediği
dönemlerde cilt kalınlaşması, çizgilenmesi, soyulmalar ve renk koyulaşması olabilir. Hastalığın
başlangıç yaşına göre lezyonların vücüttaki dağılımı farklılık gösterir.

1. İnfantil ( bebeklik dönemi ) Atopik Dermatit:

2 ay-2 yaş arası çocuklarda görülür. Lezyonlar özellikle yüzde ( sıklıkla yanaklarda ), saçlı deride,
boyunda, sırtta, diz ve dirsek bölgelerinde oluşur. Bu dönemde başlayan hastalık 3 yaşında
iyileşebilir veya ileri çocukluk yaşlarında da devam edebilir.

2. Çocukluk Çağı Atopik Dermatiti:

2-12 yaşlar arasında görülür. Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü, diz arkası, boyun, el bileği ve ayak
bileğinde görülür. Lezyoların olduğu cilt bölgelerinde kuruluk, çizgilenme, sulanma ve kaşıntı vardır.

3. Erişkin Dönemi Atopik Dermatiti:

Çocukluk çağı atopik dermatitinin devam etmesi veya ilk kez 12-20 yaşlar arasında başlayan cilt
hastalığı şeklinde ortaya çıkabilir. Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü ve diz arkasında bulunur. Bazen
ellerde de olabilir. Genellikle ciltte çizgilenme, kalınlaşma ve rengin kahverengileşmesine neden olur.
Bazen göz çevresi ve ağız çevresinde kuruluk ve cildin dökülmesi eşlik edebilir. Genellikle kronik
seyirlidir.
Atopik Dermatite Eşlik Edebilen Bulgular:
· El ve ayak tabanı çizgilerinin belirginleşmesi
· Göz altında koyu gölgeler
· Yanak, sırt, kol ve bacakta sınırları belirgin soluk renkli bölgeler
· Atopik dermatiti olan bebekler ileriki yıllarda astım veya allerjik rinit olabilirler

Atopik Dermatit ( Egzema ) Nasıl Tedavi Edilir?

1.Koruyucu Önlemler:

Bu hastaların ciltleri aşırı kurudur. Cilt kuruluğu belirtilerin alevlenmesine neden olur. Bu nedenle
cildin sürekli olarak nemlendirilmesi son derece önemlidir. Ayrıca bu kişiler normal sabun
kullanmamalıdır. Kremli sabunların kullanılması önerilir. Terleme şikayetleri arttırdığından, özellikle
sıcak havalarda dikkat edilmesi önerilir. Tetkiklerde belirtilere sebep olan herhangi bir allerjen (
inek sütü, yumurta, ev tozu akarı gibi ) saptanırsa, bu allejenden kaçınmak için doktorun önerdiği
önlemler mutlaka alınmalıdır.

2.İlaç Tedavisi:

1.Kaşıntı önleyiciler ( antihistaminikler-şurup, tablet )

Bu hastaların en önemli şikayeti kaşıntıdır. Bu şikayetlerin ortadan kalkması için doktorunuzun
önerdiği ilacı şikayetlerin alevlendiği dönemlerde kullanmak gerekir.

2.Lokal Kortikosteroidler ( merhem, krem )

Cilt lezyonlarının aktif olduğu dönemlerde lezyon üzerine haricen ince bir tabaka halinde doktorunuzun önerdiği kullanma süresi dikkate alınarak uygulanır. Bu ilaçlar doktorun önerdiği nemlendirici ile cilt nemlendirildikten sonra uygulanmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:55 pm

ATOPİK DERMATİT-2-



1. Atopik dermatit nedir, nasıl bir hastalıktır?

Atopik dermatit, bebeklik ve çocukluk döneminde oluşan, ancak yetişkinlerde de görülebilen, yinelemelerle karakterize, kronik, kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Çocukluk döneminde başlayan atopik dermatit, hastaların %90’ından fazlasında, ergenlik dönemi sonrasında da devam eder. Sıklıkla kişisel ve ailesel atopik dermatit, alerjik nezle ya da astım hastalığı öyküsü ile birlikte bulunur.

2. Semptomları nelerdir?

Atopik dermatitin klinik görünümü ve belirtilerin dağılımı hastanın yaşına ve hastalığın şiddetine göre değişiklik gösterir. Akut belirtiler kızarıklık ve kaşıntı şeklindedir. Akut atopik dermatit sıklıkla bebeklerde görülür ve yüzü, saçlı deriyi ve kol ve bacakların dış yüzeylerini etkiler. Büyük çocuklar ve yetişkinlerde, deride kalınlaşma ve deri çizgilerinde belirginleşme ile karakterize, kronik atopik dermatit ile karşılaşılır. Belirtiler boyun, göz kapakları, dirsek önü ve diz arkası gibi bölgelerde yoğunlaşır. Hastalığın her döneminde deri kuruluğu mevcuttur. Atopik dermatitli hastalarda virus, bakteri ve mantar hastalıkları daha sık gelişir. Kaşıntı olmaksızın atopik dermatit tanısı konamaz. Atopik dermatitli hastalarda kaşıntı gün boyu aralıklı seyrederken, genellikle akşamları ve geceleri daha şiddetlenir. Bu durum hastaların uyku düzenlerinin bozulmasına neden olabilir.

3. Atopik dermatitin ortaya çıkma sebepleri nelerdir?

Atopik dermatitin oluşmasında genetik, immünolojik ve çevresel etkenler rol oynamaktadır. Hastaların %80’inde ev tozu allerjenleri, polenler, küf mantarları gibi hava yolu ile alınan allerjenlere ve gıdasal allerjenlere karşı antikorlar bulunur. Bakterilerin de atopik dermatitin gelişimine katkıda bulundukları düşünülmektedir.

4. Atopik dermatitin tedavi yöntemlerinden söz eder misiniz? Kesin tedavisi mevcut mu? Yeni gelişmeler var mı?

Atopik dermatitin tedavisinde farklı güçte değişik yerel kortikosteroid preparatları yaklaşık yarım yüzyıldan beri derideki kızarıklığın, ödemin ve kaşıntının tedavisinde kullanılmaktadır. Bu grup ilaçların deride incelme, deri enfeksiyonları, deri çatlamaları, kılcal damar genişlemeleri, deri içi kanamaları gibi yan etkileri vardır ve geniş yüzeylere sürüldüklerinde deriden emilip kana geçerek sistemik yan etkiler oluşturabilirler. O nedenle kortikosteroid kremlerinin geniş deri yüzeylerinde, göz çevresinde ve boyun, yüz, koltuk altı ve kasıklar gibi derinin ince olduğu bölgelerde doktor kontrolünde dikkatlice kullanılması gerekir. Deride infeksiyon varsa yerel kortikosteroidler uygulanmamalı, kullanım için hekimin direktiflerine dikkatle uyulmalı ve hekimin önerisinden daha uzun süre kullanılmamalıdırlar.

Atopik dermatit tedavisinde tıbbın her alanında olduğu gibi yenilikler ve yeni tedavi olanakları ortaya çıkmaktadır. Örneğin steroid (kortizon) içermeyen bu nedenle de yukarıda sözü geçen yan etkileri bulunmayan yeni ilaçlar geliştirilmiştir. Bu preparatların deriden emilimi çok az olduğundan özellikle bebeklerde ve erişkinlerde hassas bölgeler ve geniş alanlarda bile güvenli bir şekilde kullanılabilmektedir.

5. Hastalığın ilerlemesini önlemek için hastalar günlük yaşamlarında nelere dikkat etmelidir? Ne gibi önerileriniz olabilir?


Duştan hemen sonra, krem ya da merhem şeklindeki nemlendiriciler uygulanmalıdır. Banyoda ılık su tercih edilmeli sabun kullanımı sınırlanmalı ya da daha iyisi sabun içermeyen temizleyiciler kullanılmalıdır. Kurulama hafifçe bastırılarak yapılmalı, havlu ile kuvvetle ovarak kurulama işleminden kaçınılmalıdır.

Çocukların tırnakları kısa ve temiz olmalıdır.

Atopik dermatitin alevlenmesine yol açan, sabun ve deterjanlar, kimyasal çözücüler, beyazlatıcılar, boyalar, yün ve sentetik kumaşlar, alkol içeren deri bakım ürünleri, kozmetikler ve parfümler gibi irritanlarla temastan kaçınılmalıdır.

Soğuk havalarda deriyi en fazla koruyacak şekilde giyinilmeli, Yazın ince ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir.

Yataklarda, halk arasında ev tozu böcekleri olarak bilinen akarları geçirmeyen kılıflar kullanılmalı, koltuk kanepe gibi özel kılıfla kaplanmayan yerlerde uyumaktan kaçınılmalı, çarşaflar her hafta 65o C’de yıkanmalıdır. 6-12 ayda bir halı, koltuk ve kanepeler için akarları öldüren temizlik ürünleri kullanılmalıdır. Evde hayvan, çiçek, bitki bulundurulmamalı, kuştüyü yastık, yorgan ve yünlü giysiler kullanılmamalıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:56 pm

ALLERJİ TÜM YÖNLERİYLE



Allerji nedir?
Çevremizde yaygın olarak bulunan allerjenlere bazı kişiler diğerlerinden daha fazla duyarlı olup (atopik kişiler) onlara karşı allerjik olmayan normal kişilerden (atopik olmayan) çok daha abartılı bir reaksiyon verirler. Bu duruma allerji denilmektedir.

Allerjik tabiatta olmak bir hastalık mıdır?
Hayır. Toplumda yaşayan bireylerin yaklaşık %30’u allerjik tabiattadır. Bu kişiler duyarlı oldukları bazı allerjenlere karşı özel E tipi antikorlar aracılığıyla abartılı bir reaksiyon oluşturabilme yeteneğindedirler. Bu tip antikorlara bağlı olarak bazen değişik allerjik hastalıklar ortaya çıkabilir. Ancak tek başına allerjik bünyeye sahip olmak, yani atopik olmak bir hastalık olmayıp allerjik hastalıklara bir çeşit aday olma, yatkın olma durumudur.

Allerjik bünyeye sahip olmak neye bağlıdır?
Bu tamamen ailesel geçişli (irsi) bir durumdur.

Genetik geçiş dışında çevresel faktörlerin bir etkisi yok mudur?
Atopik olma veya olmama durumu tamamen genetik olarak belirlenmektedir. Ancak atopik kişilerde allerjik hastalıkların gelişip gelişmemesi çevresel allerjenlerle karşılaşma yoğunluğuna bağlı olarak değişmektedir. Daha dünyaya gelmeden gebelik döneminde veya hayatın erken döneminde, emzirme periyodunda annenin sigara içmesi, allerjik gıdaları tüketmesi, ortamın allerjen yoğunluğunun fazla olması gibi faktörler atopik kişilerde allerjik hastalıkların görülme sıklığını artırır.

Allerjik hastalıklar psikolojik nedenlerle görülebilir mi?
Allerjik hastalıklar psikolojik veya psikosomatik hastalıklardan farklıdır. Ancak allerjik hastalıkların gelişiminde, yakınmaların ortaya çıkmasında ve hastalığın kontrolünde psikolojik durumun da katkısı olabilir. Ayrıca psikolojik hastalıklarla ayrımı gerekebilir.

Allerjik hastalıklar nelerdir?
Astım, allerjik burun nezlesi ve sinüzit, allerjik göz nezlesi, burun polipleri, allerjik orta kulak iltihabı, ürtiker ve egzema gibi allerjik deri hastalıkları, gıdalara bağlı allerjik reaksiyonlar, çeşitli ilaç ve kimyasallar ile arı ve böcek sokmalarına bağlı allerjik reaksiyonlar allerjik hastalıkların arasında öncelikli olarak sayılması gerekenlerdir.

Allerjik bünyeli bir kişide bu hastalıkların hepsi de bulunur mu?
Vücudun allerjenlere olan reaksiyonu belirli organlara özel dağılım gösterir. Bazı kişilerde bu sayılan hastalıkların bir kaçı beraber bulunabilirse de bu şart değildir.

Allerji teşhisi nasıl konur?
Allerjik hastalıklarla uyumlu yakınmaları olan kişilerde ailede benzer hastalığı olanların varlığı, şikayetlerin süreğen ve tekrarlayıcı olması, mevsimlere göre değişmesi, diğer allerjik hastalıkların eşlik etmesi gibi hastanın öyküsünde tipik özellikler allerjik bir hastalığı telkin eder. Kanda özel E tipi antikorların araştırılması, allerjik cilt testleri ve hastalığın tipine göre değişen diğer tetkiklerle kesin teşhis konulabilir.

Teşhis için can yakıcı, zor tetkikler, endoskopik işlemler ve biyopsiler gerekli midir?
Hayır. Allerjik hastalıkların tanısında genellikle bu tür invaziv işlemlere gerek duyulmaz.

Yöremizde bu tür hastalıkların teşhis ve takibi mümkün müdür?
Tabii. Fakültemizde allerjik hastalıkların teşhis, takip ve tedavisi için gerekli olan her türlü laboratuvar inceleme yapılabilmektedir. Uzak yerlere gidip gelmeğe gerek yoktur.

Erken teşhisin önemi var mı?
Kuşkusuz. Hem hastanın yaşamının normale döndürülmesi, hastalıktan dolayı kayıplarının giderilmesi; hem de tehlikeli krizlerin ve aynı zamanda hastalığın ilerlemesinin önlenmesi için erken tanı konarak tedaviye başlanması çok yerinde olur.

Allerjik hastalıkların belirtileri nelerdir?
Hastalığın tipine, ağırlığına ve hastanın yaşına, cinsiyetine göre belirtiler değişir. Allerjik sinüzit, burun ve göz nezlesinde: Yılın belirli aylarında veya tüm yıl boyunca devam eden hapşırma, burunda kaşıntı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı vardır. Geniz akıntısı, boğazda gıcıklanma, gözlerde yaşarma, kızarıklık ve kaşıntı, kulakta dolgunluk hışırtı, kaşıntı, baş ve kulak ağrısı, koku alma bozukluğu tat almama, sesin değişmesi olabilmektedir. Anjiyonörotik ödem ve anafilakside: Tablonun ağırlığına bağlı olarak değişen derecelerde yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme, tıkanma, ciltte solukluk, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklıklar, döküntüler, nefes darlığı, hırıltılı solunum, tansiyon düşmesi, ateş, terleme, çarpıntı, kalpte ritim bozukluğu, morarma, kusma, karın ağrısı, ishal, havale geçirme, solunum durması ve ölüm olabilir. Astımda: Nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste tıkanıklık olabilir. Bu yakınmaların aniden ve krizler şeklinde ortaya çıkması bir müddet sonra kendiliğinden veya tedaviyle düzelmesi, tekrarlaması, gece uykudan uyandıracak şekilde olması çok tipiktir. Cilt Allerjilerinde: Ciltte kaşıntı, kurdeşen denilen kabarıklıklar, kırmızı renkli döküntüler, sulanma, kabuklanma, deride kalınlaşma ve deride renk değişikliği görülebilir. Mide barsak kanalı allerjilerinde: Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı, gelişme geriliği, kansızlığa bağlı halsizlik, solukluk, göz kapakları ve bacaklarda şişlikler gibi yakınmalar olabilir.

Bu şikayetler allerjik hastalıklar dışında başka nedenlerle oluşamaz mı?
Evet oluşabilir. Bunların hiçbirisi allerjik hastalıklara özgü değildir. Yakınmaların süreğen ve tekrarlayıcı vasıfta olması, mevsimlerle ilişki göstermesi, ailede benzer yakınmaları olan başka kişilerin olması veya altta açıklanan allerjenlerden birisiyle temas sonrası bu yakınmaların ortaya çıkması allerjik bir hastalığın varlığını gösteren işaretlerdir.

Allerjik hastalıklar tehlikeli midir?
Sık görülmeleri, süreklilik göstermeleri, kişinin performansını yakından etkileyerek normal yaşamını kısıtlamaları, iş gücü kaybı ve okul devamsızlığına yol açmaları ve anafilaksi, anjiyonörotik ödem gibi bazen ölümcül olabilen formlarının da bulunması nedeniyle allerjik hastalıklar çok önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır.

Allerjik hastalarda kriz olur mu?
Evet. Allerjik hastalıkların bazılarında aniden kriz şeklinde ağır bir tablo gelişebilir. Üstelik bu durum tekrarlayıcıdır. Astımda, penisilin allerjisinde, arı-böcek sokmasında, anjiyonörotik ödemde tehlikeli, ölümcül krizler olabilir.

Anafilaksi nedir?
Allerjiye bağlı olarak ani ortaya çıkan ve acilen tedavi edilmezse ölümcül olan sistemik, tehlikeli bir hastalıktır. Arı sokması, penisin gibi bir ilacın damardan verilmesi gibi allerjenlerle temas sonrası olay dakikalar içinde başlar. Tablonun ağırlığına bağlı olarak değişen derecelerde yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme, tıkanma, ciltte solukluk, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklıklar, döküntüler, nefes darlığı, hırıltılı solunum, tansiyon düşmesi, ateş, terleme, çarpıntı, kalpte ritim bozukluğu, morarma, kusma, karın ağrısı, ishal, havale geçirme, solunum durması ve ölüm olabilir.

Böyle bir durumda ne yapılmalıdır?
Maalesef bu durumda hasta ve yakınlarının yapacağı fazla bir şey yoktur. Ancak gerekli ilaçların bulunduğu bir ortamda bir hekim bu duruma müdahale edebilir. Hasta derhal sağlık kuruluşuna götürülmelidir. Allerjik bünyesi olduğu bilinen kişilerin hastane dışında enjeksiyon yaptırmaması, ilaçlı filim vb tetkikler yapılırken durumunu belirtmesi, kendisine dokunan besin ve ilaçları kullanmaması, arı sokmaması için tedbirler alınması gerekmektedir.

İlaç allerjisi hakkında bilgi verir misiniz?
Bir çok ilacın tedavi edici etkisi yanında istenmeyen bazı etkileri de vardır. Bu yan etkilerden bazıları ise allerjik reaksiyonlara bağlıdır. Kullanılan ilaca; kullanan kişinin yaşına, cinsiyetine, genetik özelliklerine ve diğer hastalıklarına; daha önce aynı ilacın kullanılıp kullanılmadığına; ilacın veriliş yoluna bağlı olarak bu tür reaksiyonların görülme olasılığı değişmektedir. Hemen her ilaç allerjiye neden olabilirse de bazı ilaçların kullanımı sırasında buna daha sık rastlanmaktadır. İlaca bağlı allerjik olaylar ciltte görülen kurdeşen, egzamadan kan hücrelerinin sayı ve fonksiyon bozukluklarına, anafilaksi, ateş, serum hastalığı gibi sistemik tablolardan ani nefes darlığı, sarılık, zatürree göğüste, karında su toplanması gibi belirli organ lokalizasyonu gösteren patolojilere kadar çok farklı görünümlere sahiptir. İlaç alımıyla olayların başlaması arasında geçen süre bir kaç dakikadan bir iki haftaya kadar değişmektedir. Bir ilaç kullanırken ortaya çıkan yeni bir sağlık sorunu ilaçla ilişkili veya ilişkisiz olduğuna karar verilemese bile o ilacı reçete eden hekime bildirilmelidir. Eğer hasta herhangi bir ilaca karşı geçirilmiş bir allerji öyküsüne sahipse başka ilaçları kullanması gerektiğinde de bunu hekimine bildirmelidir. Çünkü bazı ilaçlar arasında çapraz reaksiyonlar olabilmektedir. Penisilin allerjisi, çeşitli röntgen filimlerinin çekilmesi sırasında kullanılan boyar maddelere karşı ortaya çıkan reaksiyonlar ve astımlılarda aspirine karşı duyarlılık ilaç allerjileri arasında özellikle belirtilmesi gereken durumlardır.

Çocuklara uygulanan aşılar allerji yapar mı?
Aşıların hazırlanması sırasında yumurta proteinleri ve bazı jel maddeler aşıya karışmaktadır. Bunlara bağlı allerji görülebilir. Yumurta yediğinde anafilaksi tipinde şiddetli allerjik reaksyonu olan kişilere yumurta kaynaklı bu aşılar yapılmamalıdır. Ancak, yumurta yiyince deri döküntüsü gibi hafif allerjik reaksiyonu olanlar aşıdan alı konmamalıdır. Karar verilemediği durumlarda deri testleri yapılabilir.

Gıdalara bağlı allerjik rahatsızlıklardan biraz bahseder misiniz?
Toplumda yaşayan kişilerin %15-20 'si bazı gıdalara karşı allerjisi olduğunu söylerken yapılan araştırmalarda bu oranın %1-2 'den fazla olmadığı gösterilmiştir. Besin allerjilerine çocuklarda daha sık rastlanır. Yaş ilerledikçe bu durum çoğunlukla ortadan kalkmaktadır. Gıdalar allerjik olaylar dışında da besin zehirlenmeleri, besin entoleransı gibi önemli sorunlara yol açabilirler ve bunların allerjik olaylardan ayrımı zor olabilir. En sıklıkla allerjiye yol açan besinler inek sütü, tavuk yumurtası, soya fasülyesi, ceviz, fındık, balık ile buğday ve diğer tahıllardır. Allerjiye neden olan besinin alınmasından sonraki dakikalar veya saatler içerisinde allerjinin yerleştiği lokalizasyona bağlı olarak değişik şikayetler görülmeğe başlar. Dudaklarda, dilde, boğazda şişme, yanma, kaşıntı, yüzde kızarıklık seste kabalık görülebilir. Kramp şeklinde karın ağrıları, bulantı, kusma ve ishal görülebilir. Bebeklerde gelişme geriliği dikkati çeker. Hapşırma burunda kaşıntı, akıntı, tıkanıklık, göz yaşarması, gözlerde kaşıntı olabilir. Astım tablosu gelişebilir. Bunların besinlere bağlı olup olmadığı ve hangisine bağlı olduğu testlerle anlaşıldıktan sonra o besin hastanın diyetinden çıkarılır. Bir süre bu gıdayı almayan kişide zamanla duyarlılık kaybolabilmektedir.

Gıda katkı maddeleri zararlı mıdır?
Modern yaşamın getirdiği zorunluluklar eskiden evlerde doğal ve taze olarak hazırlanan gıdaların yerini fabrikasyon olarak hazırlanan ve uzun süre marketlerde bozulmadan saklanması gereken gıdaların almasına neden olmuştur. Gıdalara hazırlanması sırasında renklendirici, koku verici ve bozulmalarını önleyici bazı kimyasal maddeler ilave edilmektedir. Doğal beslenmede yeri olmayan bu kimyasallar hem astımlı, allerjik nezleli bazı kişilerde sorunlara yol açmakta hem de allerji dışında kalp-damar hastalıklarına ve kanserlere neden olabilmektedirler.

Lateks allerjisi ne demektir?
Lateks %99 oranında Brezilyada yetişen tropikal kauçuk ağacının özsuyundan üretilir. Kauçuk içeren ürünler allerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Bilhassa hekimlerin bizar olduğu bu durumda cerrahide kullanılan lateksten mamül eldivenler, bu eldivenlerin giyilip çıkarılması sırasında ortama yayılan toz, elastik yapışkan bantlar, çeşitli sonda ve kateterler, lastik ayakkabılar, plastik halı arkaları, spor malzemeleri, yolda aşınan oto lâstiklerinden ortama dağılan kısımlar ya cilt ile temas veya solunum yoluyla vücuda girmekte ve takiben kurdeşen, burun nezlesi, göz nezlesi, nefes darlığı, dilde boğazda şişme gibi değişik reaksiyonlar ortaya çıkmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:56 pm

Temas egzaması ne demektir?
Cildin herhangi bir madde ile genellikle uzun süreli ve tekrarlayan temasları sonrası ciltte allerjik tabiatlı bir hastalığın gelişmesidir. Buna neden olan maddeler arasında öncelikle sabun ve deterjanlar, lastik eldivenler, kemer, kolye vb aksesuarlar, gömlek, kaşkol gibi giysiler sayılabilir. Temas edilen cilt alanında kızarıklık, kabarıklıklar, kalınlaşma, çatlaklar, soyulma, kaşıntı, sulanma ve kabuklanmalar görülebilir.

Böcek ve arı allerjileri hakkında bilgi verir misiniz?
Hamam böcekleri, kalorifer böcekleri, tahtakurusu, sivrisinek, at sineği ve pire gibi haşerelerin ısırmasıyla, tükrük ve dışkılarının solunum veya cilt yoluyla vücuda girmesine, yabani veya bal arılarının sokmaları sırasında zerk ettiği zehirlerine karşı bazı kişilerde allerjik reaksiyonlar gelişebilmektedir. Böcek allerjenleri allerjik burun nezlesi ve astıma neden olabilmekte; arı sokmalarını takiben ise 10-15 dakika içinde sokma yerinde sınırlı veya tüm vücutta hafif veya ağır bir reaksiyon gelişebilmektedir. Bu olay tehlikeli olabilir. Arıya karşı allerjisi olanların yanlarında arı soktuğu taktirde acil müdahale için iğne, sprey, hap türü ilaçları devamlı taşımaları ve bunları kendi kendilerine kullanmayı öğrenmeleri gereklidir. Özel aşı ile tedavi de etkili olmaktadır.

Allerji yapan maddeler (allerjenler) nelerdir? Allerjenler nerede bulunur?
Ev tozu, küf mantarları, kedi, köpek, kuş tüyleri, çeşitli ağaç, ot ve çayır polenleri, böcek ve haşereler, bazı parazitler, bazı gıdalar, penisilin gibi bazı ilaçlar, güneş, rüzgar, soğuk, kirli hava ile çeşitli kimyasal maddeler gibi çok fazla sayıda madde allerjenik özellik taşır. Havada, kullandığımız gıda, ilaç ve giyim eşyalarımızda, çevremizdeki eşyada çok sayıda allerjen bulunmaktadır.

Ülkemiz ve yöremizde allerjenlerin durumu
Yapılan çalışmalarda Ülkemizin 9 000’i aşkın doğal bitki türünden oluşan zengin bir florası vardır. İklim ve coğrafi değişkenlere bağlı olarak bölgelerimize göre bitki örtüsü farklıdır. Karadeniz ve Marmara bölgesinde Avrupa ve Sibirya florası, Batı ve Güney Anadolu'da Akdeniz florası, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise İran-Turan florası özellikleri hakimdir. Karadeniz Bölgemizde ılıman iklim, yüksek nem ve zengin bitki örtüsü havayla taşınan aeroallerjenler için son derece elverişli koşullar sağlamaktadır.

Allerjenlere karşı reaksiyon ne zaman ortaya çıkar?
Çevremizde çok sayıda bulunan allerjenler solunum yolu, sindirim kanalı, cilt ve mukozalar ile enjeksiyonlar sırasında damar yoluyla vücuda girebilir ve sadece hassas kişilerde duyarlılaşma periyodunu takiben önemli sorunlara yol açar.

Allerjinin mevsimlerle ilgisi var mıdır?
Evet. Bazı allerjenlerin yoğunluğu belirli mevsimlerde artmaktadır. Diğer bazıları ise her mevsimde sabit olarak bulunurlar. Polenler mevsimsel allerjinin en sık rastlanan nedenleridir. Ancak iklime bağlı olarak hava sıcaklığının ve nispî nem oranının değişmesine paralel ev tozu akarları, küf mantarları gibi diğer havayla taşınan allerjenlerin yoğunluğu da değişmektedir. Nisan-Mayıs, atmosfer havasında polen yükünün en fazla arttığı aylardır. Bu mevsimde allerjik yapılı kişilerde astım, saman nezlesi, göz nezlesi gibi allerjik hastalıklara bağlı yakınmalar ortaya çıkabilir veya artar.

Bahar nezlesi, mevsimsel astım ne anlama gelir?
Bazı allerjik kişilerde yılın diğer zamanlarında hiçbir önemli sorun yaşanmazken sadece belirli bir iki ayda her yıl tekrarlayan yakınmalar görülebilir. Bunlar çoğu zaman polene bağlı yakınmalardır. Kişilere göre değişmekle birlikte en sık bahar veya güz aylarında rastlanır.

Allerji ile meslek arasında bir ilişki var mıdır?
Evet. Allerjik hastalık bazen bir meslek hastalığı şeklindedir. İşyeri ortamında bulunan bir allerjenle temasa bağlı olarak ortaya çıkar. Yakınmaların işe girdikten sonra başlaması, işyerinden uzakta olunduğu zamanlarda (tatil ve seyahatlerde) gerilemesi, aynı işyerinde birden çok kişide benzer yakınmaların görülmesi meslek hastalığını düşündürmelidir.

Hangi mesleklerde allerjik hastalıklar daha sık görülür?
Çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar (sığır, kuş, kümes hayvanı besleyenler, veterinerler, deri, yün işinde çalışanlar ..), biyolojik ajanlarla çalışanlar (laborantlar, besin, deterjan sanayiinde çalışanlar, kimyagerler ..), tozlu işlerde çalışanlar (keresteciler, marangozlar, fırıncılar, değirmenciler ..), kimyasallar ile teması olanlar (boyacılar, kimyagerler, plastik endüstrisi işçileri ..), lastik eldiven kullananlar (sağlık personeli, temizlik işinde çalışanlar ..) ve daha bir çok iş kolunda allerjik hastalıklara sık rastlanmaktadır.

Teknoloji ile allerji arasında bir ilişki var mıdır?
Allerjik hastalıkların sıklığı teknolojinin gelişimine paralel olarak artmaktadır. Kişilerin kapalı ve dar alanlarda topluca yaşamaları, açık sahada çalışmaktan büroda çalışmaya dönüş, halı döşemeler, ev içinde kedi, köpek, kuş vb hayvanların beslenmesindeki artış, sigara alışkanlığının yayılması, katkı maddesi içeren hazır gıdaların tüketilmesi, yaşamımıza giren ilaç ve kimyasal maddelerin giderek fazlalaşması, hava kirliği gibi nedenlerle allerjik hastalıklar endüstrileşmiş yörelerde ve kırsal kesime göre kentlerde daha sık görülmektedir.

Allerji tedavi edilebilir mi?
Tedavi ile allerjik bünye değiştirilemez. Ancak, allerjik hastalıklar kontrol altına alınabilir ve hastanın yakınmaları giderilip, normal yaşamına dönmesi sağlanabilir. Hastalığa bağlı olarak yaşanımı kısıtlanması önlenebilir.

Allerjik hastalıklardan tam şifa mümkün değil midir?
Mümkündür. Bazen bir süre devam eden hastalık tablosu tedavi ile veya spontan olarak tamamen ve bir daha geri dönmemek üzere düzelebilir. Ancak yakınmalar çoğu kez devam etme ve tekrarlama eğilimindedir.

Allerjik hastalıkların tedavisi nasıldır?
Tedavi kişiye göre değişir. Öncelikle allerjiye neden olan madde veya maddeler belirlenmeli, hastalığın tipi, ağırlığı, komplikasyonları saptanıp uygun tedavi şekli kararlaştırılıp başlanmalı, hasta yakın izlemede tutulup alınan cevaba göre tedavi değiştirilmelidir. Öncelikle korunma esastır.

Komşumun ilaçlarını kullanabilir miyim?
Bunu asla yapmayın. Hastalık aynı olsa bile hiçbir hastanın tedavisi diğerinin aynısı değildir. Tedavi edilmesi gereken hastalık değil, hastadır. Ve her hasta başka bir kişidir.

Allerjenlerden nasıl korunabiliriz?
Allerjiye neden olan madde her kişide aynı değildir. Kişilerin duyarlı olduğu allerjen ayrı ayrıdır. Öykü ve testlerle spesifik allerjen saptandığında hasta mümkünse bundan uzak tutulmalıdır. Örneğin bu bir ilaç ise bu ilacı kullanmamalıdır. Gıda ise bu gıdayı almamalıdır. İşyeriyle ilgili bir madde ise iş değişikliği gerekebilir ya da iş yerindeki allerjen yoğunluğunu azaltacak önlemler yararlı olabilir. Ancak havada bulunan allerjenlerden kaçınmak oldukça güçtür. Polen allerjisinde kıra, ağaçlık, çiçeklik alana girmek veya rüzgarla polenlerin taşındığı alanda bulunmak yakınmaları başlatabilir. Ev tozundaki allerjenleri azaltacak önlemler yararlı olabilir. Evde dip bucak emiş gücü yüksek vakumlu cihazlarla sık sık tozların alınması, toz kaldırmayacak şekilde temizlik yapılması (yaş bezle toz alınması, çırpma, silkeleme şeklinde temizlik yapılmaması ..), haftada bir en az 60 derece sıcaklıkta su ile çarşaf, kılıf ve örtülerin yıkanması, halı döşemeler yerine vinlex vb türü suni döşemelerin kullanılması, allerjen barındırmayan çarşaf ve kılıfların kullanılması allerji hastalarında önerilen tedbirlerdir. Küf mantarlarının üremesinin önlenmesi, ev içi nemin azaltılması yararlı olabilir. Allerjenleri temizlediği söylenen cihaz veya deterjanların, hava filtrelerinin bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış değildir. Kedi, köpek, kuş gibi hayvanların ev içinde barındırılmaması, hamam böceği, kalorifer böceği gibi haşerelerle mücadele edilmesi gerekmektedir. Yün battaniye, yorgan, kazak, hırka yerine sentetik kumaş ve dokumaların kullanılması önerilmektedir. Sigara içilmemesi, pasif olarak sigara dumanına maruz kalmaktan sakınılması, ev içinde veya atmosferde hava kirliliğinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması dikkat edilmesi gereken diğer hususlardır. Kimyasal katkılar içeren fabrikasyon gıdalardan uzak durulması, deterjan, boya ve çeşitli temizlik malzemelerinin kullanımında ortama yayılan keskin koku ve dumandan kaçınılması gerekmektedir. Ancak bu önerilerin uygulanması hiç de kolay değildir ve kişinin yaşamını çık sınırlayabilir.

Bu tedbirleri alınca allerjik hastalığım geçer mi?
Kuşkusuz bu önlemler çok işe yarar, hastalığınızın kontrolü kolaylaşır, şikayetleriniz azalır, tedavinizin etkinliği artar. Ancak bunları yapınca hastalık ortadan kalkacak diye bir garanti söz konusu değildir. Bu önlemleri almakla birlikte veya allerjenlerden kaçınılamıyor ise onların zararlı etkilerini önleyen veya düzelten ilaçlarla tedavi gerekebilir.

Allerji tedavisi ne kadar devam eder?
Tedavi çoğu kez devamlıdır. Ancak bu ömür boyu ilaç kullanılacak anlamına gelmez. İlaçlar kullanıldığı gibi, zaman zaman ilaçlar kesilip ilaçsız kontrol ve korunma önlemleri ile izlenebilir. Sorunlar ortaya çıktığında tekrar tedavi gerekebilir. Mevsimsel allerjilerde sadece sorunların yaşandığı aylarda bir kaç aylık tedavi yeterli olur.

Allerji tedavisinde hangi tür ilaçlar kullanılır?
Bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Hastalığın yerleştiği organa, tipine, ağırlığına ve hastanın özelliğine göre farklı bir çok ilaç kullanılabilir. Bazen aynı hastada farklı zamanlarda değişik ilaçları kullanmak gerekebilir.

Allerji tedavisinde kullanılan ilaçların zararlı etkileri var mıdır?
Her ilacın istenmeyen bazı yan etkileri olabilir. Bir hastaya bir ilacı verirken kar-zarar hesabı yapılıp beklenen yarar daha ağırlıklı ise başlanır. Gereksiz yere hiçbir ilaç kullanılmamalıdır. Mümkün olan en düşük dozda ve en kısa sürede kesilecek şekilde ilaçlar kullanılmalıdır. Bunlara dikkat edilirse önemli bir sorun olmaz. Hekim kontrolü olmadan, kendi başına ilaç kullanmak, ve başlanan tedaviyi kontrolsüz sürdürmek doğru değildir ve yan etkilerin görülme riskini artırır.

Bu yan etkiler arasında en önemlileri nelerdir?
Allerji tedavisinde kullanılan ve antihistaminikler olarak adlandırılan bir grup ilacın bazıları uyku, dalgınlık, dikkat azalmasına neden olabilir. Buna bağlı olarak kişi araba veya makine kullanıyorsa kazalara neden olabilirler. Aktif çalışan kişilerde bu tür yan etkileri olan ilaçlar tercih edilmemeli veya kullanılması gerekiyorsa kişi önceden uyarılmalı, bu tür tehlikeli işlerden uzak tutulmalıdır. Yine bu tür ilaçlar bazen iştah artışına yol açıp kilo alımına sebebiyet verebilirler. Kortizon türü ilaçlar da allerji tedavisinde kullanılmaktadır. Bunlara bağlı olarak da önemli yan etkiler gelişebilir.

Aşı tedavisine dikkat!
Halk arasında aşı tedavisi olarak bilinen immünoterapi sanıldığı gibi allerjik hastalıkların tedavisinde temel tedavi biçimi değildir. Sadece böcek sokmaları ve bazen de allerjik nezlede etkili olabilen bir tedavi biçimidir. Çoğu astım hastası için bu tedavi biçimi doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmez. Bir çok gelişmiş ülkede astım tedavisinde kullanılmamaktadır. Aynı zamanda, ölümcül olabilen riskler taşır. Üstelik etkinliği de ispatlanmış değildir. Etki mekanizması da bilinmez. Gerekli bir çok koşula uyan çok az sayıda hastaya asıl tedaviler uygulandıktan sonra, bütün riskler göz önüne alınarak, bu işin uzmanı olan kişi denetiminde ve acil durumda yaşama geri döndürmeye yönelik müdahalenin yapılabileceği her türlü donanım ve ekipmana sahip bir ünitede denenebilir. Fakat maalesef yanlış lanse edildiğinden ve suiistimale açık olduğundan gereğinden sık olarak uygulanmaktadır. Yıllarca bir ümit uğruna aşı olmaya devam eden hastalar vardır.

Allerjik bir anne ve/veya babanın çocuklarının allerjik olmaması için neler yapılabilir?
Anne veya babadan birisi allerjik ise çocukta allerjik hastalığa rastlanma olasılığı %40 dolaylarında iken hem anne hem de babanın allerjik olduğu durumda çocukta bu oran %70’e çıkmaktadır. Allerjik bünyeli ebeveynlerin almaları gereken tedbirler şunlardır: gebelikte ve doğumu takiben ev içinde sigara içilmemesi, gebelik ve emzirme döneminde anneye yumurta ve inek sütü gibi allerjenik gıdalardan arındırılmış bir diyet uygulanması, bebeğin mutlaka anne sütünü emmesi ve yukarıda korunma ile ilgili kısımda anlatılan tedbirlerin doğumdan itibaren dikkatlice uygulanıp çevresel allerjenlerle temasın azaltılması yararlı olacaktır.

Arı poleni, bıldırcın yumurtası, hatme çiçeği vb gibi doğal ilaçların tedavideki yeri nedir?
Bu ilaçların etkili olduklarını gösteren bilimsel çalışmalar maalesef yapılmamıştır. Bu nedenle bu konuda olumlu yada olumsuz bir şey söylemek mümkün değildir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:57 pm

AŞIRI TERLEME hiperhidroz



Hiperhidrozis = Aşırı Terleme Bozukluğu

Terleme: egzersiz esnasında, sıcak veya soğuk havalarda vücut sıcaklığını ayarlamak için gerekli fizyolojik bir mekanizmadır. Bunların dışında stres ve heyecan nedeniyle terlemede artma olabilir.

İnsan vücudunda bulunan iki sinir sisteminden biri olan somatik (istemli) sinir sistemi bize ağrı, ısı ve dokunma gibi duyuları hissetmemizi ve vücudun farklı bölümlerinin hareketlerini sağlayan kaslarımızı kontrol etmemizi sağlar.
Otonom (istemsiz) sinir sistemi ise solunum hızı, kalp atışı ve vücut ısısının ayarlanmasında önemli olan ter üretimi gibi bedensel fonksiyonların şuur dışı kontrol edilmesini sağlar. Otonom sinir sistemi sempatik ve parasempatik sistem adı verilen iki bölümden oluşur.

Sempatik sinir sistemi vücudun her yerinde ter salgılanmasını kontrol eden sistemdir. Bu sistemin bazen hiçbir nedene bağlı olmadan kendiliğinden çok yüksek seviyede çalışması belirli bölgelerde aşırı terlemeye neden olur.

Günlük hayatı etkileyen aşırı terleme durumuna hiperhidrozis adı verilmektedir.

Nedenleri

Hiperhidrozis insanların %1’inde görülen bir rahatsızlıktır.
Birkaç özel durum dışında aşırı terlemenin nedeni bilinmemektedir.
Aşırı terleme genellikle adolesan (ergenlik) döneminde başlar ve hayat boyu sürer.

Geçici bir durum değildir, ancak aralıklı veya devamlı olabilir.
Sinirlenme ve kaygı terlemeyi artırır.
Hipertiroidi, psikiyatrik hastalıklar, menapoz ve şişmanlık, diyabet, böbreküstü bezi hastalıkları ve vücutta oluşan enfeksiyonlar kendini aşırı terleme ile gösterebilir.
TEDAVİ ZAMANLAMASI

Aşırı terleme normalde sağlığa zarar vermeyen bir rahatsızlıktır.

Ancak kişilerin sosyal yaşantısını, öğrenimini, iş hayatını, psikolojik durumunu etkiliyorsa tedavi edilmelidir.


Nasıl hareket etmeliyim?



Aşırı terleme olan kişiler öncelikle Pratisyen Hekime başvurmalıdır.
Pratisyen hekim aşırı terlemeye neden olabilecek sistemik hastalık düşünürse ilgili uzmana yönlendirmeli ve öncelikle bu hastalık tedavi edilmelidir.
Anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik rahatsızlık varsa bu durum düzeltilmelidir.


Aşırı terlemeye neden olabilecek bir hastalık yoksa hasta Dermatoloji Uzmanına yönlendirilmelidir. Dermatoloji uzmanı hafif ve orta derecede şikayeti olan hastalara öncelikle terlemeyi önleyen pomad ve spreyler önerebilir.

Bu tedaviden yarar görmeyen ve ileri derecede şikayeti olan hastalarda diğer tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.



TEDAVİ YÖNTEMİ SEÇİMİ

Primer (bir nedene bağlı olmayan) aşırı terlemede uygulanan temel tedaviler:

İlaç tedavileri

Terleme önleyici pomad ve losyonlar

İyontoforez

Botox enjeksiyonu

Cerrahi tedavi (sempatektomi)'dir.



İlaç Tedavileri

Terlemeyi etkileyen birçok ilaç mevcuttur.
Psikotrop (sedatif) ve antikolinerjik (atropin) gibi ilaçlar bir süreliğine faydalı olabilirler. Ancak bunların sedasyon, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, üriner problemler ve hatta kalp krizi riskini artırma gibi yan etkileri bulunduğundan genellikle önerilmezler.
Özellikle strese bağlı aşırı terlemelerde sedatifler (sakinleştirici ilaçlar) ve sinir sistemini etkileyen ilaç tedavileri kullanılabilir.
Psikoterapi genellikle bu durumda fazla yardımcı değildir.



Terleme Önleyiciler

Terleme önleyici merhemler ve spreyler ilk önerilen basit tedavi şeklidir.
En sık kullanılan Aluminum chloride’li ajanlardır.
Özellikle koltuk altı terlemelerinde ilk seçilen ilaçlardan biridir.

El ve ayak terlemelerinde hafif ve orta şiddetteki olgularda kullanılabilir.
Sıkıştırma etkisi ile ter kanalının ağzını fiziksel olarak tıkar ve ter bezlerinden ter atılımını önler. Tedavide ilaç gece kuru deriye uygulanır ve 6-8 saat kadar burada kalır.
Ertesi sabah tamamen yıkanarak temizlenir. Önce hergün, durum düzeldikçe daha seyrek uygulanır.Tedavinin tekrarlanması gerekir. Uygulamadan sonra kapama ile etki artırılabilir. Erken dönemde hastaların yarısında cilt irritasyonu gelişebilir.

Cilt irritasyonu yapması ve cevabın gecikmesi nedeniyle uzun süreli tedaviler bıktırıcıdır.



Terleme önleyici pomad ve losyon uygulama uyarıları !
Uygulama öncesinde:
Kullanımdan hemen önce banyo yapmayın.
Zedelenmiş ya da irritasyonlu deride kullanmayın.
Uygulama esnasında:
Gözler ya da mukoza ile temas ettirmeyin.
Uygulama sonrasında:
Koltuk altları 12-24 saat kadar tıraş etmeyin.
Tüy dökücü kullanılmayın.
Giysilerle temas ettirmeyin.

İYONOFOREZ TEDAVİSİ

Aşırı el ve ayak terlemesinde kullanılır.

Eller ve/veya ayaklar içinde elektrolit solüsyonu veya metal plaka bulunan küvete konulur. Solüsyon veya plakadan insanı rahatsız etmeyen düşük şiddette elektrik akımı verilir.


Etki şekli elektrik akımının oluşturduğu iyonlarının ter kanallarını (basit olarak su musluğunu) belirli bir süre kapatılması olarak tanımlanabilir.

Her seansın uygulama süresi 20-30 dakika kadardır.

Başlangıçta 3 günde bir, sonra haftada bir tedavi yapılır.

Durumun şiddetine bağlı olarak tedavi gerekebilir.
4-7 haftalık bir tedaviden sonra terleme

tamamen kesilebilir.


Terleme tam olarak kesilemezse banyo içine ilaç (Glycopyromium Bromide) eklendiğinde iyi sonuçlar alınabilir.

Tedavi sonrası terleme olmayan dönem 2-12 hafta kadar devam eder.
Bu nedenle tedavinin tekrarı gerekir.

Zaman alıcı ve toplamda pahalı bir yöntemdir.

Uygulama ağrısız olup hafif iğne batması şeklinde duyum alınabilir.

Emniyetli bir tedavi yöntemidir. Cihaz satın alındığı takdirde evde uygulanabilir.

Gebelikte, kalp pili ve metal ortopedik implant olanlarda uygulanmaz.

BOTULİNUM TOKSİN TEDAVİSİ (BOTOX)

Özellikle koltuk altı terlemelerinde kullanılır. El ve ayak terlemelerinde de uygulanabilir.

Botox düşük dozlarda enjekte edilerek yüz veya boyunda kırışıklıkları önlemek için lokal kasların felç edilmesi için kozmetik amaçla veya kas spazmlarını çözmek için kullanılan bir maddedir.

Benzer etki nedeniyle terlemeye neden olan sempatik sinirleri felç ederek ter bezlerinden ter üretimini önlemek için kullanılmaktadır.

Uygulamada Botox olarak bilinen Botulinum Toksin’i terleme olan bölgede deri içine enjekte edilir ve sinir uçlarında 6-12 hafta süre ile geçici blok yapar.

Etkisi geçici (1-6 ay) olduğundan tedavinin tekrarı gerekir.

Ayaktan uygulanabilir.

Uygulama yaklaşık 30 dakika kadar sürer.

Lokal anestezik krem uygulandıktan sonra bölgeye enjeksiyonlar yapılır.

Tedavinin etkisi birkaç saat veya gün sonra ortaya çıkar.

İlk uygulamadan sonra ikinci seans 2-3 hafta sonra yapılır ve tedaviye 6 ay aralıklarla devam edilir.

Oldukça pahalı bir yöntemdir.

Tedaviden sonra enjeksiyon yerinde birkaç gün devam eden ağrılar olabilir.

Bazen yapılan enjeksiyon kaslara giden sinirleri de etkileyebilir ve kolda geçici güç kaybına neden olabilir.

Botox’un bu ilaca karşı allerjisi olanlarda, gebelerde ve kas problemi olanlarda kullanılması uygun değildir. Antibiyotikler veya kas gevşetici ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır.


CERRAHİ TEDAVİ


Endoskopik Torakal Sempatektomi

Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde uygulanmaktadır.
Kalıcı çözüm sağlar.

Cerrahi tedavinin esası aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan sempatik sinirlerin kesilmesi veya çıkarılmasıdır. Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir.

Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için; ameliyatın felç oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz.



Koltuk altından açılan 1 cm kadar küçük 1-2 delikten sokulan kamera ve küçük aletlerle işlem gerçekleştirilmektedir. Diz artroskopisi veya laparoskopi gibi bir yöntemdir.

Hastaya genel anestezi verilir.
İşlem süresi bir saatin altındadır.
Ameliyatın etkisi hemen ortaya çıkar.
Hasta uyandığında elleri kuru ve sıcaktır.

Operasyon sonrası hasta 12-24 saat kadar hastanede kalınır.

Ameliyat sonrası çok az rahatsızlık verir.

Deri kıvrımları içinde kaybolacak kadar çok küçük bir iz bırakır.

İyileşme bir veya birkaç gün gibi kısa bir sürede olur.
Hastaların çoğu 1 haftada normal çalışma düzenlerine dönerler.

Ağır kalp-akciğer hastalığı olan, plevral hastalık veya akciğer ameliyatı geçiren, tedavi edilemeyen tiroid hastalığı olanlar cerrahi tedavi için uygun değildir.

Etkili, kalıcı, emniyetli ve çok az rahatsızlık veren bir tedavi yöntemidir.

Vücudun başka bölgelerinde (sırt, kalça) terlemenin artması (%20-50) en sık görülen yan etkidir. Ancak hastaların çok azında (%2) önemli olur. Nadir görülen diğer bir yan etki de yemek esnasında terleme olmasıdır.


Komplikasyonlar %1 civarında, çok az görülür.

Nadiren veya her cerrahi işlemde görülebilen anestezik maddelere ve ilaçlara karşı allerjik reaksiyonlar, kanama, enfeksiyon ve komşu organ yaralanması oluşabilir.

Bazen göğüs boşluğunda hava kalması (pnömotoraks) gelişebilir. Ancak çoğunda kendiliğinden kaybolur ve pek problem yaratmaz.

Horner sendromu denilen (göz kapağında düşme, göz bebeğinde küçülme ve yüzde terleme azalması) komplikasyon; çok nadiren kalıcı olsada birkaç ay içinde normale dönebilir.

Bu yöntemle: el terlemesinde: %98, koltuk altı terlemesinde: %80 üzerinde, ayak terlemesi için yapılmasa da ayak terlemesinde: %25 civarında başarılı sonuç alınmaktadır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:58 pm

aktinik keratoz kanserleşebilen CİLT KALINLAŞMALARI


Aktinik Keratozlar halk arasında çok bilinmememekle birlikte biz dermotologların özellikle yaşlı popülasyonda çokça rastladığı bir sorundur.

Genellikle 40-50 yaşları sonrası güneşe maruz kalan yüz, boyun, saçsız kafa alanları, el sırtlarında kızarık zımpara kağıdı görünümlü, üzerindeki skuam kaldırıldığında çabuk kanayan lezyonlardır. Güneş hasarının olduğu alanlarda yerleşimi fazladır. Meslek icabı dış alanlarda çalışan, gemici, çiftçi, yol işçilerinde çok daha sık olarak rastlanmaktadır. Açık renk tenli, açık renk gözlü, açık ya da kızıl saçlı olan kişilerde (yani güneş hasarına yatkın) sıklığı fazladır.

Türkiye 'de istatistiksel çalışmalar yeterli olmadığı ve az sayıda çalışma bulunduğu için aktinik keratozla ilgili verileri USA kaynaklarına dayanarak vermeye çalışırsak hastalığın sıklığı ve önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Amerika'da her yıl 900.000 - 1.200.000 yeni deri kanseri olgusuna rastlanmaktadır. Deri kanserlerinin çoğunluğu BCC (Bazal Hücreli Kanser) denilen türdendir. Sonuç olarak heryıl 200.000 yeni SCC(Skuamöz Hücreli Kanser)vakası görülmektedir.

Özellikle 1300 ile 2300 arasında kişi melanoma dışı deri kanserlerinden (özellikle metastaz yapmış SCC)hayatını yitirmektedir.

Bu rakamlar aktinik keratozları tekrar gündeme getirmektedir. Çünkü epidemiyolojik ve moleküler düzeydeki çalışmalar aktinik keratozların SCC'nin erken evresi olduğunu göstermektedir.

Aktinik kerotozlar, yatkınlığı olan kişilerde uzun süre güneşe maruz kalmakla oluşan yaygın bir sorundur. Amerika'da yapılan bir çalışmada dermatoloji kliniğine başvuru yakınmaları arasında 3.sırayı aldığı gösterilmiştir.

Başka bir çalışmada ise 1990-1994 yılları arasında dermatoloji kliniklerine başvuran 127 milyon hastanın 14.6 milyonu (%11.5) aktiniz keratoz teşhisi almış ve tedavi görmüş hastalardan oluşmaktadır. Deri kanserleri ise dermatoloji poliklinik ziyaretlerinde %7.6 lık oranla 4. sırayı almaktadır(1.sırada akne=sivilce, 2.sırada=ekzama, 3.sırada=aktinik keratoz).

Tüm aktinik keratozlar SCC oluşumuna yol açmazlar, fakat hangilerinin SCC oluşturacağıda bilinmemektedir. Aktinik keratozların %0.1 - %10'u SCC oluşumuna neden olmaktadır.

Güneşte çabuk yanan, bronzlaşmayan, çil oluşumuna yatkın olan kişiler aktinik keratoz geliştirmeye müsaittirler. Kişilerin bu yatkınlıklarının yanı sıra toplam güneşte kalma süreleri de çok önemli bir faktördür. Yaşlanma ile birlikte aktinik keratozların sayısında da artış olmaktadır. Cinsiyet açısından değerlendirildiğinde erkeklerde daha fazla görüldüğü anlaşılmaktadır. Bir çalışmada 16-49 yaşları arasındaki kişilerde erkeklerin %27'sinde bayanlarınsa %13'ünde aktinik keratoza rastlanmıştır. Yaş ilerledikçe erkek ve kadın oranı birbirine yaklaşmaktadır. Aktinik keratozların görüldüğü bölgeler güneş enerjisine en fazla maruz kalan alanlardır. En sık %80 oranıyla üst dudakta, baş ve boyun bölgesinde yerleşim göstermektedirler.

Aktinik keratozların dermatoloji polikliniklerinde sık rastlandığı ve halkımız tarafından pek bilinmediği görülmektedir. Bu lezyonlar deri kanserlerinin bir çeşidi olan SCC'nin erken evresi olarak kabul edilmektedir. Tüm aktinik keratozlar üzerinde SCC gelişmemektedir. Fakat hangilerinin üzerinde SCC gelişeceği önceden bilinmediği için aktinik keratozların tedavilerinin mutlaka yapılması ayrıca aktinik keratoz geliştirme riski olan kişilerin kendilerini güneş ışınlarına karşı korumaları önerilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:58 pm

BEHÇET HASTALIĞI



Genel Bilgiler

İlk kez 1937 yılında bir Türk doktoru olan Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır. Tıp Dünyasında bir Türk doktoru tarafından tanımlanan nadir hastalıklardan birisidir.
Behçet hastalığının en tipik özelliği, ağızda tekrarlayan aft adı verilen yaralar olmasıdır.

Ağız yaraları
Ağız yaralarına hemen hemen her hastada rastlanır ancak % 1 - 3 gibi az bir kısım hastada ağızda yara şeklinde bir belirti görülmeksizin hastalığın diğer belirtileri görülebilir. Genellikle ağızdaki yaralar hastalığın ilk belirtileridir ve diğer belirtiler ortaya çıkmadan yıllarca aft yakınması bulunan hastalar az değildir. Behçetteki ağız yaraları, tekrarlayıcı basit aftlardan ayırd edilemez ise de çok sayıda olmaları ve daha sık nüks etmeleri gibi farklılıklar vardır. Behçette aftlar genellikle ayda bir veya birkaç kez tekrarlar ve bir kaç gün içersinde iyileşirler.

Cinsel Bölge Yaraları
Behçet hastalığının diğer bir belirtisi de genital bölgede tekrarlayan yaralardır. bu yaralar küçük, deriden kabarık kırmızılık veya sivilce halinde başlar ve bunu, çabucak zımba ile delinmiş görünümde ve yavaş iyileşen yaranın gelişmesi izler. Bu yaralar hemen her zaman yerlerinde iz bırakarak iyileşirler. Genital bölge yaraları aftlara göre sayıca daha az ve daha uzun sürede iyileşirler.

Deri Belirtileri
Behçet hastalığında, koltuk altları ve kasıklar gibi büyük kıvrım yerlerinde de benzer yaralara zaman zaman rastlanabilir.
1. Kırmızı ve ağrılı yumrular şeklinde oluşumlar.
2. Sivilce benzeri belirtiler.
3. Deri damarlarının hastalanmasıyla ilgili belirtiler.


Göz Belirtileri
En önemli organ tutulmalarından biri olan gözdeki iltihaplanma hastaların yarısında tespit edilir. Gözde kanlanma ve bulanık görme şeklinde kendini gösterir. Erkeklerde ve genç kisilerde göz belirtileri daha sık ve daha ağır seyrederken, kadınlarda ve yaşlılarda daha seyrek ve daha hafiftir seyreder. Göz belirtileri bazan körlüğe kadar gidebilir.

Bu belirtilerin dışında Behçet hastalarının hemen hemen yarısında eklem ağrısı ve eklemlerde şişme gibi şikayetler, beyin hastalıkları, böbrek iltihabı, damar tıkanma ve genişlemeleri de görülebilir.
Behcet hastalığı daha çok 20-30 yaşlarda ve erkeklerde görülür. Türkler, Araplar, Yahudiler, Ermeniler ve Japonlarda daha sık görülür. Behçet hastalığının en karakteristik özelliklerinden birisi ataklar halinde seyretmesidir. Yaşla birlikte hastalığın aktivitesi azalır. Behçet hastalığının nedeni bilinmemektedir. Tedavi hastalığın etkilediği organa göre değişir. Tedavi kesinlikle doktor kontrolünde yapılmalıdır. Genetik biliminde sağlanacak gelişmeler Behçet hastalığının tedavisinde yeni ufuklara yol açacaktır. Behçet hastalığının en tipik özelliğinin ağızda tekrarlayan yaralar olduğu unutulmamalı ve bu yakınmaları olan hastaların mutlaka Behçet hastalığı yönünden araştırılması gereklidir.

Behçet, aslında bir hastalık değil tıbbi adı ile "sendrom" dur, ancak anlaşılır olması nedeni ile "hastalık" olarak yazılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
JosE FATIHIO
AdmiN
AdmiN
JosE FATIHIO


Mesaj Sayısı : 1544
Yaş : 36
Kayıt tarihi : 14/09/07

CildiyE Empty
MesajKonu: Geri: CildiyE   CildiyE Empty2007-10-09, 2:58 pm

BİTLENME: PEDİKÜLOZİS






Saç Biti Nedir?

Saç bitleri insan saçında yaşayan ve üreyen çok küçük , kanatsız, günde 2-8 kez kan emerek beslenen gri böceklerdir. Sirke denilen yumurtaları görmek bitin kendisini görmekten daha kolaydır ve genellikle enseye yakın, kulakların arkasında ve başın arkasında saç tellerine tutunmuş halde bulunurlar. Sirkeler kir veya kepek gibi yıkanarak temizlenemezler. Önce etkili bir ürün ile öldürülmeli, sonra bu amaç için yapılmış ürünün kutusundan çıkacak olan özel bir tarak ile saçtan temizlenmelidir.

Saç biti insan vücudu dışında yalnızca 48 saat yaşayabilir ve evcil hayvanlar üzerinde yaşayamaz. Sirkeler ise insan vücudu dışında kumaş ve battaniye üzerinde 10-15 gün canlı kalabilirler.


Nasıl Bulaşır?

Bitlenmenin yaygın olarak düşünüldüğü gibi pislikle bir ilgisi yoktur; aslında bit temiz, sağlıklı saçı, kirli saça tercih eder. Yetişkin ya da çocuk, herkes bitlenebilir. En yaygın belirtisi, başın ve ensenin şiddetle kaşınmasıdır. Saç biti son derece bulaşıcıdır. Tarak, fırça, eşarp, yastık, şapka ve tüylü oyuncaklar gibi paylaşılan kişisel eşyalar ile yayılırlar. Tekrarlanan salgın riskini azaltmak için bu eşyaları paylaşmaktan kaçınılmalıdır.



Bitlendiğimizi Nasıl Anlarız?

Bitlenmeyi gösteren ilk ipucu sık sık kafa derisinin kaşınmasıdır. Biti tespit etmek ve yayılmasını engellemek amacıyla, ensenin arka kısmındaki ve kulak arkasındaki saçlar dikkatle incelenmelidir. Bitler ışıktan kaçtıkları için, yalnızca saç kılına yapışmış küçük beyazımsı, oval yumurtaları (sirkeleri) görebilirsiniz.



İdeal Bir Bitlenme Tedavisi Nasıl Olmalıdır?


Tek uygulama ile kısa sürede etki göstermeli.
Güzel kokulu, saçları dolaştırmayan, taramayı zorlaştırmayan, etrafa bulaşmayan, boyalı ve permalı saçlarda problem yaratmayan özelliklere sahip olmalı.
Kalıcı etkisiyle bitlerin saça tekrar yerleşmesini engellemeli.
Sadece bitleri değil,sirkeleri de yok etmeli.
Kullanıcı tarafından iyi tolere edilmeli, yan etkileri olmamalı.
Kullanıcıya toksik etkisi olmamalı
Bugüne kadar pek çok yolu kullanarak insanoğlu bitle mücadele etmeye çalışmıştır. Kötü kokulu gaz ve kimi zehirli maddeler içeren ilaçlar bunlardan bazılarıdır. Daha çok çocuklarda rastlandığı için tedavinin çocuklar için güvenli, yüksek oranda etkili, sadece bitleri değil yumurtalarını da öldüren bir bit ilacı ile yapılması gerekir.

Oysa günümüzde artık bu alanda kullanılan madde ve ilaçlarda büyük gelişmeler kaydedilmiş, hatta koruyucu etkili permetrin etken maddesi içeren ilaçlar geliştirilmiştir. Saç biti tedavisinin bitleri olduğu kadar yumurtaları da öldürmesi ve tekrar bulaşmayı önlemesi gerekir. Piyasada birkaç bit öldürücü ilaç vardır ve değişik şekillerde bulunmaktadır; şampuan, saç kremi gibi. Fakat bunların hepsi bit tedavisinde istenen etkiyi göstermez!!!

Bitlenme tedavisinde kullanılan çeşitli maddeler şunlardır:

Gamma Benzen Hekzaklorid

Böceğin sinir sistemini felç ederek etki gösterir. Ülkemizde yasaklanmıştır.

Benzil Benzoat

Deri ve mukozayı tahriş ettiği için bit tedavisinde pek tercih edilmez.

Fenotrin (Sumitrin)

Işıkta stabilitesini koruyamaz. Uygulamadan sonra güneş ışığı altında etkinliğini yitirir. Bu nedenle kalıcı etkisi yoktur.

Piretroidler 1. Jenerasyon

Krizantem çiçeğinin böcek öldürücü etkisi Farslar zamanında fark edilmiştir. Eski Yugoslavya toprakları üzerinde olan Dalmaçya'daki bir halk hikayesine göre, yaşlı bir kadın beyaz papatyalara benzeyen bir çiçeği toplar. Çiçek solduğunda bir köşeye atar, daha sonra dönüp baktığında solmuş çiçeklerin çevresinde ölü böcekleri fark eder ve krizantem ailesinden olan bu çiçek çeşidinin böcekler üzerinde öldürücü etkisi bu şekilde fark edilir. 1800'lü yıllardan başlayarak kuru çiçekler böcek öldürücü olarak ABD'ye ihraç edilir. 1900'lü yıllarda piretroid olarak adlandırılan bu madde bit tedavisinde kullanılmıştır, ancak ışıkta bozulması sorun oluşturmuştur.

Permetrin 2. Jenerasyon 1973'de ışığa dayanıklı piretroid olan permetrin İngiltere'de geliştirilmiştir. Permetrin aynı zamanda bit tedavisinde en az iki haftadan altı haftaya kadar koruyucu etkiye de sahiptir. Günümüzde permetrin koruyucu özelliği, kullanım kolaylığı, yan etkilerinin az olması ve güvenilir olması nedeniyle en çok tercih edilen ilaçlardandır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkiye.canadaboard.net
 
CildiyE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
: : : SÜPER FORUM TÜRKİYE : : : :: YAŞAM :: Sağlıklı Yaşam-
Buraya geçin: